Alm. Echtecpinne, Araneide, Fr. Araignée, İng. Spider. Familyası: Liphistidae, Agriopidae, Thomisidae vs. Yaşadığı yerler: Dünyânın hemen hemen her tarafında bulunan kara hayvanlarıdır. Ancak birkaç cinsi suda bulunur. Özellikleri: Başla göğüs kaynaşmış olup “sefalotoraks” adını alır. Karın dar bir bel ile göğüs kısmına bağlanmıştır. Göğüslerinde dört çift yürüme bacağı bulunur. Bir çift zehir çengeline (keliser) sâhiptirler. Bunlarla avlarını sokarlar. Ömrü: Bir-iki yıl kadardır. Çeşitleri: 30.000 kadar türü mevcuttur.
Eklembacaklıların örümceğimsiler (Arachnoidea) sınıfının örümcekler (Araneida) takımının türlerine verilen genel ad. Hemen hemen dünyânın her tarafında yaşarlar. Otuz bin kadar türü vardır. Baş ve göğüs kaynaşmıştır. Karın, göğüse ince bir bel ile bağlanmıştır. Aynı büyüklükte başka bir canlının beli bu kadar ince değildir. İçinden sindirim borusu, kan damarları nefes boruları ve sinir sistemi geçer. Örümceklerin boyları, birkaç cm’den 20 cm’ye kadar değişir. Ağızlarının önünde iki zehir çengeli (keliser) ve iki his ayağı (pedipalp) yer alır. Göğüslerinde ise, gelişmiş dört çift yürüme bacağı vardır. Uçları, tarak gibi dişli iki çengelle sonlanır. Örümcek bunların sâyesinde ağ üzerinde rahatça dolaşır. Bir kısmı ileriye, geriye ve yanlara doğru yürüyebilirler. Bacaklarından biri koparsa, yerine hemen yenisi çıkar. Çoğunun başında 8 adet osel (basit) göz bulunur. Gözlerin dizilişi, sınıflandırmada önemli bir özelliktir. Yuvarlak olan karın kısmı yumuşak ve esnek olup, alt kısmında solunum delikleri, ipek bezleri, anüs ve cinsiyet organları yer alır.
Örümcekler yırtıcı ve aç gözlü hayvanlardır. Birbirlerine saldırmaktan çekinmezler. Avları çok çeşitlidir. Çoğu, böceklerle beslendiklerinden faydalı sayılırlar. Bâzı tropikal türler amfibyum, sürüngen, küçük kuş ve memeli gibi omurgalıları avlarlar. Örümceklerin hepsi avlarını yakalamak için tuzak ağları kurmaz. Bir kısmı avlarını kovalayarak veya üzerlerine sıçrayarak yakalar. Suda böcek, kurbağa ve balık avlayanlar da vardır. Yakaladığı avını, kıskaçlarına açılan zehir salgısı ile felce uğratır. Sonra ısırarak avının iç organlarına, eritici enzimler ihtivâ eden tükrük salgısını akıtır. Kısa bir zaman zarfında, avın iç organları eriyerek sıvı hâline gelir. Örümcek, emici mîdesini bir pompa gibi kullanarak bu sıvıyı emer. Av, kısa bir sürede içi boş kabuğa döner. Örümcek, bu boş kabuğu ya olduğu yere bırakır veya başka bir yere atar. Böcekler, küçük kuşlar bu avlar arasındadırlar.
Güney Amerika’da yaşayan, bacakları hâriç 10 cm boyunda olan, toprakaltı inlerinde barınan bâzı türler, tavşan ve tavukların içini boşaltabilecek güçtedir. Örümceklerin özofagusları (yemek borusu) çok dar olduğundan böyle beslenmek zorundadırlar. Ayrıca, ağız parçaları da bir sineği bile parçalayacak güçte değildir. Zehir çengelleri, avı delmeye ve zehir akıtmaya yarar. Uçtaki iğneli kısımları, bir şırınga gibi birer yan delikle biter. Deliğin böyle enjektörvâri oluşu, tıkanma tehlikesini önler.
İğne ava girince, zehir bu delikten sızar. Örümcekler, iki keliseri de kullanırlar. Isırdıkları zaman yanyana iki delik olması bu yüzdendir. Keliser, aynı zamanda, delik açma ve küçük cisimleri taşıma işlerine de yarar.
Örümceklerin böceklerden ayrılan birçok özelliği vardır. Böceklerin çoğu kanatlı olduğu hâlde, örümcekler kanatsızdır. Böceklerde 6 bacak olmasına karşılık örümceklerde 8 bacak vardır. Antenleri olmadığından, ağız önündeki pedipalpler bu görevi üstlenirler. Dış görünüşleri bacağa benzediğinden bunlara “duyu bacakları” da denir. Üzerleri duyu algılayıcı tüylerle kaplı olup, dokunma, tad alma ve çevreyi koklayıp araştırma gibi görevler yaparlar. Üreme dönemlerinde erkeklerde spermaları biriktirip dişiye aktaran bir kopulasyon (çiftleşme) organı olarak da iş görürler.
Örümceklerde trakealar (solunum boruları), akreplerde olduğu gibi karın altında kitap akciğerleri tipindedir. Kitap yaprakları şeklindeki deri kıvrımlarından dolayı solunum organları bu adı alır. İki veya dört tâne kitap akciğerleri vardır. Eğer örümcekte bunlar iki ise, eksikliği ek solunum boruları ile tamamlanır.
Örümceklerde, diğer eklembacaklılar gibi açık bir dolaşım sistemi bulunur. Kılcal damarları yoktur. Hemen hemen her yerde rastlanan örümcek ağı, aslında bir sanat şaheseridir. Yapılış maksadı avlanmak olan ağ, bir nevi tuzaktır. Fakat her örümcek türü ağ yapmaz. Ancak bütün örümcekler ağ tellerinden yumurtalarının etrafını saran kozalar yaparlar. Bazıları da ağ bezlerini, yaprakları yapıştırmakta, yuvalarının içini döşemede, açtıkları çukurun çevresini kapatmakta vs. işlerde kullanırlar. Ağ kurmayan bu tür avcı örümcekler de, arkalarında ağdan bir iz bırakarak, rüzgârla sürüklenmekten korunurlar. Erkekler, dişileri bulmakta da bu izlerden faydalanırlar.
Karın altlarının arka taraflarında üç çift ağ organları bulunur. Her birinin dışarıya ayrı bir çıkışı vardır. Bezlerden meydana gelen yapışkan ve sıvı iplik maddesi, havayla temas edince sertleşir. Her ağ memeciğinde 100 kadar ince ve küçük kanalcıklar bulunur. Bu ince kanalcıklardan sızan iplikçikler bir araya gelerek büküldükleri zaman (çelik kablolar gibi) tek iplik durumuna gelirler. Esnek ve yapışkandırlar. Bir sinek ne kadar sert çarpsa da kopmazlar. Ağ yapmak isteyen örümcek, ağ organlarını bacaklarının bir kısmı ile bastırarak ağ maddesinin akışını başlatır. Örümcekler, iplik deliklerinden çıkan tellerin hepsini toplayıp bir tek tel hâlinde kullandıkları gibi bunlardan ayrı ayrı incecik tel de yaparlar.
Düşme ânında bir yere taktığı ağ telini, kendisi yere varıncaya kadar uzatabilir. Genç örümcekler, ağ tellerinin sâyesinde uzun mesâfelere uçabilirler. Bunun için telin bir ucunu bir yere bağlayarak kendilerini hava akımlarına bırakırlar. Böylece yerlerinden havalanan örümcekler, karada 5 km, denizde ise yüzlerce km uzaklara savrulabilirler. Okyanuslardaki ıssız adalarda yaşayan örümcekler, hep böyle havadan gelmişlerdir. Sonbaharda bol bol rastlanan ağ telleri de uçan genç örümceklerden kalmıştır.
Ağ yapacak olan bir örümcek, önce yüksekçe bir yere tırmanarak, ağın ucunu bulunduğu kısma yapıştırarak ipek iplik yardımıyla aşağı süzülür. Gözüne kestirdiği bir dala ulaşarak bağlantı kurar. Sonra o iplik üzerinde gidip gelerek ağı kalınlaştırır. Daha sonra vücûdundan çıkmakta olan ipliğin bir ucunu ilk ipliğe tutturarak kendisini boşluğa bırakır. Ağa bağlı hâlde bir yere varınca, o ucu vardığı yere yapıştırır. Bu yolla birkaç gidiş gelişte ağın kaba iskeleti meydana gelir. Bundan sonra iskeletin merkezi çevresinde dairevî halkalar yaparak ağı tamamlar.
Ağ örümü çoğunlukla gece olur. Örülmesi en fazla 60 dakika alır. Ağın ortasında spiral ve yapışkan bir yer vardır. Diğer iplikçikler kurudur. Bir sinek ağa konsa hemen yapışır. Kurtulmak için çırpındıkça daha da yapışır. Îkaz iplikçiği ile avın yakalandığını anlayan örümcek gelerek avını zehirler. Îkaz iplikçiğinin bir ucu ağa bağlı, diğer ucu ise dâimâ kendisindedir.
Ağlar, genellikle yere dik vaziyettedir. Maksat, uçan arı ve sinekleri yakalamaktır. Her örümcek türünün, kendisine has ağ örme sitili vardır. Ancak dikkati çeken nokta, ağlarda geometrik inceliklerin her zaman varlığıdır. Ağ örme işi örümceklerin, doğuştan kazandıkları bir sanattır. Küçük bir örümcek, daha önce hiç ağı görmemiş ve örmemiş olmasına rağmen büyüklere benzer ağlar örer.
Bâzı örümcekler düşmanlarından korunmak için çeşitli hîlelere başvururlar. Güneydoğu Asya’da bir örümcek türü yaptığı büyük ve dâirevî ağının ortasında durur. Bu duruş örümcek yiyen kuşlar için kolay bir hedef teşkil eder. Örümcek, düşmanlarını yanıltmak için birkaç adet sahte ağ merkezi tesis eder. Yediği avlarının kalıntılarını da ağ merkezlerine takarak manken örümcekler kullanır. Başka bir örümcek çeşidi de diken ve ağaç kabuklarından manken örümcekler yapar. Örümcek ağlarının ipleri ipektir. Bu iplikler, aynı çaptaki çelik telden daha sağlamdır.
Örümceğin ipeği, ipekböceğinin ipeğinden daha ince ve daha dayanıklıdır. Üstelik bildiğimiz ipekten daha güzeldir. Ancak yapılan araştırmalar göstermiştir ki, örümcek ipeği tellerinden ince ipek elde etmeye imkân yoktur. Daha doğrusu çok pahalıya mal olmaktadır. Bunun başlıca sebebi, örümcekleri bir arada tutmanın zorluğudur. Zîrâ bir arada bulunan örümcekler birbirini yerler.
Örümcekler ayrı eşeyli canlılardır. Dişileri erkeklerden daha iridir. Ağ yapan ve ağ ile avlananlar da bunlardır. Bâzı türlerde erkekler de ağ yapar. Örümceklerde bir arada yaşamak, toplum ve âile hayâtı yoktur. Erkekten daha iri olan dişiler, yakaladıkları erkekleri hemen yerler. Örümceklerde en ilgi çekici hususlardan biri de erkeklerde duyu bacaklarının eşleşme organı vazîfesi görmesidir. Erkek önce bir sperma ağı örerek üzerine bir damla spermatozoon sıvısı bırakır. Sonra ters dönerek bu sıvıyı şırıngaya çeker gibi pedipalplerin şişkin kısmına doldurur. Bundan sonra dişiyi aramaya çıkar.
Örümceklerin çiftleşmesinde erkek örümcek, dâimâ ölümle karşı karşıyadır. Çiftleşme zamânında erkek örümcekler dişilerin karşısında çeşitli hareketlerle, dişilere açlığını unutturmaya çalışırlar. Sıçramalarla yaptığı bu hareketlere “örümceğin sevgi dansı” denir. Dişi örümceğe açlığını unutturmak için dans yaparken ondan uzak durmaya da dikkat eder. Zîrâ bir anda yakalanmak tehlikesi vardır. Bâzıları, çiftleşme öncesi dişi örümceğe bir böcek ikrâm ederek açlığını giderir. Bir tehlike kalmadığını anlayınca dişiye yaklaşır. Açlığını hatırlayan dişi, erkeği yemeyi düşündüğü için, erkekler çiftleşmeden sonra hemen kaçarlar. Birçok örümcek kaçmaya fırsat bulamadan dişi örümceğe yem olmaktadır. Fakat her çiftleşmeden sonra dişinin mutlaka erkek örümceği yediği söylenemez.
Dişi örümcekler yumurtalarını, ağ ipiyle yaptıkları kozalara (torbalara) bırakırlar. Bir kozada bâzan yüzlerce yumurta olabilir. Genellikle yazın sonlarında döllenen yumurtalar, ilkbaharda yavru verir. Yaz başlarında döllenen yumurtalardan 20-60 gün içinde yavru çıkar. Örümcek, sonbaharda sarı bir ipek kozası içine bıraktığı yumurtalarına karşı çok şefkatlidir. Yumuşak ve çok küçük olan bu yumurtalarla dolu kozayı bir dala, taş altına duvar yarığına, ağaç kovuğuna veya çalılıklar arasına emin bir yere yapıştırır. İlkbaharda doğan yavrular ana-babalarına benzerler. Doğduktan birkaç gün sonra iyi bir ağ kurup kendi kendilerine beslenirler. Çoğu türlerde, yavrular dünyâya geldikleri zaman anneleri çoktan ölmüş olacaktır. Zîrâ örümcekler 1-2 yıl yaşarlar.
Tabiatta, büyüklü küçüklü çeşitli örümcek türleri olduğu tesbit edilmiştir. Örümcek, dünyânın hemen her yerinde yaşama imkânı bulur. İklimin sıcak veya soğuk olması, ancak türüne tesir eder. Örümceklerin tanınmış türlerinden bazıları:
Büyü örümceği: Bir zeytin tânesi gibi siyah ve parlak olan bu örümcek, genellikle karanlık yerlerde, tavan aralarında yaşar. 8 gözü vardır. Karın bölgesinde tepeleri birleşik iki üçgene benzeyen (kum saati gibi) bir işaret vardır. Ortalama 10-12 mm büyüklüktedir. Avrupa’nın güney taraflarında boldur. Ağ tuzakları kurarak avlanırlar. Ağını çaprazvâri tellerle örer. Ağın ortasında kısa bir tünel bulunur. Burada böceklere pusu kurar. Dişi, eşleşmeden sonra çoğu zaman erkeğini yediğinden dolayı “karadul” olarak da bilinir. Dişi kuvvetli bir zehire sâhip olmakla berâber, bunun sokmasından hâsıl olan rahatsızlık hakkında çok mübâlağalar söylenmiştir. Hakîkatte sıhhatli bir insanı öldürebilecek kadar tehlikeli değildir.
Su örümceği: Örümcekler içinde en enteresan olanı budur. Birçok mahâreti vardır. Mahâreti, karada yaşayıp suda avlanması sebebiyledir. Suyun derinliklerine, ördüğü çok sıkı ve su geçirmeyen keseciğini su yüzeyinden getirdiği hava ile doldurarak, bir tür dalgıç çanı yapar. Keseciğin açık ağzı altta bulunup, örümceğin içeri girip çıkmasını dolayısıyla havadaki ve sudaki hayâtını sürdürmesini sağlar. Suda yüzerken, solunum deliklerini kapakçıklarla kapatır. Rahatça 5-10 dakika su içinde kalabilir. Kışları, su altında kımıldamadan baharı bekleyerek geçirir.
Kurt örümceği: Eşek arıları düşmanı olduğundan, onlardan uzak olmak için çoğunlukla geceleri dolaşarak böcek avlar. Dişisi yumurta kozasını ağ bezlerine yapıştırarak berâberinde taşır. Yumurtadan çıkan yavrular, analarının sırtına tırmanarak bir hafta kadar burada kalırlar.
İnleri kapaklı örümcekler: Sıcak memleketlerde yaşarlar. Yaz aylarında tarla, bağ gibi yerlerde çok rastlanır. Toprakaltı inlerde yaşayan birçok örümcek çeşidi mevcuttur. Bunlardan bâzılarının toprak içinde kuyu şeklinde kazdıkları inlerinin girişi ipek menteşeyle örülmüş toprak bir kapakla örtülüdür. Amerika’da bu türler yaygındır. Mayal örümceği olarak da bilinir. Derinliği 15 cm’yi bulan ve içi ipekle astarlanmış inlerinde pusuya yatarlar. Hayvan istediği vakit hareketli kapağı açar, istediği vakit kapar. Kapaklar aynı zamanda yuvayı yağmurdan korur. Yumurtalarını koymak için, ceviz büyüklüğünde bir koza yapıp yuvasına yakın bırakır. İçine 2000 kadar yumurta yumurtlar. Bu çeşdi, Güney Amerika’da bulunur. Bâzıları 20 cm uzunluk ve 6 cm genişlikte olurlar. Bu iri örümcekler böcek ve kabukluları avlar, kuşların içlerini emerler. Zehirleri de insanı hayli sarsar.
Güney Amerika’da yaşayan vücutları tüylü, bâzı tarantula örümceklerinin ayaklarının arasındaki mesafe 26 cm’yi bulur. Kuşları gizlice tâkip ederek avlarlar. Kertenkeleler, küçük kemirgenler ve diğer oldukça iri hayvanlar da avları arasındadır. Tarantulanın ısırığı insana acı vermekle berâber zehirleri fazla tehlikeli değildir. Tüylü vücutları insana ürküntü verir. Haklarında eskiden beri abartılmış çok söylenti mevcuttur.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.