eğitim ve öğretim kurumlarında öğrencilere istenilen seviyede bilgi, beceri veya bir sanatı, tekniği öğretme mesleği. Bu mesleği icrâ eden kimseye öğretmen, muallim veya hoca adlı verilir.
Öğretmenlik mesleğini yapabilmek için belli bir dal veya branşta özel ihtisas sâhibi olmak ve pedagojik formasyona sâhip olmak gereklidir. Öğretmenlik mesleğinde eğitim ve öğretim birlikte yürütülmekte, öğretilen bilgiler hayatta tatbik ettirilmektedir. Öğretmenlikte bilgi öğretmek, yol göstermek, irşâd etmek ve terbiye etmek mânâsına gelen eğitim, temel esastır.
İlk terbiye edici ve yol gösterici Allahü teâlâdır. Allahü teâlânın “Rab” ismi “terbiye edici” mânâsına gelmektedir. Allahü teâlâ melekleri ve ruhları yaratıp terbiye etti. Onlara vazîfelerini öğretti. Ruhlara hitâben; “Ben sizin Rabbiniz değil miyim'” yâni, “Sizi yaratıp, terbiye eden ben değil miyim'” buyurdu. Ruhlar da;”Evet yâ Rabbî! Sen bizim Rabbimiz, yâni terbiye edicimizsin.” cevâbını verdiler. Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâma her şeyin ismini ve faydasını öğretti. Bu hususu Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Allah, Âdeme isimlerin tamâmını öğretti.” (Bakara sûresi: 31) buyurmak sûretiyle haber verdi.
Âdem aleyhisselâma ve diğer peygamberlere Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildiren Cebrâil aleyhisselâm da bir öğreticidir.
İlk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhisselâm, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını kendi neslinden gelen insanlara anlatmak sûretiyle insanlık târihindeki ilk öğretmen oldu. İnsanları dünyâda ve âhirette kurtuluşa dâvet eden diğer peygamberler, onların vârisleri olan âlimler de birer muallim, yâni öğretmendirler.
İnsanlık târihindeki en büyük öğretmen olan Muhammed aleyhisselâm insanlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını önce gizli, daha sonra açıkça öğretti. Kısa zamanda Müslümanların sayısı çoğaldı. Eshâb-ı kirâm adı verilen bu müminler de Peygamber efendimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) öğrendikleri bilgileri çeşitli beldelere, ülkelere giderek insanlara anlatıp, öğrettiler. Onların hem bu dünyâda, hem de âhirette kurtuluşlarına vesîle oldular. Eshâb-ı kirâm bu vazîfeyi karşılıksız ve Allah rızâsı için yaptılar. Hulefâ-i Râşidîn (dört halîfe) zamânında muallim vazîfesiyle çeşitli beldelere gönderilen kimselere devlet bütçesinden ücret verildi. Câmi ve mescitlerde yürütülen eğitim ve öğretim faaliyetleri İslâmî ilimlerin sonraki nesillere ulaşmasını sağladı. Emevîler ve Abbâsiler devrinde âlim olan kimseler, câmilerde ve mescitlerde insanlara ilim öğreterek öğretmenlik mesleğini sürdürdüler. Emevîler devrinden îtibâren çocuklar için açılan mekteplerde vazîfeli öğretmenler dînî ve fennî bilgileri öğrettiler. O zamâna kadar daha çok fahrî olarak âlimler tarafından yürütülen öğretmenlik, bu devirden îtibâren bir meslek olarak ortaya çıktı. Sekizinci asırda üç bin talebeyi barındıran Belhli Ebü’l-Kâsım Dehhâk’ın mektebi ilk öğretimde önemli bir merhale olarak kabûl edildi. Bu nevî mekteplere, Küttap veya Mektep, öğretmenlerine de Muallim adı verildi.
Dînî hususlarda karşılıksız olarak yapılan öğretmenlik; yazı, okuma, hesap, lügat vb. ilimlerin öğretilmesinde ücrete tâbi tutuldu. İslâm târihinde ilk defâ teşkilâtlı olarak Selçuklu Vezîri Nizâmül-Mülk tarafından Bağdât’ta kurulan Nizâmiye Medreselerinde vazîfeli ve maaşlı olarak muallimler (öğretmenler) dînî ve fennî ilimleri öğrettiler. Diğer Müslüman ve Müslüman-Türk devletlerinde, Endülüs Emevîleri, Karahanlılar, Anadolu Selçuklularında din ve fen bilgilerinin tahsil edildiği müesseselere ve buralarda ders okutan muallim (öğretmen) ve müderrislere büyük önem verildi. İlim ve medeniyetin ilerlemesi, yayılması için büyük gayretler gösteren ilim adamlarına her türlü maddî ve mânevî destek sağlandı.
Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gâzi ve diğer Osmanlı sultanları, devletin idârî ve askerî sâhada muvaffak olabilmesi için îmân, ilim, fen ve teknikte ileri bir seviyede olmanın lüzûmunu kavradıklarından, günün imkânları nisbetinde ilmî teşkilâtlar kurup geliştirdiler. Bu müesseselerde ilim öğreten muallim ve müderrislerin yetiştirdiği büyük din ve fen âlimleri, İslâm medeniyetinin yayılmasında muazzam hizmetlerde bulundular. Osmanlı Devletinin yükseliş döneminde tek dershâneli medreseler yerine Sahn-ı Seman (Fâtih) ve Süleymâniye medreseleri gibi çok odalı medreseler inşâ edilip her odaya bir müderris veya muallim verildi. Muallim ve müderrislerin terfî ve tâyinleri belli esaslara bağlandı. Köklü bir eğitim-öğretim ve sıkı bir imtihandan geçen muallim ve müderris adaylarına icâzetnâme ve temessük denilen diplomalar verildi. Tespit edilen esaslara göre terfi eden muallim ve müderrislerin ortaya koydukları eserler de devlet tarafından mükâfatlandırıldı. Müderris ve muallimler almakta oldukları son maaş üzerinden emekliye ayrıldılar.
İslâm ülkelerinde eğitim-öğretimin hızla geliştiği ve öğretmenin büyük değer kazandığı sırada Avrupa’da ve diğer ülkelerde öğretmenlik umûmiyetle din adamları ve kilise vazîfelileri tarafından yürütülüyordu. Rönesans’tan sonra diğer sahalarda olduğu gibi eğitim ve öğretimde de yenilik hareketleri görülmeye başlandı. Fakat öğretmen yetiştirmekle ilgili hiçbir tedbir alınmadı. On sekizinci yüzyıldan îtibâren öğretmen yetiştirmekle ilgili bâzı teşebbüsler olduysa da neticeye ulaşılamadı. On dokuzuncu yüzyıldan îtibâren öğretmenlik bir meslek olarak kabûl edilip pedagojik seminerler düzenlendi ve öğretmenler yetiştirildi. On dokuzuncu yüzyıla kadar muallimlik (öğretmenlik) ile müderrislik birbirinden ayrı olarak kabul edilmiyordu. On dokuzuncu yüzyılda bütün dünyâda olduğu gibi Osmanlı ülkesinde de öğretmenlik (muallimlik) ayrı bir meslek olarak kabul edildi. Pedagojik formasyon sâhibi muallimler (öğretmenler) yetiştirilmek üzere yeni düzenlemelere gidildi. 16 Mart 1848 târihinde Dârülmuallimîn-i Rüşdî adıyla öğretmen okulu; 1868 senesinde ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere Dârülmuallimîn-i sıbyan; 1870’te kız okullarına öğretmen yetiştirmek üzere Dârülmuallimât açıldı. 1869 senesinde çıkarılan Maârif-i Umûmiye Nizamnâmesiyle öğretmen yetiştiren kurumlar; ibtidaiye (ilkokul), rüşdiye (ortaokul), idâdi ve sultânî (lise) öğretmeni yetiştirecek şekilde düzenlendi. 1891’de Dârülmuallimîn-i Âli adıyla yüksek öğretmen okulu açıldı. 1909 ve 1915 senelerinde yapılan değişikliklerle ana, ilk, orta ve yüksek öğretmen okulları şeklinde düzenlendi.
Cumhûriyet döneminde de yeni eğitim ve öğretim sistemine göre öğretmen okulları açıldı. 1927’de Kayseri ve Denizli’de ilkokula dayalı üç yıllık Köy Muallim Mektebi açıldı, fakat uzun ömürlü olmadı. 1932 senesinde yapılan düzenlemeyle ilköğretmen okulları, ortaokula dayalı üç yıllık öğretmen yetiştiren kurum hâline getirildi. 1936’da köylerde “Eğitmen kursları” düzenlendi. Okuma yazma bilen, askerliğini çavuş ve onbaşı olarak yapmış köy gençlerinden 1936-1948 seneleri arasında 10.000 kadar eğitmen yetiştirildi. 1937 senesinde Köy Enstitüleri açıldı. Tamâmen materyalist bir felsefe ile eğitim ve öğretim yapan Köy Enstitülerinden yetişen öğretmenler Müslüman-Türk milletinin millî ve mânevî değerleri üzerinde büyük tahribatta bulundular. (Bkz. Köy Enstitüleri)
Köy Enstitüleri millet üzerindeki olumsuz etkileri sebebiyle 1954 senesinde kapatılarak yerine tek tip ilköğretmen okulları açıldı.
Ortaokul öğretmeni ve ilköğretim müfettişi yetiştirmek üzere 1926 senesinde Konya’da açılan Orta Muallim Mektebi 1927’de Ankara’ya taşınarak Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü adını aldı. Daha sonra da Gâzî Eğitim Enstitüsü ismi verildi. Bu eğitim enstitüsü sistemi taşraya da yayıldı. 1934’te Kız Teknik Öğretmen Okulu, 1937’de Erkek Teknik Öğretmen Okulu açıldı. 1950’den sonra gelişen meslek dallarına göre yeni öğretmen yetiştiren kuruluşlara yer verildi. Ticâret liselerine öğretmen yetiştirmek üzere 1956 senesinde Ticâret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu, İmâm-Hatip Okullarına öğretmen yetiştirmek üzere 1959’da Yüksek İslâm Enstitüleri açıldı. 1959’da Ankara’da daha sonra da İzmir’de birer Yüksek Öğretmen Okulu kuruldu.
1973 senesinde çıkarılan Millî Eğitim Temel Kânunu bütün öğretmenlerin yükseköğretim görmesi mecbûriyetini getirdi. Bu sebeple ilköğretmen okulları, 1974’ten îtibâren Öğretmen Lisesi adıyla lise ve dengi okuluna dönüştü. Ortaokullara ve çıraklık eğitim merkezlerine teknik öğretmen yetiştirmek üzere Sanat Yüksek Öğretmen Okulları açıldı. Çeşitli üniversitelerin eğitim, fakülte ve bölümleri öğretmenlik formasyonu kazandıracak programlar hazırladılar. 1983 senesinde çıkarılan 2908 sayılı Yüksek Öğretim Kânunu, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olan Eğitim Enstitülerini Eğitim Fakültesi; Yüksek İslâm Enstitülerini İlâhiyat Fakülteleri hâline getirerek çeşitli üniversitelere bağladı.
Türkiye’de ilköğretmen teşkilâtı 1908 senesinde İstanbul’da Encümen-i Muallimîn adıyla kuruldu. Kurtuluş Savaşı yıllarında kurulan Türkiye’de Muallimler ve Muallimler Cemiyetleri Birliği bir müddet Ankara vâliliğinin kararıyla kapatıldı. 1932 senesinde ise bütün öğretmen teşkilâtları kapatıldı. 1948 senesinde Türkiye Öğretmen Dernekleri Millî Federasyonu kurularak bütün öğretmenler merkezî bir birlik altında, toplandı. 1961 Anayasasının tanıdığı haklardan faydalanılarak 1965 senesinde kurulan Türkiye Öğretmenler Sendikası (T.Ö.S) öğretmenleri siyâsete âlet etmek isteyen ve öğretmen kitlesinin dışından gelen kimseler tarafından hedefinden uzaklaştırıldı.
T.Ö.S., öğretmenler arasında birlik yerine huzursuzluk getirdi. 1971 senesinde yapılan Anayasa değişikliğiyle kamu görevlilerinin sendika kurması yasaklanınca T.Ö.S. kapandı. Aynı yıl Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) kuruldu. Öğretmenleri birleştirip, dayanıştırma özelliğinden çok uzak olan TÖB-DER, öğretmenler arasında siyâsi kamplaşmaya sebep oldu. TÖB-DER’e alternatif olarak kurulan ÜLKÜ-BİR ve MEF-DER gibi öğretmen dernekleri de TÖB-DER’le birlikte 12 Eylül 1980’den sonra kapatıldı.
Müslüman devletler, âlime ve öğretmene saygı gösterdikleri müddetçe yükselmişlerdir. Ortaçağ Avrupası ilim adamlarını öldürürken veya zindanlara atarken, Müslüman devletler ilim teşvikçiliği yapmışlardır. Açtıkları pekçok üniversite ve akademi bugünkü dünyâ medeniyetinin kaynağı olmuştur. Âlime ve öğretmene saygının azaldığı zamanlarda ise geriye gidilmiştir. Osmanlı târihinde Tanzimatın îlân edilmesiyle Avrupaî eğitim ve öğretime geçeceğiz bahânesiyle medreselerden fen dersleri kaldırılmış, böylece inançsız fen adamı ve fen bilgisiz din adamı yetişmeye başlamıştır. Bu durum da devletin hızla çökmesine sebep olmuştur.
İyi bir öğretmende aranan vasıflar: Öğrencilere iyi muâmele etmek; öğrenciler arasında âdil davranmak; güzel konuşmak; öğrencilerin meseleleri ve müşkilleriyle ilgilenmek; iyi kalpli, doğru ve güzel ahlâklı olmak; öğrencilerin bütün suâllerini cevaplandırmak; bâzı faaliyetlerinde beceriksiz veya öğrenmede yavaş olan öğrencileri arkadaşlarının yanında küçük düşürücü söz ve hareketlerden kaçınmak; olgun bir şahsiyet sâhibi, şakacı ve samîmî olmak; mesleğini sevmek; öğretmenlikle ve branşıyla ilgili gelişme ve yenilikleri tâkip etmek; anlattıklarının öğrencilere faydalı olup, olmadığını tespit etmek için öğrencilerin hiç çekinmeden ifâde edebilecekleri şekilde görüşlerini almak; öğrencilerin şahsî tutumları ve geçmişteki durumlarına bakmadan dersteki başarılarını objektif olarak değerlendirmek; ders araç ve gereçlerinden azamî derecede faydalanmak; zararlı söylenti, dedikodu ve münâkaşalardan uzak durmak; bayağı ve müstehcen lisan kullanmaktan sakınmak; kendine güvenmek; gayretli ve neşeli olmak; her türlü güçlüklerle mücâdele etmek; hadiselerin en nâzik ânında dahi taraf tutmadan konuşup, anlayarak kararını vermek; davranışlarında nazik olmak; temiz ve sâde giyinmek; derslere zamânında girip çıkmak; verimli bir eğitim ve öğretim için okul idâresi, öğretmenler ve öğrenci velileriyle işbirliği kurmak gibi hususlardır.
İyi bir öğretmenin başarısı, öğrencilerle olan geniş çaptaki münâsebetlerine bağlıdır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.