Cumhûriyet devri hikâyecilerinden. 1906’da Adapazarı’nda doğdu. Varlıklı bir âileye mensuptu. Babası Mehmed Faik, ticâretle uğraşıyordu. Annesi Makbule Hanımdır. Ömrü boyunca annesinden maddî ve manevî destek aldı.
İlköğrenimini Adapazarı’nda Rehber-i Terakkî Mektebinde yaptı. Orta öğrenimine İstanbul Lisesinde başladı. Bursa Lisesinde tamamladı(1928). Bir ara, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde iki yıl devamdan sonra, ekonomi tahsili için İsviçre’ye gitti. Öğrenimini bir yana bırakarak gezmek ve eğlenmek için Fransa’nın Grenoble şehrine geçti. Üç yıl orada kaldı. Başıboş bir hayat yaşadı ve hiçbir diploma almadan yurda döndü (1933). Babasının isteği üzerine ticârete başladıysa da bu işten de hoşlanmadı. Kısa bir süre Halıcıoğlu Ermeni Yetim Mektebinde Türkçe grup dersleri öğretmenliği, 1942 yılında bir ay Haber Gazetesi’nde adliye muhabirliği yaptı. 1953’te, ABD’deki Mark Twain Derneğine fahrî üye seçildi.
Ömrü, Burgaz Adasındaki köşklerinde geçti. Bu köşk 1964’ten beri Said Faik Müzesidir. İçkiye çok müptelâ olan Said Faik, siroz hastalığından 11 Mayıs 1954’te öldü. Zincirlikuyu Mezarlığındadır.
Said Faik, şiir, röportaj, roman ve hikâye türlerinde eserler yazmıştır. Fakat ününü hikâye türündeki başarısıyla sağladı.
İstanbul’da lise sıralarında şiirler kaleme alan Said Faik, ilk hikâyelerini İpekli Mendil, Zenberek isimleriyle Bursa’da lise öğrencisiyken yazdı. İnsanları, kırları, deniz ve hayvanlarıyla tabiatı bir bütün olarak işledi. Hikâyelerinde duygularını mübalağalı anlatır, fazlaca tahlil yapar ve toplumun veya kişilerin dış yüzlerini konu eder. Bu bakımdan toplumun anâne ve inançlarına her zaman ters düştü. Yazılarında röportaj, hâtıra, hikâye ve şiiri birbirine karıştırdı. Said Faik, düşündüğünden fazla yaşadığını yazmıştır.Gördüklerini, acıma ve sevmelerini, çocukluk, gençlik, hastalık günlerini hiç ustalığa özenmeksizin şiirli bir dille anlatmıştır.
Said Faik’in konuşur gibi üslûbu vardı. Bol mecazlıdır ve buluşlarının çoğu yenidir. Yapmacıktan ve fazla süsten kaçar. Kelime hazînesi zengindir. Nükteye, zekâ oyunlarına ve mizâha düşkünlüğü yoktur. Bâzan açık şekilde alaycı ve hicivci olduğu görülür. Yazılarında başı sonu birbirine tutmaz, düşük cümleleri çoktur. Noktalama işâretlerini rastgele kullanmıştır.
Said Faik’in en güzel hikâyeleriİstanbul’da geçenlerdir. Bu, İstanbul’u iyi tanımasından ileri gelir.
Said Faik Abasıyanık’ın ölümünden sonra annesi Makbule Hanım, oğlunun kitaplarının gelirinden karşılanmak ve Said Faik’in ölüm yıldönümünde (11 Mayıs) bir önceki yılın en beğenilen hikâye kitabına verilmek üzere adına bir “Said Faik Armağanı” koydu. Her sene bir hikâyeciye bu armağan verilmektedir.
Said Faik’in eserlerinden bâzıları:
Bir Takım İnsanlar (diğer adıyla Medâr-ı Maişet Motoru, roman, 1952), Kayıp Aranıyor (roman, 1953), Semaver (hikâye, 1936), Sarnıç (hikâye, 1939), Şahmerdan (hikâye, 1940), MahalleKahvesi, (hikâye, 1950), Havada Bulut (hikâye, 1951), Havuz Başı (hikâye, 1952), Son Kuşlar (hikâye, 1952), Az Şekerli (1954), Alemdağ’da Var Bir Yılan (hikâye, 1954), Tüneldeki Çocuk (hikâye, 1955). Röportajları ölümünden sonra Mahkeme Kapısı (1956) isimli kitapta toplanmıştır. Said Faik’in 41 hikâyesinin Fransızcası “Un Point Sur la Carte” isimli bir kitapta derlendi. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Hollanda’da yayınlandı (1962). Balıkçının Ölümü (derleme, 1977), Müthiş Bir Tren (çevirileri, 1981).
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.