Sağlık - Bilgiler
20/02/2014 4:30
Alm. Gesundheit (f), Wohlbefinden (n), Fr. Santé (f), İng. Health. Sâdece hastalıklı ve malül olmama hâli değil, aynı zamanda, bedenen, rûhen ve sosyal yönden tam bir huzur ve iyilik hâli. Sağlıklı denilince genetik olarak iyi vasıflarla doğmuş, fizik, fizyolojik ve aklî olarak iyi gelişmiş, vücut fonksiyonları ahenk içinde bulunan morelmen iyi karakterli bir varlığın durumu anlaşılır.

Sağlık, insanoğlunun önem verdiği en eski konulardan birisidir. Hayâtın başlangıcından beri, hastalık ve ölüm olduğundan hastalıkları yenmek, acıları dindirmek bütün toplumlarda başlıca gâyelerden birisi olmuştur. Tıp ilmi, büyük bir hızla ilerlemekte, dün çâresiz gibi görünen dertlere çâre bulunmaktadır. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde:

“Allahü teâlâ her hastalığın ilâcını yaratmıştır, yalnız ölümün çâresi yoktur.” buyurmuşlardır. (Bkz. Hastalıklar)

Sağlık, dünyâ nîmetlerinin başında gelir. Sıhhati yerinde olmayan kişi ne dünyâsı ne de âhireti için gerekli olan çalışmaları yapamaz. İslâm dîninin emretmiş olduğu bütün hususlar sağlığa uygun ve onu koruyucu olan hususlardır. Bunların ehemmiyeti teknik ve fennin ilerlemesiyle daha iyi anlaşılmıştır. Namaz, oruç gibi ibâdetler, hergün abdest almak ve gerektiğinde gusl abdesti almak insan sağlığı açısından son derece faydalı işlerdir. İslâm dîni mîdenin tıkabasa doldurulmasını da men eder. Peygamber efendimiz; “Ümmetim sofraya acıkmadan oturmaz, doymadan kalkar.” buyurmuştur. Domuz etinin yenmesinin yasaklanmasıyla da, bu pis hayvandan insana geçen birçok hastalığın önü alınmıştır. Her türlü alkollü içkinin yasaklanması da sağlık ve ictimaî hayâtın sağlamlığı açısından bulunmaz bir hâdisedir.

Toplumun sağlığı, kişinin sağlığı kadar önemlidir. Sağlığı korumak ve seviyesini yükseltmek devletin baş görevi olmalıdır. BCG aşısını bulanlardan Calmette; “Toplumun sağlığını korumak için harcanan para, toplumun kalkınması için yapılan en değerli yatırımdır.” der. Yıllık harcamaların içinde en önemli yeri sağlık hizmetlerinin alması bu bakımdan önemlidir.

Batıda ise halk sağlığı hizmetinin koruyucu ve tedâvi edici alanlarında en büyük gelişmeler ancak 19. yüzyıl ortalarından sonra Pasteur’un mikrobiyoloji alanındaki buluşları ile başlamıştır. Bu asrın sonlarında ve 20. yüzyıl boyunca insan sağlığına ve özellikle iş sağlığına önem verilmiş, sosyal hizmetler, sağlık hizmetlerinin muhtevâsına alınmıştır.

Fertle toplumun sağlığı ve sağlığın korunması konularında insanların eğitilmesi son yıllarda üzerinde çok durulan sağlık hizmetlerinden birisi olmuştur. Hasta olup da iyi olmaya çalışmaktansa, hasta olmamaya çalışmak çok daha iyidir. Dünyâ Sağlık Teşkilatı (WHO)nun da çalışmaları bu yöndedir. Sevgili Peygamberimiz bu konuda birçok emir ve tavsiyeler getirmiştir. Bu tavsiyeler bulaşıcı hastalıkların korkunç tahribâtını engelleyen tesirli yolları anlatır. Peygamberimizin müminlerin beden ve rûh sağlıklarına dikkatleri çeken tenbih ve emirleri, daha sonra İslâm âlimleri tarafından Tıbb-ı Nebevî adı altındaki eserlerde toplanmıştır. Müslüman tabipler tıbbı, bir kâhin ve büyücü mesleği olmaktan kurtarmışlar ve ilmî usûllerin uygulayıcıları olmuşlardır. Açılan her imâret, darüşşifâ, bîmârhâne halk sağlığıyla yakından ilgilenen müesseseler olmuşlardır.

Milletlerarası seviyede 1948’de kurulmuş olan Dünyâ Sağlık Teşkilâtı, ülkelere sağlık problemlerini çözme konusunda yardım etmektedir. Sağlıkla ilgili diğer milletlerarası teşkilâtlar arasında UNİCEF ve FAO sayılabilir. UNESCO ise diğer faaliyetlerinin yanısıra sağlık eğitimiyle de ilgilenmektedir.

Dînimiz, sağlığa çok önem verdiğinden târihte kurulan bütün İslâm devletleri, bunun üzerinde ehemmiyetle durmuşlardır. Abbâsiler, Endülüs Emevileri, Selçuklular ve Osmanlılar pekçok sağlık teşkilâtları kurmuşlardır. (Bkz. Hastâne)

Türkiye’de sağlık hizmetleri: Millî mücâdelenin başladığı dönemde, toplumu sağlıklı bir millet hâline getirme şartı, üzerinde önemle durulan konulardan birisiydi. 23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2 Mayıs 1920 günü 3 sayılı kânunla kurduğu ilk millî hükümetindeki 11 üyeden birisi de Sıhhiye ve Muavenet-i İctimâiye Vekili adını taşıyordu. Böylece o târihlerde birçok Avrupa ülkesinde, sağlık konusuyla ilgili böyle bakanlık çapında bir kuruluş yokken, Türkiye’de önemli bir adım atılmış olmaktaydı. Kurtuluş Savaşı sırasında, zor ve imkânsızlık içinde pek az sayıda personelle başlatılan sağlık çalışmalarının yanısıra sosyal yardım konusu da bu bakanlığın görev alanına konmuştu.

Bakanlık görevini, ilk olarak Dr. Adnan Adıvar, ondan sonra da Dr. Refik Saydam yürüttüler. Saydam, aynı zamanda, Cumhûriyetin îlânından sonra kurulan ilk hükümette de (30 Ekim 1923) Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanıydı. Bakanlığın çıkardığı ilk kânunlardan birisi 1593 sayılı Umûmî Hıfzısıhha Kânunudur. Kânun, özellikle koruyucu sağlık hizmetlerini ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının görevlerini belirlemektedir.

Sağlık alanında atılan adımlardan biri de 1961 yılında çıkarılan 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine dâir kânun olmuştur. Bu kânunla en uç yerleşim ünitelerine kadar temel sağlık hizmetlerinin götürülmesi sistemleşmiştir.

Ülkemizde sağlık hizmetlerinin sürekli, eşit ve dengeli yapılabilmesi için 1981 yılında bâzı sağlık personeline, Devlet Hizmeti Yükümlülüğü Kânunu çıkarıldı. Böylece; koruyucu, tedâvi edici ve rehabilitasyon biçiminde ağırlık kazanan sağlık hizmetlerinin istenen seviyede olması için önemli bir adım daha atılmış oldu. 1982 Anayasası Türkiye’de herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı olduğunu, çevrenin geliştirilmesi, çevre sağlığının korunması ve çevre kirlenmesinin önlenmesini devletin görevleri arasında saymış ve bu görevleri birinci derecede yerine getirme yükümlülüğünü Sağlık Bakanlığına vermiştir.

1. Koruyucu sağlık hizmetleri: Bulaşıcı ve salgın hastalıkların denetim altına alınabilmesi, çevre sağlığı, âile plânlaması ve ana çocuk sağlığı, sağlıklı beslenme ve halkın sağlık konularında eğitilmesi bu hizmetin temel bölümlerini meydana getirmektedir.

Sağlık Bakanlığının kuruluşundan bu yana, öncelikle ele alınan konuların başında bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücâdele gelmektedir. Salgınlarla birçok ölümlere ve sakatlıklara yol açan kolera, vebâ hastalıkları, sürdürülen etkili çalışmalarla ortadan kaldırılmış ve en önemli sağlık meselesi olan sıtma hastalığının ülke sathında yaygınlığı engellenerek belli bir bölgede denetim altına alınmıştır. Veremden ölümler büyük oranda düşürülmüş, frengi, cüzzam ve trahom da tehlikesiz duruma getirilmiştir.

Altyapı yetersizlikleri yüzünden, zaman zaman görülen su ve besin kaynaklı hastalıklar, çocukluk döneminde görülen ve aşı ile koruma sağlanabilen hastalıklar sürekli tâkip edilip, denetim altında tutulabilmektedir. Bu sebeple devlet çocuklara yapılması gereken bütün aşıları ücretsiz olarak yapmaktadır.

a. Verem savaşı: Yapılan çalışmalarla il ve ilçe merkezlerinde verem hastalığı sonucu meydana gelen ölüm oranı yüz binde 262’den, yüz binde 7,67’ye düşürülmüştür.

b. Sıtma savaşı: Uzun yıllardan beri, millî bir dâvâ olarak ele alınan meselelerden biri de sıtma konusu olmuş, plânlı ve kararlı çalışmalarla bu alanda başarılı sonuçlar elde edilmiştir. 1922 yılında ülke nüfûsunun % 50’si sıtmalıydı. Yapılan yoğun çalışma ve aşılama sebebiyle sıtmalı hasta sayısı yüzbinde 3 oranına düşürülmüş fakat son yıllarda tekrar sıtma vakaları görülmeye başlamış, 40-50 bin civarında sıtmalı hasta vakası tespit edilmiştir (1994).

Sıtmanın yanısıra, 1920’lerde trahom da önemli bir hastalık olarak kendini göstermekteydi ve yurtta 3 milyon trahomlu vardı (nüfûsun % 25’i). Trahomlu sayısı da son yıllarda alınan önleyici tedbirler sâyesinde azalmıştır.

Türkiye’de yaygın oluşu yüzünden gelecek kuşakları tehdit etmekte olan frengi ve cüzzamlı sayısı da sıkı tedbirlerin alınması, aşıların düzenli bir şekilde yapılması sâyesinde hasta kişilerin sayısı yok denecek kadar azalmıştır.

c. Çevre sağlığı ve besin kontrolü çalışmaları: İl Sağlık ve Sosyal Yardım Müdürlüklerince yapılan çevre sağlığı çalışmalarında; besinlerin muâyeneleri, besin îmâl ve satış yerlerinin denetimi, suların analizi ve klorlanması, iş yerlerinin sağlık denetimleri ele alınmaktadır.

d. Âile plânlaması ve ana-çocuk sağlığı çalışmaları: Âilelerin bakabilecekleri sayıda, çocuğa sâhip olmaları ve bu yolla aşırı nüfus artışının denetimini hedef alan âile plânlaması hizmetlerine 1965 yılında başlanmıştır. Doğumdan önceki, doğum ve doğumu tâkip eden dönemlerdeki annelerle 0-6 yaş dönemindeki çocukların bakım, tıbbî muâyene ve eğitimleriyle ilgili çalışmaları içine alan ana ve çocuk sağlığı hizmetleri, Bakanlığın önem verdiği konulardandır.

2. Tedâvi edici sağlık hizmetleri: Hastâne tedâvi edici hizmetleri: Ülkemizde 1992 isitatistiklerine göre askerî hastâneler hâriç 956 hastâne, 3829 sağlık ocağı, 11.427 sağlık evi, 247 verem savaş, 255 kamu sağlığı dispanseri bulunmaktadır. Hastâne ve sağlık merkezlerinde 144.280 yatak sayısı mevcuttur. Duruma göre yaklaşık olarak 415 kişiye bir hasta yatağı düşmektedir. Hasta yataklarının ülke sathındaki dağılımı dengesiz bir manzara vermektedir. Toplam yatak kapasitesinin yaklaşık % 45’i İstanbul, Ankara ve İzmir’de bulunmaktadır. Öte yandan kaynak yetersizliği ve mütehassıs hekim açığı yüzünden mevcut yatak kapasitesinden de tam olarak faydalanılamamaktadır.

3. Sosyal yardım hizmetleri: Sosyal yardım ve sosyal güvenlik hizmetlerini düzenlemek, korunmaya muhtaç çocuklarla, sakat ve yaşlıların bakımı, yetiştirilmesi ve rehabilitasyonu, çalışma gücünden mahrum kişilerin güvenliklerinin sağlanması da Bakanlığın görevleri arasında bulunmaktadır. Bakanlık bu hizmetleri Çocuk Bakım Yurtları, Kreş ve Gündüz Bakımevi, Yaşlı ve Huzur evleriyle yerine getirmektedir. Bu bakımevleri de ülke genelinde devamlı çoğaltılmaktadır.

Önceki
Önceki Konu:
Altın
Sonraki
Sonraki Konu:
İbn-i Arabşah

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu