Alm. Amtlich festgesetzter Preis (m), Fr. Prix (m) fixé officiellement, İng. Officially fixed pric. Yiyecek ve diğer tüketim mallarına konulan fiyat sınırı, sınırlandırma ve kontrol altında tutma, sabit fiyat tesbit etme. Devletin piyasadaki eşyâya fiyat koyması. Âzamî satış fiyatını belirleme. Narh, lügatte, kânunun yetkili kılmış olduğu, resmî makamlar tarafından, bir kısım malların, özellikle tüketim ve ihtiyaç maddelerinin satış fiyatları için tesbit edilen ve uyulması kânun gereği mecburî olan âzamî had, sınırdır. Narh koymak, ihtiyaç maddeleri için sâbit, âzamî fiyat tesbit etmektir.
Ayrıca, haksız rekâbeti önlemek ve üreticiyi de korumak gâyesiyle, taban fiyatı tesbit edilerek de, narh işlemi yapılabilir. Nitekim Türkiye’de bilhassa son yıllarda, buğday, arpa, pamuk, tütün, ayçiçeği ve hatta ipek kozası gibi, birçok üretim mallarında, sırf üreticiyi korumak için ve devlet siyâseti olarak, taban fiyatlar tesbit edilmekte ve bu şekilde narh uygulaması yapılmaktadır.
Târihte, birçok ülke ve milletlerde, narh uygulaması ve buna benzer bâzı sınırlamalar getirilerek, ihtiyaç malları alım ve satımları kontrol altında tutulmak istenmiştir. Ancak, Osmanlı Devleti, bugünkü iktisatçıları dahi hayran bırakacak şekilde, iktisâdî düzenleme şekli olarak narhı hakkıyla uygulamıştır. Mal kalitesinin bozulmasını, düşmesini önlemek için, aynı mallardan, kaliteli olanına kalite hakkı tanınmıştır. Osmanlı idaresi, hem üretici ve hem de tüketiciye, icabında narha başvurmak, hak ve yetkisini vermiştir. Bunun asıl sebebi, esnaf ve tüccar arasında doğabilecek haksız rekâbeti önlemekti. Bu konuda kendi arasında anlaşan esnaf, ortak kararını mahkeme vâsıtası ile tecil ettirirdi.
Aynı loncaya bağlı esnaf arasındaki rekâbeti önlemek gâyesi ile taban fiyatlar tesbit edilir ve uygulanırdı(Bkz. Lonca). Hammadde alımlarında kullanılan narhlar ise, üreticiye verilecek en yüksek fiyatı (âzamî fiyat) gösterirdi. Osmanlı Devletinde narh koyma işlemi, normal ve mevsimlere göre ayarlanan bir faaliyet tarzı hâline geldi. Yiyecek maddelerine ve yakacak olarak bilhassa odun ve kömüre, yaz ve kış mevsimi olmak üzere, ortalama iki defâ narh konurdu. Ayrıca meslek kuruluşu olan esnaf loncalarının dışında, devlet de re’sen narh tesbiti yapabilirdi.
Narhın tesbiti işinin katileşmesi, adlî makamlara bırakılmış bir yetkiydi. Devlet adına, yargılama yapan kadılar, hâkimler, narhı koyma, tescil etme ve mahkeme sicillerine kaydetmek yetki ve sorumluluğuna sâhiptiler. Fakat, hiçbir zaman, kendi başına ve keyfi hareket edemezlerdi. Esnaf derneği loncanın teklifi üzerine, devletin yetkili iktisat âmiri olan iktisap ağası olan müktesibe danışarak hareket ederlerdi. Ayrıca, narhın takdiri sırasında şehrin ileri gelenleri, narh konacak malın âmili veya satıcısını temsil eden esnaf loncası, kethüdası ile, yiğitbaşılar ve yaşlılar hazır bulunurdu. Âcil durumlarda, bilgisine güvenilen müktesiblerin, doğrudan doğruya da, narh tesbit ettikleri olabilirdi. Fakat, konulan narh, günün şartlarına ve ihtiyaçlarına göre tesbit edilmemişse, ilgili esnafın kadıya (hâkime) başvurarak tekrar narh isteme hakkı muhâfaza edilmişti. Kadı, meseleyi kendi başına halledemeyeceğini anlayınca, dîvâna başvururdu. Dîvân ise, anlaşmazlığın halli için bir ferman çıkarılmasını sağlar ve işlem yapılmak üzere yeniden kadıya gönderirdi. Kadı gerekeni yaparak, narhın uygulanması için esnaf loncası ile, idareye bildirirdi.
Bugün, ülkeler içindeki üretici birlikleri olduğu gibi, devletler arası üretim birlikleri de vardır. Meselâ OPEC, dünyâ petrol ihrâcatçısı ülkelerinin kurduğu bir birlik olup, ham petrol fiyatlarına koyduğu sâbit fiyatlarla, bu üründe fiyat kontrolunu elinde tutmaktadır. Narh koymanın bir çeşidi olan bu tür işlemlere başka mal ve bilhassa bâzı mâdenlerde de rastlanmaktadır.
Bugünkü Türk hukûkunda narh: Narh, günlük lisanda ve belediye kânun ve mevzuatında, zarurî ihtiyaç maddelerinin âzamî satış fiyatlarının tesbiti mânâsında kullanılır. Narh, idârenin, iktisâdî alandaki zabıta görev ve hizmeti ifâ sırasında başvurduğu bir vâsıtadır. 1580 sayılı Türkiye Cumhûriyeti Belediye Kânunu, “âzamî ücret târifesi” ve “narh” terimlerini birlikte ele almıştır. Narh, aslında icraî bir işlemdir. Hükümet veya belediyeler tarafından tesbit edilir. Bununla birlikte bir yasama işlemiyle (bir kânunla), târifeler ve ek narh tesbiti de yapılabilir. Genelde, narh koyma görev ve yetkisi olan hükümet ve belediyelerin, narhın iktisâdî zabıta gâyelerine uygun olarak, ilâve ve tâlî tedbirleri de birlikte almaları gerekir. Bu cümleden olarak, narhın yanında tanzim satışları ve devlet olarak resmî tanzim alışları da yapılır. Yürürlükteki 1580 sayılı Belediye Kânunu, ihtikara, yâni karaborsaya engel olmak gâyesiyle, zarûrî ihtiyaç maddelerinin alım ve satımını yapmaya ve hayâtı ucuzlatacak tedbirleri almaya, belediye idârelerini vazifeli kılmıştır.
İslâm hukûkunda narh: İslâmiyet, ticâret hayâtında, kâr için bir had, sınır koymamıştır. Piyasa ekonomisinde, herkesin malını dilediği fiyatla satma serbestliği prensibi esas alınmıştır. Ancak, esnafın hepsi fiyatları fâhiş olarak (mâl alış fiyatının iki misline) arttırdığı, millete zarar ve zulüm hâline geldiği zaman, hükümetin tüccarlara danışarak uygun bir narh, kâr haddi koyması uygundur. Yine sıkışık durumda olana meselâ, aç, susuz, çıplak, evsiz kalana bunları piyasadaki en yüksek değerinden daha yüksek fiyatla satmak haramdır. Bu ihtikâra girer. İhtikâr demek, insan ve hayvan gıdâ maddelerini piyasadan toplayıp, yığıp, pahalandığı zaman satmaktır. (Bkz. Karaborsa)
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
Bir kimse gıdâ maddelerini alıp, pahalı olup satmak için kırk gün saklarsa, hepsini fakirlere parasız dağıtsa, günahını ödeyemez.
Bir kimse gıdâ maddelerini kırk gün saklarsa, Allahü teâlâ ona darılır. O, Allahü teâlâyı saymamış olur.
Bir kimse hâriçten gıdâ maddesi satın alıp, şehre getirir ve piyasaya göre satarsa, sadaka vermiş gibi sevap kazanır veya köle azat etmiş gibi sevap kazanır.
Hazret-i Ali buyurdu ki; “Gıdâ maddelerini kırk gün saklayanın kalbi kararır.” Ona bir muhtekiri (karaborsacılık yapanı) haber verdiklerinde, emredip sakladığı şeyleri yaktırdı. İhtikârın haram olması, Müslümanlara zararlı olduğu içindir. Çünkü, gıdâ maddeleri insanların ve hayvanların yaşayabilmesi için lâzımdır. Satılınca, herkesin alması mübahtır. Bir kişi alıp saklayınca, başkaları alamaz, sanki çeşme suyunu saklayıp, herkesi susuz bırakmağa benzer. Gıdâ maddelerini bu niyetle satın almak günahtır.
İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe rahmetullahi aleyh buyurdu ki; “Köylü, tarlasından aldığı gıdâ maddelerini, istediği zaman satabilir. Acele satması vâcib değildir. Fakat acele etmesi sevaptır. Pahalı olunca satmasını düşünmesi çirkindir.” İnsanlara lâzım olan herşeyde ihtikâr haramdır. Hükümet, ihtikâr edeni haber alınca, evine yetecek kadarı bırakıp, fazlasını halka satmasını emreder. Emre uyulmazsa, yetkili olan hâkim, ortalıkta kıtlık, harp hâli gibi zarûrî bir durum varsa, rey ehliyle istişâre ederek, ilgili eşyâlara kıymet takdir edebilir, yâni (narh koyar). Zarûret olmadığı müddetçe narh almaz. İmâm-ı Mâlik’e (rahmetullahi aleyh) göre, kıtlık yıllarında fiyatları tesbit etmek, vâli bulunan zat üzerine vâcibdir (şarttır, gereklidir).
Önceki İslâm devletlerinde olduğu gibi, Osmanlılarda da fiyatların gelişigüzel artırılmasına müsâade edilmemiş, narh tatbik edilmiştir. Narh işlerine bakan en yüksek devlet yetkilisi sadrâzam idi. Ancak narhın tanzim (düzenlenmesi) ve tesbitiyle daha çok kadılar uğraşırdı.
Narh ile ilgili kaynaklar çoktur. İslâm hukûkunu anlatan fıkıh kitapları narhtan bahseder. Ayrıca Selçuklu Vezirlerinden Nizâmülmülk’ün Siyâsetnâmesi’nde, Osmanlı Devletinin hayâtında mühim yeri olan kânunnamelerde, bilhassa ihtisapla ilgili olanlarında narh mevzuuna yer verilmiştir. Tevkîî Abdurrahman Paşa adıyla anılan Kânunnâme’de narh ismi altında husûsî bir fasl (bölüm) açılmıştı.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.