Bedri Rahmi ve Sabahattin Eyüboğlu'nun kardeşi Mualla Eyüboğlu'nun eşi olan Dr.Robert Anhegger 27 Mart 2001 tarihinde öldü.
HAKKINDA YAZILANLAR
*İstanbul Goethe Enstitüsü’nün 40 yıllık bir geçmişi vardır. Türk-Alman kültür ilişkilerini tekrar canlandırmak ve yetişkinler için dil kursları vermek amacıyla 1955 yılında Türk-Alman Kültür İşleri İstişare Kurulu kuruldu (bugünkü ismi Türk-Alman Kültür İşleri Kurulu Derneği’dir). Kuruluşundan bir yıl sonra ilk enstitü müdürü olan Dr. Robert Anhegger’i Federal Almanya Cumhuriyeti Başkonsolosluğu Kültür Dairesi yöneticisi, İstanbul’da dil kursları organize etmekle görevlendirdi. Kurs yeri olarak Alman Lisesi tahsis edildi.
*ROBERT ANHEGGER - HALİL İNALCIK: Kanunname-i Sultani Ber Muceb-i Örf-i Osmani (II. Mehmet ve II. Bayezid Devirlerine Ait Yasakname ve Kanunnameler).
*Doğan Apartmanı
Figen Nalan Özkan
star.com.tr/ şehir rehberi
Galata Kulesi'ne çıkan sokakların birinde romantik, çekici, kollarını "U" şeklinde Boğaz'a açmış, 6 katlı, 49 daireli, avlulu, teraslı bir apartman var. Mimarı belli değil ama hayat hikayesinin inişli çıkışlı olduğu biliniyor ve tamı tamına 105 yaşında...
Kimler yok ki o apartmanda... Türkiye'nin ilk kadın mimarlarından Mualla Eyüboğlu ve Türkolog Robert Anhegger çifti, araştırmacı-yazar Rasih Nuri ve Bedia İleri , İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, ressamlar, edebiyatçılar....
Şehrin keşmekeşinden kaçmak, geçmişi kıyısından köşesinden yakalamak için şöyle bir Galata yapmanız yeterli. Bu semtin ara sokaklarını keşfetmek, değişik renkleri, ruhları, hikayeleri yakalamak, o üzerine sinmiş tarihi dokunun kokusunu içimize çekmek... Her bir sokak başka bir sürprize kaynaklık eder.
İşte Galata'da Doğan Apartmanı da insanın gönlüne bir ateş gibi düşer. Her Beyoğlu'na çıkışımda beni o gizemli avlusuna çekiverirdi. Doğan Apartmanı'na uğramadan geçemez oldum. Sevdiklerimi götürdüm, tanıştırdım onunla. Doğan Apartmanı'ndan dostlar edindim. Onlarla bir başka mekanda değil, o apartmanda ve kendi evlerinde görüşmek istedim hep. O büyülü dünyanın birer parçasıydılar çünkü. Avlusunda uzun uzun oturdum, rüyalara daldım...
Dışardan baktığımda, yeşil panjurlu, kocaman bir apartman görmüştüm, içeri girdiğimde ise bir rüya. Her bir penceresinde zaman takılıp kalmıştı. Bir o yana bir bu yana, ileri geri... Kocaman bir avlu, avluyu sarmalamış taş duvarlar, duvarlarda gene yeşil panjurlu pencereler, çiçekli eski zaman balkonları ve gökyüzü. Nasıl da merak etmiştim bu dev binanın hikayesini.
Kimler oturmuştu, kimler oturuyordu... Çaldığım ilk kapı, araştırmacı-yazar ve şair Suphi Nuri İleri'nin oturduğu dairenin kapısı. Zaten avluda karşılaştığım kızı Esin o güler yüzlü ifadesiyle "babam size her konuda yardımcı olur. Buradan 4 numaralı daireye çıkın" demişti.
Doğan Apartmanı'nı ilk kez araştırmacı yazar Rasih Nuri İleri, 21 yıl önce, burada oturan eski dostu Mualla Eyüboğlu'nu ziyarete geldiğinde keşfetmiş.
Birkaç gün sonra da oğlu Suphi'yi bu muhteşem binayı göstermek için götürmüş. Şans bu ya kaytan bıyıklı kapıcı yolunu kesip "ne aradığını" sorunca, o da binayı oğluna göstermek istediğini söyleyip, "Burada satılık daire var mı" deyivermiş; ve şimdiki oturdukları daireyi göstermiş kapıcı. O daireyi de satın almış zaten.
O bir aşk
Suphi Nuri İleri için Doğan Apartmanı bir aşk. "Aşkı, evet aşktı ve hala da aşığım bu apartmana" derken gözleri parıldıyor. O, bu apartmanda ölmek istiyor. "Burayı görüp de hayran kalmamak mümkün mü?" diyor bize Doğan Apartmanı'nı ve manzarayı göstererek. Ve hemen ekliyor: "Aradığım İstanbul'u buldum burada."
Ahmet'i de Suphi Nuri İleri'nin evinde tanıdık. O, bütün ailesini savaş sırasında kaybetmiş, tek başına kalmış bir Somalili. Ama Galata'da, Doğan Apartmanı'nda hayat yeniden filizlenmiş onun için. Tıp eğitimi için geldiği İstanbul'da ekonomik koşullar nedeniyle marangozluk ve boyacılık yapmak zorunda kalmış, ama hayata karşı o kadar dirençli ki, aynen Doğan Apartmanı gibi her türlü olumsuzluğa karşı dimdik ayakta. İleri'lerin evinde onlara yardım ediyor. "Kendime bir baba, anne ve kız kardeş buldum" diyor. Galatayı da çok renkli buluyor: Çingeneler, Araplar, Etiyopyalılar, Nijeryalılar, Senegalliler...
Esin İleri, bu apartmanın pırıl pırıl gençlerinden biri. Tıpkı Doğan Apartmanı gibi gururlu, mağrur, cana yakın. Piyer Loti Lisesi'nde okuyor. O kendini bir İstiklal Caddesi çocuğu olarak tanımlıyor. Başka bir yerde yaşaması mümkün değil. Doğan Apartmanı ise onun için çok değerli. Anneannesi, büyükbabası ve ailesi orada. "Togay var. Reklamcı. Canım sıkılınca hemen ona kaçarım. Benim sığınağım. Doğan Apartmanı'nın çehresi değişti. Burası gibi kozmopolit bir yerde altın günleri yapmak ters geliyor" diyor.
xxxxxxxxxxxx
Türkleşmiş bir Alman: Robert Anhegger
Beşir Ayvazoğlu
Zaman 9 Mayıs 2001
Robert Anhegger'in ölüm haberini nasılsa kaçırmışım. Geçen ay ölen bu değerli "Alman Türk'ü" için, danışma kurulunda yer aldığı ve birçok yazısını yayımladığı Tarih ve Toplum dergisinin yeni sayısında bir dosya hazırlanmış. İlber Ortaylı, Rasih Nuri İleri ve Fahri Aral'ın yazılarından oluşan bu dosyada, Anhegger'in de "Evangelinos Misailidis ve Türkçe Konuşan Dindaşları" başlıklı eski ve önemli bir yazısı yer alıyor.
Yıldızı Nazilerle barışmadığı için 1935 yılında ülkesini terk etmek zorunda kalan ve ömrünün büyük bir kısmını haymatlos olarak Türkiye'de geçiren, bu arada bir Türk'le, Mualla Eyüboğlu'yla evlenen Anhegger, kendini "Türkleşmiş bilinçli bir Alman" olarak görüyordu. Viyana'da doğmuştu ve niyeti aslında madencilik okumaktı. Ancak şartlar onu Balkanistik tahsili yapmaya zorladı. Bununla beraber madencilik hevesi büsbütün sönmemişti. 1942'de tamamladığı ve Zürich Üniversitesi'ne sunduğu doktora tezinde bu hevesiyle uzmanlık alanı şaşırtıcı bir biçimde bir araya gelmişti: "Osmanlı İmparatorluğu'nda Maden İşletmelerinin Tarihi Üzerine."
Anhegger, Balkanlar'da Osmanlı gerçeğiyle yüz yüze gelmiştir. Balkanistik çalışırken, bu bölgeyi altı yüz yıl idare eden Osmanlı gerçeğiyle ve Türk kültürüyle karşılaşmamak imkânsızdır. İlber Ortaylı Tarih ve Toplum'un yeni sayısında ikinci defa yayımlanan "İçimizden Biri" başlıklı Robert Anhegger portresinde, Türkçe'ye ve Türk kültürüne Balkanistik yoluyla giren araştırmacıların, bu alana Arapça ve Farsça'dan sonra yönelenlere göre daha gerçekçi olduklarını, yani oryantalistik kalıplardan ve kavramlar yumağından uzak durmayı başardıklarını söylüyor. Robert Anhegger gibi.
Savaş şartları ve ilgi duyduğu konular, Anhegger'i 1940'larda Türkiye'ye sürüklemişti. Özel Almanca derslerinden musahhihliğe ve redaktörlüğe kadar bir yığın iş yaparak ayakta kalmaya çalıştı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde görev yaptı. Dostlar edindi. Bir yandan da yakın dostu Prof. Andreas Tietze'yle Türk dili, tarihi ve folkloru üzerine çalışmaya devam ediyordu. Aynı yıllarda Halil İnalcık'la birlikte, İlber Ortaylı'ya göre "Osmanlı tetkiklerinin temel eserlerinden biri" olan Kanunnâme-i Sultanî, ber-muceb-i Örfî Osmanî'nin gün ışığına çıkmasını sağladı.
1949 yılında, diğer Alman hocalarla birlikte üniversitedeki aktif görevinden ayrılan Anhegger, artık "Türkleşmiş" bir Almandı, dostları ve eşi tarafından akrabaları vardı; bunun için Türkiye'yi terk etmedi. Çeşitli kurumlarda görev yaptı. 1961'den itibaren yedi yıl boyunca İstanbul Goethe Enstitüsü'nü yönetti. İstanbul'daki ilk önemli sanat galerilerinden biri olan Maya Sanat Galerisi'ni o kurmuş ve öncü Türk ressamlarına açmıştı. Geniş bir sanat kültürüne sahipti.
İlber Hoca'nın sözünü ettiğimiz Anhegger portresindeki şu tespitleri çok önemlidir:
"[...] kimsenin el atmadığı bazı alanlarda öncü araştırmaları olan bir Türkologdur. Osmanlı İmparatorluğu içindeki halkların ayrı hücrelerde değil, iç içe yaşadıklarını görüp aralarındaki kültür alışverişini, ürünlerini bu açıdan tedkike yönelmiştir. Özellikle Türkçe konuşan Ortodokslar, yani Karamanlılar üzerindeki bazı bilgileri ona borçluyuz [...] Missailidis'in Temâşâ-i Dünya adlı eserini Vedat Günyol'la birlikte Lâtin harfleriyle yayımlamış ve bu eser ile Karamanlı ağzı üzerinde etraflı tetkiklerini özetlemiştir. Anhegger, Balkanlar ve Rumeli'deki Osmanlı mimarîsi ve geniş alandaki Türk kültürünün evreleri ve etkileşimi üzerinde de ilginç makaleler yazmıştır."
Son yıllarını yaşadığı Hollanda'da da Türk kültürü üzerindeki çalışmalarına aynı heyecanla devam eden Anhegger'in gençliğinde sosyalist olduğu anlaşılıyor. Türkiye'de bu kimliğini hiç ön plana çıkarmamakla beraber yakın çevresinde solcu aydınların ağırlıkta olduğu bir gerçektir. Keşke bütün sosyalist aydınlar bu "Türkleşmiş Alman"ı örnek alıp Türk kültürüne onun kadar hizmet edebilselerdi; o zaman başımız üstünde yerleri olurdu.
Robert Anhegger'i saygıyla anıyorum. Toprağı bol olsun.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.