Tanzimat dönemi şâir ve yazarı. 1847’de İstanbul’da doğdu. İlk tahsilini ve Arapça, Farsça öğrenimini Takvimhâne Nâzırı olan babası Recâi Efendiden yaptı. Bâyezîd Rüştiyesini bitirdi, Harbiye İdâdisini hastalığı yüzünden tamamlayamadı. Çeşitli kademelerde memurluk, edebiyat öğretmenliği, Şûrâ-yı Devlet (Danıştay) üyeliği ve başkanlığı yaptı. 1908’de kısa bir müddet Evkaf ve Maarif Nâzırlıklarında bulundu. Aynı yıl Âyan âzâlığına (Senato üyeliğine) tâyin edildi. 1914’te ölünceye kadar bu görevde bulundu.
Edebî hayâta eski şiirle giren Recâizâde, Nâmık Kemâl’in tesiriyle batı edebiyatına yönelerek Tasvir-i Efkâr gazetesinde yazmaya başladı. Şiir, tiyatro, roman ve tenkit türlerinde eserler verdi. Tanzimat edebiyatının ikinci grubundan olduğu için “Sanat sanat içindir” anlayışına bağlı kalmıştır. Yeni Türk Edebiyatının bilgileriyle yeni kurallarını ortaya koyarak yenileşme, batılılaşma hareketlerini, yeni edebiyat örnekleriyle, genç nesle öğretip işledi. Bu arada Servet-i Fünûn Dergisinin başına Tevfik Fikret’i getirerek “Edebiyat-ı Cedide” akımını hazırladı. Ona göre şiirin şiir olmaktan başka gâyesi olamaz. Şiir ahlâkçı olmalı. Şiirin temel konuları insan ve tabiattır. Dünyâda görülen her güzel şey, şiirdir. Sokak dili, hattâ konuşma dili şiire giremez. Şiirin kendine göre sözleri ve deyimleri olması gerekir. Kâfiye göz için değil, kulak içindir.
Ekrem, halkın konuştuğu ve anladığı kelimelerin şiir lisânında kullanılmasına karşı çıktı. Tenkit ettiği divan edebiyatı şâirlerinden daha ağır, anlaşılması zor bir lisanla şiirler yazdı.
Recâizâde üslûpçu bir yazar ve şâirdir. Ona göre üç çeşit üslûp vardır: Sâde (yalın, süssüz), müzeyyen, âlî (çok sanatlı). Sanat eserleri için onun uygun bulduğu ikinci ve üçüncüsüdür. Batının şiirlerinde ilham tarafı eksik, hayâller oldukça fazla ve düşünceler zayıftır. Üç oğlunun, özellikle çok sevdiği Nijât Ekrem’in genç yaşta vefâtı; ölüm karşısında sızlanan bir babanın, gözyaşı ve ıstırap dolu, ağlamaklı duygularını işlemesine sebep oldu. Edebiyatımızda bir “Ağıtlar şâiri” olarak tanındı. Yine edebiyatımıza, ferdî teessür ve ızdırabı getiren Abdülhak Hâmid’le berâber Recâizâde olmuştur.
Roman ve hikâye sahasında başarılı eser olarak kabul edilen Araba Sevdâsı ile realizmi romancılığımıza uygulamıştır. Bu romanda, Avrupalılaşmayı, züppeleşmek şeklinde anlayan ve uygulayan o zamanki İstanbul sosyetesi tenkit edilmiştir. Esas îtibâriyle sosyal konulu bir romandır.
Edebiyat nazariyatçılığı (edebiyat üzerine düşünceleri) tenkitçiliği, roman ve komedi yazarlığı, şâirliğinden çok daha güçlüdür. Şiir, tenkit, hâtıra, tercüme, inceleme, hikâye, roman ve tiyatro alanında 25’i aşkın eser vermiştir.
En tanınmış eserleri:
Romanları: Araba Sevdâsı (1896), Atala (tercüme).
Piyesleri: Vuslat yâhut Süreksiz Sevinç, Çok Bilen Çok Yanılır, AfifeAnjelik.
Diğerleri: Tâlim-i Edebiyat (Edebiyat Bilgileri), Takdir-i Elhan (tenkit).
ŞEVKİ YOK
Gül hazîn... Sünbül perîşân, bâğ-zârın şevki yok... Derd-nâk olmuş hezâr-ı nağme-kârın şevki yok... Başka bir hâletle çağlar, cûy-bârın şevki yok... Ah edip inler nesîm-i bî-karârın şevki yok... Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok!...
Farkı yokdur giryeden rûy-i çemende Jâlenin Hûn-i hasretle dolar câm-ı safâsı lâlenin. Meh bile zucretle âğûşunda ağlar hâlenin! Gönlüme te’sîri olmaz âteş-i seyyâlenin... Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok!...
Rûha verdikçe peyâm-ı hasretin her bir sehâb, Câna geldikçe temâşâ-yı ufukdan piç-ü-tâb, İhtizâz eyler çemen, izhâr eder bin ızdırâb, Hem tabîat münfail hecrinle, hem gönlüm harâb... Geldi amma n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok!..
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.