Ömer Muhtar - Bilgiler
23/04/2014 14:30
İtalyan işgâli altında bulunan Libya’nın kurtarılması için yürütülen direniş hareketinin liderlerinden.

Ömer Muhtâr 1862’de Bingazi’nin Defne bölgesi Batnan kasabasında doğdu. Küçük yaşta babası ölünce, Şeyh Ahmed el-Giryânî’nin himâyesinde tahsile başladı. Mısır sınırına yakın Tobruk iline bağlı Canzur Medresesinde Kur’ân-ı kerîm okumayı öğrendi. Sonra Cağbûb’da İslâmî İlimler Enstitüsüne kaydolarak tahsilini tamamladı. Alçak gönüllü, cesûr, vakar sâhibi ve ilim ehli bir kimse olarak çevresinde tanındı.

Osmanlı Devletinin parçalanması ve yıkılması için çalışan Hıristiyan Avrupa devletleri, akla gelmedik zulüm ve baskılar uyguladılar. Kadın, çocuk, ihtiyar demeden pekçok Müslümanı katlettiler.

Çeşitli meseleleri bahâne ederek Osmanlı ülkesinin değişik bölgelerini işgâl ettiler. İşgâl ettikleri yerlerdeki Müslüman halkı, kadın, çocuk ihtiyar demeden akla gelmedik işkencelerle öldürdüler. Bu işgalci devletlerden biri de İtalya’dır. İtalya, Eylül 1911’de Trablusgarp ve Bingâzî’yi işgâl etti. Osmanlı Devletinin orada bulunan kuvvetleriyle savaş eden işgalci İtalyanlar, insanları öldürmeye ve köleleştirmeye başladılar. Libya halkı Osmanlı kuvvetleriyle birlikte işgalcilere karşı çarpışarak başarılı neticeler elde etti. Fakat İtalyanların Libya’ya girmesi engellenemedi. 1912’de imzâlanan Uşi Antlaşmasıyla Osmanlı Devletinin Libya üzerindeki hâkimiyeti resmen son buldu. İtalyan hükümetinin bu antlaşmadan sonra, Trablusgarp’taki milliyetçi kuvvetler ve Berka’daki Senûsîlerle yaptığı uzlaşma teşebbüsleri neticesiz kaldı.

İtalyan işgal ve zulmüne son vermek için direnen Libyalılar Ahmed Şerîf es-Senûsî’nin idâresinde birleştiler. Bu direniş kuvvetlerine Ömer Muhtâr da katıldı. Birçok örnek davranışlar ortaya koyarak mücâhidleri teşvik etti ve cesâret verdi. Ömer Muhtâr’ın şöhretini duyan İtalyanlar ona büyük makam ve maddî imkânlar vâdederek mücâdeleden vazgeçirmeye çalıştılar. Fakat o; “Bizim burada yalnızca Allâhü teâlânın düşmanlarına karşı koymaktan başka bir ihtiyacımız yoktur.” cevâbını verdi ve mücâdeleyi kahramanca sürdürdü. Nihâyet 1922 yılında direniş kuvvetleri başkumandanlığına seçilen Ömer Muhtâr, İtalya’da iktidarı ele geçiren Mussolini’nin Libya’yı sömürgeleştirme politikasına şiddetle karşı koydu. Mücâhid kuvvetlerini iyice teşkilâtlandırdı. Bâzı ekonomik ve askerî yardımlar toplamak üzereMısır’a gitti. Fakat umduğu yardımı bulamadı. Mısır’dan dönüşünde İtalyanlar bir tuzak kurarak onu ve arkadaşlarını yok etmek istediler. 23 Nisan 1923 günü meydana gelen kanlı çarpışmada İtalyanları perişan etti. Berka’da yeni bir direniş hareketi başlattı.

1923 senesi sonlarında Cebelü’l-Ahdar’da yaşayan aşiretlerden topladığı milis kuvvetleriyle başarılı baskınlar düzenleyerek İtalyan kuvvetlerine büyük kayıplar verdirdi ve bâzı stratejik yerleri elde etti. Mısır ve Sudan’dan aldığı az miktarda yardım da kesilince, bedevî köylülerden topladığı yardımlarla, direnişi devam ettirdi. 8 Kasım 1929 günü İtalya’nın Umûmî Vâli Köşkünü hedef alan büyük bir operasyon düzenleyerek üstün başarı elde etti. 11 Nisan 1930 günü İtalyan Cephelerinin merkezi durumunda olan bir karargâhı basarak imhâ etti. Nihâyet 1931 yılında İtalyanlarla yapılan şiddetli çarpışmalar sonunda esir düştü. Trablusgarp’a gelen İtalyan generali Graziani’nin başkanlığındaki bir savaş mahkemesinde îdâma mahkûm edildi. Ömer Muhtâr tutuklu bulunduğu sırada ona bâzı teklif ve telkinler yapıldı. Ancak kendisi bunların hiçbirine iltifat etmeyip; “Ben kazâ ve kadere inanıyorum. Allah’ın benim hakkımda taktir ettiklerine râzıyım.” diyerek inanç ve akidesinden tâviz vermedi ve bu uğurda darağacına gitmeye râzı oldu. Mahkemenin verdiği îdâm kararı açıklanınca; “Hüküm yalnız Allah’ındır. Sizin alçak hükmünüzün hiçbir geçerliliği yoktur. Biz Allah’a âidiz ve ancak O’na dönücüyüz.” diyerek karşılık verdi. 15 Eylül 1931 târihinde Bingâzi yakınlarındaki Suluk’ta îdâm edildi.

Ömer Muhtâr hakkında İtalyan kumandanı ve Libya genel vâlisi şunları söylemiştir: “O akîde ve inancına son derece bağlıydı. İnancına saldırana şiddetle karşı koyar ve hiçbir şey onu korkutamazdı. Aynı şekilde vatanına da büyük bir sevgi beslemekteydi. Vatanı için yapmayacağı bir şey yoktu. Vatanına yapılan saldırıları aslâ affetmiyor ve bunlara tahammül edemiyordu. Müthiş bir zekâya sâhipti. Geniş bir dînî kültüre ve bilgiye sâhipti. Maddeye ve dünyâ nîmetlerine aslâ iltifât etmezdi ve bu konuda hiçbir yatırım ve hesâbı yoktu. Dünyâda sâhip olduğu hiçbir mal ve mülkü de mevcut değildi. Dünyâ nîmetlerinden sevdiği tek bir şey vardı, o da vatanıydı.”

Önceki
Önceki Konu:
Mardin
Sonraki
Sonraki Konu:
Oksijenli Su

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu