on üçüncü asırda İslâm âleminde yetişen meşhûr ilim adamı.İsmi, Muhammed bin Muhammed bin Hasan olup, künyesi Ebû Câfer; lakabı Nâsirüddîn’dir. 1201 senesi Şubatında Horasan bölgesindeki Tûs şehrinde doğdu. Küçük yaşta ilim öğrenmeye başladı. Kemâleddîn bin Yûnus Mûsulî, Muînüddîn Sâlim bin Betrân-ı Mısrî’den ve İbn-i Sînâ’nın talebelerinden Behmen Yâr’dan ve diğer meşhur bilginlerden ilim ve fen öğrendi. İlminin çokluğuna rağmen, Eshâb-ı kirâm düşmanlarının sapık fikirlerine kanarak, Şiîlik yoluna saplandı. Şöhreti her tarafa yayılınca, Moğol Hükümdârı Hülâgu tarafından vezir tâyin edilip, onun tavsiyelerine göre işlerini yürüttü. Hülâgu’nun Bağdat’ı yakıp yıkmasına ve yüz binlerce Müslümanın öldürülmesine sebep olanlardan biri oldu. Hülâgu’nun desteğiyle Meraga’da kütüphâne ve rasathâne kurdu. Nâsirüddîn Tûsî, ömrünün sonuna kadar bu rasathânede çalıştı. 1274 senesinde gittiği Bağdat’ta hastalanarak haziran ayında öldü.
Nâsirüddîn Tûsî, rasathâneyi kurduktan sonra, çeşitli İslâm memleketlerinde tanınmış ilim adamlarını burada topladı. Ayrıca rasathânenin yanında büyük bir kütüphâne yaptırdı. Bağdat, Dımeşk ve diğer şehirlerden birçok kitabı buraya getirtti. Kütüphânedeki kitapların sayısı dört yüz bine ulaşmıştı.
Tûsî, trigonometriyi astronominin bir dalı olmaktan çıkararak, başlı başına bir ilim hâline getirdi ve bu husûsta bir eser yazdı. Geometride söz sâhibi olan Tûsî’den sonra gelenler, onun nazariyeleri ve görüşleri üzerine fazla bir şey ilâve edemediler. Sinüs cedvellerinin yeni hesaplama metodlarını bulan Ebü’l-Vefâ’nın ulaştığı noktaya, Avrupa asırlar sonra ulaşabildi. Ebü’l-Vefâ’nın ulaştığı bu yüksek noktayı daha da geliştiren Nâsirüddîn Tûsî oldu.
Nâsirüddîn Tûsî, çeşitli ilim dallarına âit bir çok eser yazdı. Eserlerin sayısının altmış dörde ulaştığını kaynaklar bildirmektedir. Bunların bâzıları şunlardır:
1. Ez-Zîc-ül-İlhânî: Bu eseri Hülâgu’nun isteği üzerine on iki senede hazırlamıştır. Aslı Farsça olan eser dört ciltten meydana gelmektedir. Birinci ciltte, Çin, Yunan, Arap ve Fars takvimleri; ikinci ciltte gezegenlerin hareketi; üçüncü ciltte ise yıldız hareketleri îzâh edilmektedir.
Eser, önce Şihâbüddîn Halebî, sonra da 1527 senesinde Ali bin Rifâî tarafından Hall-uz-Zîc adıyla Arapçaya çevrilmiştir.
2. Tezkire fî İlm-il-Hey’e: Tûsî’nin en önemli eseridir. Astronomi ilminin kısa ve öz olarak yazılmış bir özeti olup anlaşılması çok zordur. Bunu, yapılan açıklamaların çokluğu göstermektedir. Eser, dört bölümden meydana gelmiştir. Birinci bölümde geometrik ve kinematik bir giriş ve hareketsizliğin, basit ve karmaşık hareketlerin açıklanması; ikinci bölümde: Genel astronomik kavramlar, ekliptikte meydana gelen değişmelerin, İbn-ül-Heysem tarafından ileri sürülen ve çapları farklı kürelerden ibâret olduğu görüşü ele alınmıştır. Bu bölümün diğer kısmında Almagest; özellikle aydaki düzensizlikler, Merkür ve Venüs’ün hareketleri yönünden ilgi çekici bir şekilde tenkit edilmiştir. Karmaşık Batlemyüs sistemi yerine, yeni bir sistem öne sürülmektedir. Üçüncü bölümde: Yer küresi ve diğer gök cisimlerine yaptığı etkiler, bâzı astronomi âlimlerinden nakledilen jeodezi bilgileri, Kusta bin Lûgâ ve Bîrûnî’nin jeodezisi, denizler, deniz rüzgârları hakkında bilgiler; Dördüncü bölümde ise, gezegenlerin büyüklükleri ve mesâfeleri ele alınmıştır.
Tezkire’ye birçok âlim tarafından şerhler yapılmıştır. Ayrıca eser Fransızca ve Farsçaya da tercüme edilmiştir.
3. Tansûh Nâme-i İlhânî: Önemli eserlerinden biri olup Farsçadır. Hülâgû’nun isteği üzerine 1256 ile 1259 seneleri arasında yazılmış olup; mineraloji, özellikle kıymetli taşlar hakkındadır. Tûsî, eseri yazarken, hangi kaynaklardan istifâde ettiğini bildirmemekte, sâdece kendinden önceki âlimlerin ve kendisinin müşâhedelerine dayandırıldığını yazmaktadır. Dört bölümden meydana gelen eserin birçok yerinde Bîrûnî’ye atıflar yapılmıştır.
Birinci bölümde kıymetli taşlar, jeolojik incelemenin temelini teşkil eden elementler, minerallerin neden meydana geldiği, kıymetli taşların mâdenlerle kesilmiş biçimleri, bu taşların renklendirilmesinde kullanılan kimyevî maddeler anlatılmıştır.
İkinci bölümde kıymetli taşlardan, bunların menşelerinden, bulunabilirliklerinden, çıkarıldıkları mâdenlerden, kalitelerinden, ilgi çekici yanlarından, hakîkî ve taklit taşlar arasındaki farktan, taşların optik özelliklerinden bahsedilmektedir. Bu bölümde ayrıca taşları kesme ve parlatma teknikleriyle bunlara paha biçmenin yollarını da anlatmıştır.
Üçüncü bölüm, Tûsî’nin, metalurji ilmine önemli katkılar yaptığı kısımdır. Bu bölümde yedi temel mâden olan altın, gümüş, bakır, demir, kurşun, kalay ve camdan bahsedilmektedir. Ayrıca, özellikleri, çıkarıldıkları yerler de geniş olarak anlatılmıştır.
Dördüncü ve son bölümde ise; çeşitli kokular, ilâçlar ve tedâvi edici mâcunlar anlatılmıştır.
Tûsî’ye göre bütün taşlar başlangıçta kil olup, hava şartlarına bağlı olarak, daha sonra taşa dönüşürler. Onun îzâhı, kilin aşırı sıcağa mâruz bırakılmasının toprak meydana gelmesine yol açacağı, aşırı sıcağın bâzan topraklaşmış bir maddeyi taşa çevirebileceği şeklindedir. Onun bu görüşleri zamânımızın jeologları tarafından da kabûl edilmektedir.
Taşların renklerindeki çeşitliliği açıklarken, esas olarak siyah ve beyaz olmak üzere iki rengin olduğunu söyleyen Tûsî, toprağın çeşitli renklerde olabileceğini, bu yüzden taşların da toprak rengine bağlı olarak, değişik renkler alabileceğini anlatır.
Tansûh Nâme’de otuz kadar kıymetli taş, bunların menşeleri, teşekkül etme şekilleri, kullanılışları vb. konuları anlatılmıştır.
Tûsî, yâkutu en kıymetli taş olarak kabûl etmektedir. Yâkut hakkında şu bilgileri vermektedir: “Yâkut, kendine has bir ışık saçar. Ateş bu taşı yakamaz. Isıtıldığı zaman beyazlaşır, sıcaktan ayrılırsa eski rengine döner. İlâç îmâlinde kullanılması için defâlarca ısıtıldıktan sonra suya atılması gerekir. Böylece toz hâle gelecek şekilde yumuşar. Yâkutun şu tıbbî özellikleri vardır: Vebâyı önler, ağızda tutulursa güç verir, sıkıntı ve moral bozukluğunu giderir. Susuzluğa çâredir. Gözün keskinliğini arttırır. Kanı temizler, hattâ ölü bir kimseye iliştirilirse kanın çabuk soğumasına mâni olur.”
Eserde, zümrüt hakkında çeşitli bilgiler verildikten sonra şöyle denmektedir: “Zümrüt takanlar kötü rüyâ görmez. Zümrüt kalbe iyi gelir. Dizanteri tedâvisinde kullanılır, göz keskinliğini arttırır. Bir yılan zümrüte bakarsa kör olur.” Yılanın kör olmasının doğruluğu, Tifaşı isimli bir ilim adamı tarafından isbât edilmiştir.
4. Kitâbu Şekl-il-Katta: Trigonometriyle ilgili bir eserdir. Beş ciltten meydana gelmektedir. Üçüncü ve dördüncü ciltleri düzlem ve küresel geometri hakkındadır. İlk defâ bu eserde trigonometri astronomiden ayrı olarak verilmiştir. Bu yüzden orta çağın en büyük eserlerinden biridir. Sinüs teoremi iki isbâtı ile açıkça verilmiştir. Ayrıca dik açılı küresel üçgenlerin çözümü için altı temel bağıntı açıklanmıştır. Diğer üçgen çeşitlerinin çözümü de bunlara bağlanarak verilmiştir. Eser 1891 senesinde İstanbul’da Alexandre Caratheodory Paşa tarafından Traife du quadrilatere ismiyle Fransızcaya tercüme edilmiştir.
5. Ahlâk-ı Nâsırî: Ahlâk kitabıdır. Eser, Risâle fî-Tahkîk-il-İlm ismiyle Arapçaya tercüme edilmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. J.Stephenson tarafından 1923’te İngilizceye ve M.Plesener tarafından 1928’de Almancaya tercüme edilmiştir.
Asırlarca Avrupa veİslâm âleminde tesirleri görülen Nâsirüddîn Tûsî, bu kadar ilmine rağmen bozuk îtikâd sâhibi olmaktan kurtulamadı. Ehl-i sünnet âlimleri, kendisini îtikâd yönüyle red, ilim yönüyle takdir etmişler ve ilminden faydalanmışlardır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.