Refik Halid Karay - Bilgiler
05/04/2014 20:00
İstanbul Türkçesinin en güzeliyle yeni bir nesir dili kuran roman ve hikâyeci. 1888 yılında İstanbul’da doğdu. Mâliye Başveznedârı Mehmed Hâlid Beyin oğludur. Vezneci, Göztepe, Galatasaray Sultânisinden ayrılarak Hukuk Mektebine geçti. Meşrûtiyetin îlânı ile orayı da bırakıp gazeteciliğe başladı. Robert Kolejinde Türkçe öğretmenliği, 1919’da da Posta Telgraf Umum Müdürlüğü gibi görevlerde bulunduysa da, asıl mesleği ve geçim kaynağı gazetecilik ve yazarlık olmuştur.

Servet-i Fünûn ve Tercüman-ı Hakikat’te ilk yazıları çıktı. Fecr-i Âtî topluluğuna katılarak, Kalem dergisine Kirpi mahlasıyla yazılar yazdı. Aydede isimli bir mizah dergisi çıkardı. On beş sayı çıkabilen Son Havadis gazetesini kurdu. Gazetecilik onu siyâsete, siyâset de huzursuz ve zaman zaman üzüntülü bir hayâta itmiştir.

İttihat ve Terakki’ye muhâlif yazılarından dolayı, birçok siyâsîlerle birlikte, 1913’te Sinop’a sürülmüş, oradan Çorum, Ankara ve Bilecik’e yollanmıştır. Ziya Gökalp’in yardımıyla İstanbul’a dönmüş, harbin bitişi ve İttihatçıların çöküşü ile onlara muhâlif olan, Hürriyet ve Îtilâf Fırkasının yüksek kademelerine çıkmıştır.

Anadolu’da başlayan Millî Mücâdeleye inanmayıp karşı çıkması netîcesinde 1922’de “Yüzellilikler” listesine alındığından yurtdışına çıkmaya mecbur oldu. Ömrünün 15 yılını gurbette (Beyrut, Halep, Hatay) geçirdi. Hatay’ın Anavatan’a ilhâkı sırasında vatanseverce gayret ve hizmetleri görüldü.

1938’de çıkan af kânunu ile yurda döndü. Tekrar gazeteciliğe başladı. Bundan sonra birçok eser yayınladı. 18 Temmuz 1965’te öldü. Mezarı Zincirlikuyu’dadır.

Mizâcı îtibâriyle kendi özel hayâtına düşkün olan Refik Halit’in tehlikeli ve çetin siyâsî mücâdelelere kalkması, sürgünleri, idamları göze alması, ömrünün yirmi yılını iç ve dış sürgünlerle geçirmiş bulunması tuhaf bir çekişme gibi görünmektedir. Fakat karakterinin bir yanı da, onun şahsiyet ve şerefine düşkün, fikir nâmusuna bağlı, sözünü esirgemez, biraz da muhâlif ruhlu olmasıdır. Kısaca o, zevke düşkünlüğüne rağmen, kaleme sarılınca hırçınlaşan, hicvetmekten kendini alamayan bir yazardır. Yaşadığı sürgünler, onun bilgi ve görgü âlemini zenginleştirmiş, dolayısıyle eserlerine gözlem zenginliği katmıştır. Izdırap onun rûhunu beslemiştir. Eğer sürülmeseydi, edebiyatımız, Memleket Hikâyeleri ve Gurbet Hikâyeleri gibi iki şâheserden mahrum kalırdı.

Milliyetçiliği sürgündeyken daha da gelişti. Gurbette yazılmış bâzı hikâye, roman ve makaleleri Millî Edebiyatın incileri kabul edilir. Romanlarında daha çok âile üstünde durur ve Batı’yı ters anlayarak modern hayâta yönelen çevreleri zarif üslûbuyla hicveder. Hikâye ve romanlarında, Mapaussant realizmini benimsemiştir. Yazdığı konularda Anadolu’nun sefâleti ve geriliği kadar, asilliği ve yüceliğini de anlatmıştır.

Üslûbu nefis, olayları çekici ve hele çevre tasvirleri çok başarılı olan bu hikâyelerde teknik de kuvvetlidir. En çok başarılı olduğu tür hikâye türüdür.

Genel olarak bütün eserlerinde, iç gözlemde, yâni ruh tahlilinde oldukça zayıf, dış gözlemde çok kuvvetli bir “ressam-yazar” özelliği taşır. Sürükleyici olaylar, ilgi çekici tiplerle, geniş bir coğrafya içerisinde, renkli, kokulu, binbir benzetme ve zekâ oyunlarıyla verilir. Sıcak, çekici, oynak, ışıklı, zevkli bir dili vardır. İstanbul halkının en güzel Türkçesini kullanan usta bir üslûpçudur.

Eserlerinin en önemlileri:

a) Romanları: İstanbul’un İç Yüzü (1920), Yezidin Kızı (1939), Çete (1939), Sürgün (1941), Anahtar (1947), Bu Bizim Hayâtımız (1950), Dişi Örümcek (1953), Bugünün Saraylısı(1954), Kadınlar Tekkesi (1956), Karlı Dağdaki Ateş (1956), Dört Yapraklı Yonca (1957), Nilgün (1961), Yerini Seven Fidan (1977), EkmekElden Su Gölden (1980), Ayın On Dördü (1980), Yüzen Bahçe (1981).

b) Tiyatroları: Kanije Müdâfaası (1909), Deli (1939, İnkılapların hicvi diye yorumlanan tiyatrosu).

c) Hiciv mizah yazıları: Kirpinin Dedikleri (1916), Ago Paşanın Hatırâtı (1918), Guguklu Saat (1922), Bir Avuç Saçma (1940).

d) Hikâyeleri: Memleket Hikâyeleri (1919), Gurbet Hikâyeleri (1940).

e) Hâtıraları: Sakın Aldanma, İnanma, Kanma (1915), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Minelbâb İlelmihrâb (1965).

Eserlerinin bâzıları ölümünden sonra basılmıştır.

Önceki
Önceki Konu:
Babek
Sonraki
Sonraki Konu:
Amin Alayı

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu