1920 yılında babasının Mustafa Kemal’in özel temsilcisi olarak bulunduğu Cenevre’de doğdu. Tahsilini, Galatasaray, Haydarpaşa ve Fen Fakültesi’nde yaptı. 1939 yılında üniversitede militanlığa başladığı TKP’ye 1942’de Ferit Kalmuk tarafından kaydedildi. 1946’da Dr. Şefik Hüsnü’nün kurduğu TSEKP’nin yan kuruluşu olan sendikalarda çalıştı. Adana Sendikalar Birliği’ni kurdu. 1948’de Yedek Subay okulundan çavuş çıkartıldı. 1962’de TİP’e kaydoldu, 1. Kongre’de Merkez Komite üyesi oldu. Aralık 1967’de partiden ihraç edildi. 1968’de Milli Demokratik Devrim Derneği kurucusu ve Genel Sekreter Yardımcısı oldu.
Mart 1970’de kurulan İstanbul İşçi Birliği Genel Başkanı oldu.
1973’de Haziran Hareketi gizli örgütü 1 numaralı sanığı olarak yargılandı, beraat etti.
1977’de İkinci TİP’e kaydoldu. Haziran 1990’da TBKP kurucusu ve Merkez Komitesi üyesi oldu.
Ocak 1992’de Boz Mehmet ve Şahap Bakırsan’la Genel Merkez’in sağ sapması üzerine istifa etti.
1992’de SBP’ye girdi. Büyük Kongre’de MK’ya seçildi.
Daha sonra BSP kurucusu ve MK üyesi oldu.
Halen Türkiye Komünist Partisi üyesi ve konferans delegesidir. 3 Kasım 2002 Genel Seçimlerinde TKP’den İstanbul adayı oldu.
HAKKINDA YAZILANLAR
*Doğan Apartmanı
Figen Nalan Özkan
star.com.tr/ şehir rehberi
Galata Kulesi'ne çıkan sokakların birinde romantik, çekici, kollarını "U" şeklinde Boğaz'a açmış, 6 katlı, 49 daireli, avlulu, teraslı bir apartman var. Mimarı belli değil ama hayat hikayesinin inişli çıkışlı olduğu biliniyor ve tamı tamına 105 yaşında...
Kimler yok ki o apartmanda... Türkiye'nin ilk kadın mimarlarından Mualla Eyüboğlu ve Türkolog Robert Anhegger çifti, araştırmacı-yazar Rasih Nuri ve Bedia İleri , İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, ressamlar, edebiyatçılar....
Şehrin keşmekeşinden kaçmak, geçmişi kıyısından köşesinden yakalamak için şöyle bir Galata yapmanız yeterli. Bu semtin ara sokaklarını keşfetmek, değişik renkleri, ruhları, hikayeleri yakalamak, o üzerine sinmiş tarihi dokunun kokusunu içimize çekmek... Her bir sokak başka bir sürprize kaynaklık eder.
İşte Galata'da Doğan Apartmanı da insanın gönlüne bir ateş gibi düşer. Her Beyoğlu'na çıkışımda beni o gizemli avlusuna çekiverirdi. Doğan Apartmanı'na uğramadan geçemez oldum. Sevdiklerimi götürdüm, tanıştırdım onunla. Doğan Apartmanı'ndan dostlar edindim. Onlarla bir başka mekanda değil, o apartmanda ve kendi evlerinde görüşmek istedim hep. O büyülü dünyanın birer parçasıydılar çünkü. Avlusunda uzun uzun oturdum, rüyalara daldım...
Dışardan baktığımda, yeşil panjurlu, kocaman bir apartman görmüştüm, içeri girdiğimde ise bir rüya. Her bir penceresinde zaman takılıp kalmıştı. Bir o yana bir bu yana, ileri geri... Kocaman bir avlu, avluyu sarmalamış taş duvarlar, duvarlarda gene yeşil panjurlu pencereler, çiçekli eski zaman balkonları ve gökyüzü. Nasıl da merak etmiştim bu dev binanın hikayesini.
Kimler oturmuştu, kimler oturuyordu... Çaldığım ilk kapı, araştırmacı-yazar ve şair Suphi Nuri İleri'nin oturduğu dairenin kapısı. Zaten avluda karşılaştığım kızı Esin o güler yüzlü ifadesiyle "babam size her konuda yardımcı olur. Buradan 4 numaralı daireye çıkın" demişti.
Doğan Apartmanı'nı ilk kez araştırmacı yazar Rasih Nuri İleri, 21 yıl önce, burada oturan eski dostu Mualla Eyüboğlu'nu ziyarete geldiğinde keşfetmiş.
Birkaç gün sonra da oğlu Suphi'yi bu muhteşem binayı göstermek için götürmüş. Şans bu ya kaytan bıyıklı kapıcı yolunu kesip "ne aradığını" sorunca, o da binayı oğluna göstermek istediğini söyleyip, "Burada satılık daire var mı" deyivermiş; ve şimdiki oturdukları daireyi göstermiş kapıcı. O daireyi de satın almış zaten.
O bir aşk
Suphi Nuri İleri için Doğan Apartmanı bir aşk. "Aşkı, evet aşktı ve hala da aşığım bu apartmana" derken gözleri parıldıyor. O, bu apartmanda ölmek istiyor. "Burayı görüp de hayran kalmamak mümkün mü?" diyor bize Doğan Apartmanı'nı ve manzarayı göstererek. Ve hemen ekliyor: "Aradığım İstanbul'u buldum burada."
Ahmet'i de Suphi Nuri İleri'nin evinde tanıdık. O, bütün ailesini savaş sırasında kaybetmiş, tek başına kalmış bir Somalili. Ama Galata'da, Doğan Apartmanı'nda hayat yeniden filizlenmiş onun için. Tıp eğitimi için geldiği İstanbul'da ekonomik koşullar nedeniyle marangozluk ve boyacılık yapmak zorunda kalmış, ama hayata karşı o kadar dirençli ki, aynen Doğan Apartmanı gibi her türlü olumsuzluğa karşı dimdik ayakta. İleri'lerin evinde onlara yardım ediyor. "Kendime bir baba, anne ve kız kardeş buldum" diyor. Galatayı da çok renkli buluyor: Çingeneler, Araplar, Etiyopyalılar, Nijeryalılar, Senegalliler...
Esin İleri, bu apartmanın pırıl pırıl gençlerinden biri. Tıpkı Doğan Apartmanı gibi gururlu, mağrur, cana yakın. Piyer Loti Lisesi'nde okuyor. O kendini bir İstiklal Caddesi çocuğu olarak tanımlıyor. Başka bir yerde yaşaması mümkün değil. Doğan Apartmanı ise onun için çok değerli. Anneannesi, büyükbabası ve ailesi orada. "Togay var. Reklamcı. Canım sıkılınca hemen ona kaçarım. Benim sığınağım. Doğan Apartmanı'nın çehresi değişti. Burası gibi kozmopolit bir yerde altın günleri yapmak ters geliyor" diyor.
Doğuştan sosyalist
Cemal A. Kalyoncu
Aksiyon 10 Şubat 2001 Sayı: 323
Türk sosyalistlerinin ileri gelenlerinden biri olan Rasih Nuri İleri, hem anne hem de baba tarafından Abidin Paşa'nın torunudur. Abidin Paşa ailesinde, akrabalık bağları evliliklerle girift bir hal almı
"Feodal kökenli bir aile olarak dram şurada. Bazıları kumar oynar hata eder, bizim ailede öyle değil. Politik konjonktür dolayısı ile savaşlar ve hükümetler yoluyla bir çökertme politikası uygulanıyor. Çok başarılı bir politika oldu. Şikayetim yok, keşke bunlar olmasa idi."
Rasih Nuri İleri, Türkiye'de sosyalizmin en üst halkasını oluşturanlar arasında bulunmuş bir kişi olarak tanınmaktadır. Bir özelliği de çok ama çok geniş bir ailenin ferdi olmasıdır. Rasih Nuri İleri ve ailesi evliliklerle bugün o kadar genişlemiştir ki, Ziyad Ebüzziya'dan gazeteci Umur Talu'ya, Ali Fuat Cebesoy'dan Nazım Hikmet'e, Atatürk'ün çocukluk arkadaşı Hilal—i Ahmer'in başkanı ve milletvekili Fuat Bulca'dan Mehmet Ali Aybar'a, Ömer Madra'dan Abidin Dino'ya ve daha birçok kişiye kadar çok kuvvetli bir hısımlık ve aile bağlarının orta noktasında yer almaktadır.
Rasih Nuri İleri aslında Abidin Paşa'nın torunudur. Prevezeli olan Abidin Paşa, Selanik valiliğinin ardından 1880'de üç aylığına da olsa hariciye nazırlığı yapar. Sonrasında Adana valiliğine, ardından Sivas, Ankara Cezayir—i Bahri Sefid (Rodos, 12 Adalar vs bütün adalar da dahil) valiliğine getirilir. Aynı zamanda mesnevi şairi de olan Abidin Paşa, bu görevi sırasında padişah tarafından çağrılıp sadrazamlık teklif edildiği esnada geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumar (1906).
Dino, Tek, Ebüzziya, Talu: Girift bir aile
Abidin Paşa'nın damadı, Mustafa Nuri Bey de Hazine—i Hassa Nazırı ve Ayan üyeliği yapmış birisidir. İşte bu Mustafa Nuri Bey, Rasih Nuri İleri'nin baba tarafından büyükbabasıdır. Helvacızade Salih Tosun Efendi'nin dört çocuğundan biri olan Mustafa Nuri'nin bir diğer kardeşi olan Ahmet Fuat Paşa 16 yıl Kütahya valiliği yapar. Asıl adı Muhammed Selim Sırrı olan, Bağdat dahil Osmanlı'nın en önemli bölgelerinde valilikler yapan ve Sırr—ı Kur'an adlı kitabın yanında daha birçok kitabı bulunan diğer kardeşi Sırrı—i Giridi(Sırrı Paşa)'nin Leyla Saz Hanım'la evliliğinden Yusuf Razi Bel (Bu soyadı Fransız hanımı dolayısıyla almıştır) ile mimar Vedat (Tek) adında iki çocuğu olur. Vedat Bey'in (Firdevs Koniça (Dino) ile evlenir) üç çocuğundan biri olan Nihat da mimar olarak tanınmaktadır. Ali Neyzi, Nezih Neyzi, İsmail Arar da Sırrı Paşa'nın kızları tarafından torunlarından birkaçıdır. Helvacızade'nin, diğer çocuğu da ikinci eşinden olan ve Girit'te kalmayı yeğleyen Mehmet Ağa'dır.
Mustafa Nuri Bey'in kuzenleri arasında tanınmış isimler de vardır. Bunlardan biri olan İsmail Fazıl Paşa, Müşir Mehmet Ali Paşa ile Ayşe Sıdıka Hanım'ın kızları Zekiye Hanım'la evliliğinden olan Ali Fuat Cebesoy'un babasıdır. İleri ailesi, İsmail Fazıl Paşa'nın eşi tarafından Türk komünistlerinin önde gelen isimlerinden Mehmet Ali Aybar Nazım Hikmet ile de akrabadır.
Abidin Paşa Adana valisi iken, Rasih Nuri İleri'nin de büyükbabası olan Mustafa Nuri Bey de Adana vali muavinidir. Abidin Paşa büyük kızı Nefise'yi (Abidin Paşa'nın Gül Hanım'dan Nefise Hanım dışındaki çocukları Rasih, Sabire (Talu'ların büyükannesi) ve Halide'dir) Mustafa Nuri Bey'le evlendirir. Çiftin, Jön Türk, Ati, İkdam ve İleri gazetelerinin yazarı, daha sonra da Yılmaz adlı gazeteyi çıkaran, Osmanlı Meclisi'nde Misak—ı Milli'yi oylayan vekillerden biri olan, Malta'ya sürgün edilen ve Birinci Meclis'te Anayasa Komisyonu Başkanı olan Celal Nuri, karikatürist olarak tanınan, İstanbul Radyosu'nun kurucusu Sedat Nuri ve Prof. Suphi Nuri İleri adında üç çocuğu olur: "Bir arkadaşım, Trakya Paşaeli Müdafaa—i Hukuk Cemiyeti'nin Celal Nuri amcamı Avrupa ve Amerika'ya delege olarak yolladığının mazbatasını verdi bana. Delege olarak gittiğini bilmiyorum. Belge ilginç bir belge. Eski arkadaşım Mihri Belli'nin babası Hayrettin Belli, Şakir Kesebir, Öztrak'ın imzaları da var belgede." Rasih Nuri İleri'nin babası olan Suphi Nuri Bey ise, Fransa'da doktorasını yaptıktan sonra 4. Orduda Hecinsüvar Bölük Komutanı olarak Kanal Seferine katılan ve Cemal Paşa'nın karargahında adalet ve istihbarat şube başkanı olarak vazifeler gören birisidir: "Şam'dan ordu hazinesini kaçırıp Halep'e, Mustafa Kemal Paşa'ya teslim ediyor." Mütarekede İhtiyat Zabitleri Genel Sekreteri olan Suphi Nuri İleri, Sosyalist Partisi Genel Sekreterliği de yapar: "İngiliz arşivlerine göre Atatürk'ün Avrupa'daki temsilcisi olarak gösteriliyor. İki pasaportu var bende. Bir tanesi Bekir Sami imzalı. Lozan Konferası'na da katılmış birisi. Atatürk, Ati gazetesinde babamın imzasıyla Suriye Savaşı hakkında birkaç yazı yazıyor. Bir de Mustafa Kemal'in, İşgal Kuvvetleri İtalyan delegesi Comte Sforza ile yaptığı anlaşmaya göre Cami Baykut'la beraber, İzmir'in işgalinden önce İtalya'ya gidip silah alıp İzmir'e getirmişlerdir. Fakat İzmir yönetim makamları silahları almayı kabul etmemiş. Onun üzerine silahlar Ödemiş civarlarından sahile çıkartılmıştır. Atatürk'ün oradaki planı adeta İstiklal Savaşı'nı önleyici bir plandır, İzmir'in işgaline karşı bir tertibat olarak... Oysa İtalyan'ların niyeti başka idi. Ben Cami Baykut'un (sonradan 1. Meclis'te İçişleri Bakanı) arşivini gördüm. Babamla olan hareketten sonra iki defa daha Cami Bey İtalya'ya gidip silah almış. Türk tarihinde o kısım nedense pas geçiliyor. Babam siyasi meselelerden pek bahsetmezdi. O dönem eski İttihatçılar'ın bir sır kavramı vardı." 1924'te bir akşam gazetesi çıkaran İleri, eleştirilerinden dolayı Elazığ İstiklal Mahkemesi'ne gönderilir: "Babamın elinde İsmet Paşa'nın 'beraat edilmenizi umid ederim' diye bir telgrafı vardı. Ki İsmet Paşa'ya Atatürk yazdırmış o telgrafı. Böylece babam beraat etti, Babam ondan sonra politikadan küstü." Müslüman ve Hıristiyan Ortodokslar'ın mübadelesi için kurulan komisyonlardan Midilli'deki komisyonun başkanlığını da yapan Suphi Nuri İleri, daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile Yüksek Ticaret ve İktisat fakülteleri ile Maltepe Askeri Lisesi'nde ders verir. Yine bir gazetede Osmanlı emperyalizmi ile Alman emperyalizminin farkları üzerine, Türkiye'yi öven bir yazı yazınca üniversiteden kovulur. Tan olayından bir gün sonra da vefat eder.
Sürgün üstüne sürgün
Abidin Paşa ailesinin bir özelliği de sürekli sürgün yemesidir: "Ailenin genlerinde var haksızlığa karşı olmak. Abidin Paşa'nın babası Konya'da sürgünde ölmüş. Abidin Paşa, Hariciye Vekili iken sürgüne gönderilmiş ve anasının cenazesine dahi gelmesi yasaklanmış. Amcam da sürgün edilmiş. Babam ise Elaziz İstiklal Mahkemesi'nde yargılanmış. Dayılarım 1942'te sürgüne tabi olmuş. Bir taraftan Kuva—i Milliyecilik öteki taraftan da bir solculuk var. Aynı zamanda solculuk ve komünistlik de..."
Suphi Nuri İleri evliliğini ise, yine aynı aileden olan Leyla Hanım'la yapar: "Anne ve babam kardeş çocuğu. Anne tarafından dört aile var. Dino'lar, Cabbar'lar, Gazi Turhan'lar ve Aslanpaşa'lar; bunlar Çorumlu Demirtaş Umur Bey'e dayanır. Aileiçi evlilikler toprağın bölünmemesi için kuraldır."
Ailede başka tanıdık kimler var?
"Kalabalık bir aile. İstanbul'da akraba olmayan tanımıyorum demeyeceğim ama, o kadar fazla akraba var ki saymakla bitmez. Mesela Abidin Paşa'nın ve Recaizade Mahmud Ekrem'in torunu gazeteci Umur Talu kuzenim. Ziyad Ebüzziya, o da akrabamdır, Aslanpaşa'lardan. Bu konuda fantazi dolu bir kitap da mevcuttur. MHP'li Mahmut Çetin, Boğaz'daki Aşiret kitabında aile bağlarını gözler önüne sermektedir. Ancak Aybar ile Sabahattin Ali'nin ilişkisi kitapta sökülememiştir. İkisi de Gelenbevi ailesindendir."
Leyla Hanım, Suphi Nuri'nin annesi Nefise Hanım'ın, Halide ve Sabire dışındaki kardeşi Rasih Bey'in Saffet Gazi Turhan Hanım'dan dünyaya gelen Ali Ekrem, Ali, Arif, Abidin ve Ahmet Dino'nun kardeşidir. Dino ailesinin bu ünlü fertlerinden, iyi resim yapan Ahmet'in dışındakiler ressam olarak tanınmaktadır. Leyla—Suphi Nuri çifti 1909'daki nikahın dışında 1919'da Cenevre'de iken nikah tazeleyerek bir kez daha evlenirler. Ailenin tek çocuğu, ilerleyen yılların sosyalizm adına yılmaz savunucusu Rasih Nuri de, 1920'de burada doğar. Aile 1921'de İstanbul'a gelip Abidin Paşa'nın Yeniköy'deki yalısına yerleşir: "Çocukluğumun geçtiği Yeniköy'de yerli halk Rum, esnaf, evlerdeki hizmetçiler, herkes Rum'du. Yeniköy'de oturup o dönemde Rumca bilmemek olanaksızdı. Türkler çoğunlukla yalı sahibi idiler."
Ailede Rum köken var mı?
"Ailenin bir kısmı Prevezeli, bir kısmı da Giritli'dir. Leyla Saz'ın babası Hekim İsmail Paşa Rum kökenlidir. Girit'te de, Epiros (Yanya)'da Rumlarla sürekli savaşılmıştır. Ailede eski nesil Rumca bilirdi. Babam gayet iyi bilir ama konuşmazdı. "Çocukluğu işte böyle bir ortamda geçen Rasih Nuri İleri'nin yaşadığı muhit sosyalist bir muhitten müteşekkildir: "Doğuşumdan beri o çizgi içindeyim. Babamın kütüphanesinde Marksıst-Leninist-Troçkist kitaplar buldum okudum." Rasih Nuri İleri, bir anlamda doğuştan sosyalisttir.
İleri, eğitimine ilkokul beşinci sınıftan başlar. Galatasaray'a kaydolur. İyi bir öğrenci olan Rasih Nuri, Velid Ebüzziya'nın oğlu Selim, Kılıç Ali'nin oğlu Gündüz, Fazıl Ahmet'in oğlu Eşvak Aykaç ile ile beraber okur: "Ailecek çok iyi Fransızca bilirdik. O beni biraz tembelliğe itti." İleri, 12 yıllık eğitim veren Galatasaray'dan, daha erken mezun olabilmek için ayrılır, Haydarpaşa Lisesi'ne geçer. Mühendis olmak isteyen İleri, mezun olduğu yıl 2. Dünya Savaşı çıktığından eğitim için yurt dışına gidemez. Prof. Seha Meray, Prof. Hasan Utarit İzgi, Prof. Metin Hotinli, ünlü fizikçi Feza, Nejdet Çobanlı gibi arkadaşları ile birlikte 1939'da girdiği İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Enstitüsü'nden mezun olduğunda ise yıl 1943'tür. Sosyalist bir çevreden gelen Rasih Nuri, bu yıllarda aktif sosyalist olmuştur bile: "30'larda Stalin ölene kadar, ben yeniden kontripiyede idim. Sovyet ihtilalini daha lisede iken biliyordum. Üniversitede Marksist bir araştırma grubumuz vardı. Daha sonra işçilerin evlerinde gizli eğitim yapardık. O eğitimlere katılanlardan birkaçının ismini vereyim, çok komik olacak. Biri Kemal Karpat, şimdi Amerika'da. Sonra Hıfzı Topuz. Topuz'un hatıratında bu paragraf yok. Solculuğunu unutturmak istiyor." Rasih Nuri, 1942 yılında ise Ferit Kalmuk tarafından Türkiye Komünist Partisi'ne üye kaydedilir.
Hıfzı Topuz'un uydurma
sabotajı
Bu arada İleri, henüz üniversite öğrencisi iken Eyüp Ortaokulu'nda ders vererek öğretmenlik yapar. Üç yıl süren bu işin ardından üniversite son sınıfta iken Beyoğlu Havagazı Şirketi'nde çalışmaya başlar: "Hıfzı Topuz'un çok güzel bir anı kitabı var. Fakat Sabahattin Ali dolayısıyla benim hakkımda yazdığı o bölüm baştan aşağı yanlışlarla doludur. Aynı şeyi daha evvel Cemal Süreya da yaptı. O da benimle sözüm ona bir röportaj yaptı. Orada da Beyoğlu Havagazı Şirketi'nde 40'lı yıllarda sabotaj yaptığımı söylüyor. Ben sabotaj yapsa idim, doğrudan doğruya Sansaryan Han'a götürülürdüm ve dava açılırdı. Olayın sabotajla hiç alâkası yoktur." Olayın aslı başkadır. Kontrol odasında çalışan İleri, bir gece yarısı nöbetinde esrar çekmiş bir zenci işçinin yanlış vanayı çevirmesi ile gazın söndüğünü farkeder ve hemen vanayı açar. Gazın bu şekilde kesilmesi demek, patlamalara yol açabilecek boyutta bir tehlike demektir: "Süreya da, kimden duymuşsa sabotaj gibi anlatmış. Birçok kişi ondan sonra 'Aa kahraman Rasih Abi, sen gençliğinde parlak şeyler yapmışsın' demeye başladı. Hıfzı Topuz ile birlikte kontrol odasında vardiya usulü çalışıyorduk. Güya orada ben raporları yazıp da müdüre vermemişim ve bu yüzden de Hıfzı'yı işten atmışlar. Kendisinin söylediğine göre de o sayede meşhur bir gazeteci olmuş. Raporları ben vermemişsem niye onu attılar da beni atmadılar? İşin doğrusu, oradan aldığım maaş geçinmeme yetmiyordu, ben de istifa etmek zorunda kaldığımdır."
Rasih Nuri, ardından Esat Adil (Müstecablıoğlu)'nun yanında TKP emir ile Yeni Dünya gazetesi ve Gün dergisinde gazeteciliğe başlar. Sonrasında Şefik Hüsnü'nün kurduğu Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi'nin yan kuruluşu olan sendikalarda görevler üstlenir. 1946'da Adana Sendikalar Birliği'ni kurar. Evinde saklanan ve daha sonra yurtdışına kaçmak üzere iken yakalanıp öldürülen Sabahattin Ali olayından kısa bir süre sonra, 1948 yılında da askere gider. Rasih Nuri'nin sadece askerlik dönemi bir roman konusudur. İleri, askerde macera üstüne macera yaşar. Önce, Ankara Yedek Subay Okulu'nda, imtihanları başarı ile vermesine rağmen subay yerine çavuş yapılmak istenir: "Tabiye hocam Kurmay Yüzbaşı Muzaffer Yurdakuler, beni çağırdı ve 'Benim üç kişiliğim var. Evvela insanım, sonra subay, sonra da yedek subay okulunda öğretmenim. Bugün bu üç kişiliğim de ayaklar altına alındı. Seni ikmale bırakmam emrini verdiler, mani olamadım." 27 Mayıs'ta Albay Muzaffer Yurdakuler olarak Milli Birlik Komitesi'nde yer alacak olan o Yurdakuler, Rasih Nuri'ye karşı yapılan bu davranışı kabul etmez: "Sana izin kağıdı veriyorum. İstediğin zaman buradan çıkıp işini halletmeye bak. Çok tanıdığın olduğunu biliyorum." İleri, işini halledemezse yedek subay olarak 6 ay olan askerliği, çavuş statüsünde üç yıl yapmak durumunda kalacaktır. İşini halledemez, fakat bir kanun maddesine dayanarak askerliğini iki yılda bitirir. İleri'nin, bu süre içinde yeri sürekli değiştirilir. Önce Gelibolu İstihkam İnşaat Taburu'na gönderilir: "Oradaki albayımız Deli Cemil, İkinci Dünya Savaşı'nda üst kademelerle irtibat kuramayınca Tunca ve Meriç köprülerini uçumuştu." Derken İleri, askerde 141'den mahkemeye verilir. Kararı Milli Savunma Bakanı (Hüseyin) Hüsnü Çakır'a gösteriyorum. O da tutuyor, askerlikte olmayan bir şey yapıyor. Normalde er tayin edilmez ama beni emirle 2. Ordu'dan 1. Ordu İstihbarat Şubesi'ne tercüman tayin ediyor. Geliyorum ekmek çavuşu yapıyorlar. Sonra sürgün olarak yolladıkları halde Baransel'in emir çavuşu oluyorum." Askerliğini bitirdiğinde ise yeri Hadımköy Topçu Komutanlığı'dır.
Rasih Nuri bu zorlu askerlik dönemini geride bıraktığında takvimler 1950 tarihini göstermektedir. O yıl Demokrat Parti de iktidara gelmiştir: "Askerden gelir gelmez çok mutlu bir evlilik yaptım." Salih Bosna'nın kızı Emine Hanım ile evlenen riyaziyeci Mehmet Ali Behlil'in çocuğu Bedia Hanım'la hayatını birleştiren İleri'nin bu evliliğinden üç çocuğu olur. İleri ailesinin en büyük çocukları, 1991'de gaz zehirlenmesinden vefat eden Leyla'nın dışında Refik Durbaş'ın kızkardeşi Mahmure Hanım ile evlenen yazar Suphi Nuri (bu evlilikten Esin adında bir kızı vardır) ve yurtdışında yaşayan ressam Mehmet Can (o da Rezzan Hanım'la evlidir ve Eren Can adında bir çocuk sahibidir) adında üç çocukları gelir dünyaya.
1950'li yıllar sosyalistler için zor yıllardır. Bu dönemde politik etki ile saf değiştirenler bile olur. Hilmi Ziya Ülgen de bunlardan biridir. Dönemin zorluklarından Rasih Nuri İleri de nasibini alacaktır. İş adamlığına soyunan İleri, Türkiye'nin ilk serigrafçısı olarak tarihe geçer:
Nereden geldi bu iş aklınıza?
"Gayet basit. İş vermiyorlardı. O dönemin 12 Mart'tan sonraki dönemden farkları, 12 Mart'tan sonra solcular çalışabiliyordu. DP döneminde açlığa mahkûm edildiler. Çok ağır bir baskı vardı ki bugün tasavvur edilemez. Bugün birçok solcunun otomobilleri var. İlk serigrafi şirketini beraber kurduğumuz Fuat İzer, beni dışlamak isteyince ayrıldık. Şirketi batırdı." Rasih Nuri, farklı birçok iş denemesi de yapar: "Asansörcülük yaptım. Bir sürü teknik işlerde çalıştım. Hatta dinamit tıpası nakliyatı bile yaptım. Nerede iş bulduysam yaptım."
Komünistlik ve CIA ajanlığı ile suçlanıyor
Ve 27 Mayıs: "27 Mayıs beklediğimiz değil katıldığımız bir şeydi. Turan Emeksiz'in öldürülmesi, ardından üniversitelerde öğrenci hareketlerinin başlaması..." İleri de bu tarihte yeniden üniversiteli olmuş, hukuk öğrencisidir: "Turan Emeksiz'in öldürüldüğü gün ben Beyazıt'ta bildiri dağıtıyordum. Düşündüm, üstümde bu belgeler yakalanırsa 'komünistler bu harekete iştirak etti' diye sanılacak. Bunun üzerine Sahaflar Çarşısı'na gidip belgeleri eski komünistlerden Aslan Kaynardağ'a verdim. Eve döndüm ve bekliyordum. Örgütsel değil de kişisel olarak hepimiz DP'ye karşı mücadele ettik."
1961'de ise, Türkiye İşçi Partisi kurulmuş ve çalışmalara başlamıştır. Parti'nin kurulmasının üzerinden bir yıl geçince TİP yöneticileri parti genel başkanlığını Mehmet Ali Aybar'a önerirler. Aybar da, bazısı 1951 tevkifatında tutuklanan ve beraat eden eski Türkiye Komünist Partili'lerle birlikte TİP'in başına geçer. Aybar'ın yanında Behice Boran, Rasih Nuri ve daha sonradan bunlara katılacak olan Sadun Aren de vardır: "Aramıza Adnan Cemgil gibi Komünist Partili olmayanlar da katıldı." TİP, 1965'te yüzde 3 oy alır. Senato seçimleri ve mahalli seçimlerde oy oranını yüzde 5,5'lere yükseltir. Bu sırada Aybar—Boran—Aren grubu, Rasih Nuri İleri ve Halit Çelenk de dahil 13 kişiyi (13'ler Olayı) partiden ihraç etme harekatına girişir (1967). Nedenlerden biri partinin kapatılmasına sebebiyet verecek 'tehlikeli mihrakları' partiden uzaklaştırmaktır. İkincisi ise Anayasa Mahkemesi'nin sol neşriyata izin vermediği kadar verdiklerinin de özellikle 1965'ten sonra bir sol yayın furyasının başlamasına yetmesi neticesinde, partinin genç tabanının bu yayınları okumaya başlamasıdır: "Partiyi en çok korkutan da oydu. Çünkü bütün gençler o yayınları okumaya başladı." Bir diğer neden de Aybar'ın 'Partiyi bu duruma biz getirdik, 69'da başa güreşeceğiz. Partiyi kimseye kaptırmayız' yönündeki beyanatıdır: "Bizi ayıp bir şekilde haysiyet divanına verdiler. Neden ayıp? Çünkü bizi solculukla itham ettiler. Teşkilat itiraz etti. Bunun üzerine ikinci bir iddia attılar ortaya. Bunlar CIA ajanıdır diye. Bu daha da çirkindi. Evvela TKP'li ilan edildik, sonra CIA ajanı. Fakat, parti teşkilatı tepki gösterince, bizimle birlikte 200'e yakın yerel yönetici de ihraç edildi." Bunun üzerine Behice Boran, Sadun Aren, Genel Sekreter Muavini Nihat Sargın, Sosyalist Parti eski kurucularından avukat Minetullah Haydaroğlu ve eski gedikli teknisyen Şaban Erik, Aybar'a karşı blok oluşturur. Parti karışır. Üst üste olağanüstü kongreler gerçekleşir. Dördüncü kongreden sonra partinin başına Behice Boran geçer: "Fakat o sırada Türkiye'de gençlik hareketi dediğimiz hareket, Dev—Genç çıktı ortaya. O da evvela Fikir Kulüpleri Federasyonu olarak Sadun Aren tarafından gençliği kazanmak için kurdurulmuştur. Fakat daha sonra bu örgüt kontrolden çıktı. Tüm dünyayı saran 68 hareketi gençlere örnek oldu. Şüphesiz bu hareket Kuva—i Milliyeci bir harekettir. Sol, Kuva—i Milliyeci'dir. Sonuçta partide bir kopukluk oldu. Bu arada başka bir hata daha oldu. Mihri Belli sorunu çıktı ortaya. Eski TKP'li Belli, muhalefet hareketini ele geçirmeye çalıştı. O zaman dört suçlu sayıyorum; M. Ali Aybar, Behice Boran, Sadun Aren ve Mihri Belli. Üçü içerden biri dışarıdan." Rasih Nuri İleri'ye göre bu tarih aynı zamanda Türkiye'de solun da parçalandığı tarihtir: "O tarihten sonra solda bir daha düzelemeyen bir parçalanma meydana geldi."
TİP'ten ihraç kararını geri aldırmak için sonuna kadar mücadelesini sürdüren İleri, başarılı olamaz. 1960'lı yıllarda yayıncılık işine de giren İleri, 1968'de Milli Demokratik Devrim Derneği kurucuları arasında yer alır. 1969'da ise, çevirisini yaptığı bir kitap yüzünden hapis yatar, 1970'te de İstanbul İşçi Birliği'nin genel başkanı olur. İleri, 12 Mart'ın ardından Haziran Hareketi adlı gizli bir örgütün lideri olarak yargılanır: "Darbeden sonra bir ay kontrgerillada kaldım. Ziverbey'de iltimaslı insanlar daha hafif bir muamele gördüler. Bana yapılan işkence 27 gün sürdü, 3 gün de istirahat." Ardından Selimiye ve Maltepe Kışlaları: "Dava bitmeden evvel beraat ettim. Bu sefer 1950 döneminin aksine bütün kapılar açık." 1975'te ikinci defa kurulan İşçi Partisi'ne yeniden üye olan İleri, 1978 yılında daha önce elde edemediği bir hakkı da kazanır: "Başbakan (Menderes'in) muvanliğini de yapmış en yakın arkadaşım Medeni Berk bile yapamadı. Hiç bir rejimde pasaport alamadım." Rasih Nuri 1939'dan beri kendisine verilmeyen pasaportunu Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık sayesinde alabilir ancak.
Yine tırmandırılan terör ve ardından beklenen hadise: 12 Eylül: "Bizim dönemimizde insanları konuşturmak için işkence ederlerdi. Hapishaneye girdiğin gün işkence biterdi. 12 Eylül'den sonra işkence hapisanede de devam etti. 12 Eylül'de uygulanan planın kitabı 12 Mart'tan evvel yazılmış ve Genel kurmay'ca Türkçe'ye çevrilmiştir. Meşhur CIA ajanı Kaluga'nın Kongtrgerilla kitabında ne yapılacağı yazılıdır."
Rasih Nuri İleri 80'den sonra da mücadeleye devam eder. 1990'larda Nihat Sargın, Nabi Yağcı'yla birlikte Türkiye Birleşik Komünist Partisi'ni kurarlar: "O sırada eski komünistlerin anlamadığı bir şey oldu. Bugün anlaşılıyor ki, partinin başında olanlar o dönemdeki Gorbaçov'un etkisi aldında idiler. Yani partiyi tasfiye etmek için kurdular. Mehmet Bozışık, Şahap Bakırsan ve ben inanılamayacak kadar ağır bir muhalefet yaptık. Fakat partiyi Anayasa Mahkemesi kapattı. Önemliliği, baştakileri çökertti." Rasih Nuri, ardından Sosyalist Birlik Partisi'ne katılır. Aynı kişilere karşı mücadelesine burada devam eder: "SBP'nin ve onun devamı olan BSP (Birleşik Sosyalist Partisi)'nin de git gide sosyalizmden ayrıldığını görünce ben de yönetim kurulundan istifa ettim." İleri'nin, sosyalist arenadaki bu uzun politik macerasındaki son durağı Sosyalist İktidar Partisi'dir. Görüldüğü gibi Rasih Nuri İleri'nin mücadelesi dıştan ziyade içe karşı yapılan bir mücadeledir: "Hiç bir zaman önde güreşmek imkanı bulmadım. Çünkü önde güreşmek için bazı şeyleri kabul etmek lazım. Mesela, Kruşçev'e kadar, Stalin'in Troçki'ye karşı yaptığı muhalefeti, sonra 1962'den 87'ye kadar da Şefik Hüsnü'ye karşı yapılanları kabul etmem lazımdı. Ancak ben doğru bulmadıklarımı hiç bir zaman savunamadığım için politikada da hiç şansım olmadı."
İçtekilere karşı verdiği mücadele sonunda bir dönem gelir ki, İleri, çevresinde kimse kalmayacak bir halde bulur kendisini: "Baktım kimseyle selamlaşmayacağım. Saçmalıyorum dedim. Beraber mücadele ettiğim hiç kimse ile konuşmazsam kiminle konuşacağım? Kural koydum, bana selam verene ben de selam veririm. En ağır hakaretleri ettiğim Nabi Yağcı ile bile konuşuyorum bugün. Aleyhine kitap yazdığım Aybar, Boran, Aren ve Belli sonradan benimle çok dost oldular. Soldan kimseye küs değilim. Ama sağda, Demirel, Özal, Çiller, Yılmaz ve Ecevit'i affedemem herhalde."
Sosyalizme böylesine adanmış bir hayat yaşayan Rasih Nuri İleri, Abidin Paşa'nın oğlu Rasih Dino vesilesiyle, Preveze'de 90 bin dönüm, eski Adana'da 180 bin dönüm ve Ankara Cebeci'deki Abidin Paşa Mahallesi'nde bugün değeri büyük meblağlara ulaşan toprakların sahibi olabilecekken...: "Ben doğmadan evvel inanılmaz bir servet var. Balkan ve İstiklal Savaşları, Anadoluculuk cereyanı, Halk Partisi rejimi... Ailenin elindeki o toprakları almaya dönük bir siyaset uyguladılar. Çökertme politikası çok başarıyla uygulandı. Son senelere kadar parasız bir hayat yaşadım. Parasal gücüm iyi olsa idi parti mücadelelerinde herşey daha değişik olabilirdi."
Özelleştiriliyor diye, divan kurulu üyesi olduğu Galatasaray'daki üyeliğinden ayrılan, barok müziğin yanında iyi müziğin her türlüsünü seven, sol ve anti sol birçok kitabın yer aldığı geniş bir kütüphanenin sahibi Rasih Nuri İleri'ye son bir sorum daha var.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.