Peygamber efendimizin mübârek sakal-ı şerîflerinden Müslümanlar tarafından alınıp, teberrüken (bereketlenmek için) saklanan ve günümüze kadar gelen mukaddes emânete verilen ad. “Lıhye-i seâdet” ve “Lıhye-i şerîf” diye de bilinen sakal-ı şerîf mübârek ay, gün ve gecelerde Müslümanlar tarafından ziyâret edilmektedir.
Eshâb-ı kirâmın (radıyallahü anhüm) hepsi Peygamber efendimizi çok severdi. Bu sebeple O’nun bildirdiklerine göre, yaşamaya gayret ederler; O’nun hâtırası olan şeyleri muhâfaza ederek mübârek sayarlardı.
Resûlullah efendimizi Hudeybiye Gününde Hıraş bin Ümeyye el-Huzâî, Vedâ Haccında da Ma’mer el-Adeviyye bin Ebû Süfyan tıraş ettiler. Başka zamanlarda da Peygamber efendimizi tıraş edenler oldu. Eshâb-ı kirâma da saç ve sakallarını kestirmelerini emir buyurdu. Bu emri yerine getirenler için de: “Ya Rabbî! Saç ve sakalını kestirenlere sen rahmet eyle.” diye duâ buyurdu. Tıraş olduğu zaman saç ve sakal kıllarının Eshâb-ı kirâma dağıtılmasına izin verdiler. Tirmizî’nin rivâyetine göre, Resûlullah efendimiz önce sağ tarafını tıraş ettirdi ve bu sakallarını Ebû Talha’ya verdi. Sol tarafını da tıraş ettirerek diğer Eshâb-ı kirâma dağıtılmasına izin verdi.
Eshâb-ı kirâm Peygamberimizden bir nişâne ve alâmet taşımakta büyük gayret ve istek gösterirlerdi. Hâlid bin Velid radıyallahü anh, Ebû Talha’dan Peygamber efendimizin kesilen saç ve sakallarının bir tutamını aldı. Bu mübârek kılları bir muhâfaza içine koyarak başlığı içinde vefâtına kadar taşıdı. Gazâlardaki muvaffakiyetinin ve muzafferiyetinin sırrı sorulunca da bu mübârek kıllar olduğunu söylerdi.
Başta Eshâb-ı kirâm olmak üzere diğer Müslüman devlet adamları, vezirler, kumandanlar ve Müslüman ahâli bu geleneği devam ettirdiler. Ellerinde bulunan sakal-ı şerîflere kıymetli ve sanatlı muhâfazalar yaptırdılar. Bu muhâfazalar içinde saklanan ve husûsî mekânlarda muhâfaza edilen sakal-ı şerîfler Müslümanlar tarafından bereketlenmek maksadıyla ziyâret edildi. BilhassaHorasan, Anadolu, Mısır ve Cezâyir’de yaşayan Müslüman ahâlî sakal-ı şerîflere özel îtinâ gösterdiler. Bu ülkelerde köy mescitlerinde hattâ bâzı zengin konaklarında sakal-ı şerîf bulunduruldu.
Sakal-ı şerîflerin muhâfazası daha ziyâde iki ucu balmumu ile kapatılmış silindir şeklindeki şişelerde olmaktadır. Bunların kenarları altın çerçeveli, zebercet, zümrüt, elmas taşlı sanatlı olanları da vardır. Bu muhâfazalar kırk kat bohça içinde bir kutuya konur. Bu kutular yine kırk kat bohçaya sarılarak özel olarak yapılmış olan sandukada saklanır. Sanduka üzerine yeşil bir örtü örtülerek bulunduğu binanın en saygıdeğer köşesinde, câmilerde minberlerin son basamağından sonraki sahanlıkta yüksekçe bir rahle üzerinde muhâfaza edilir.
Sakal-ı şerîf ziyâretleri mevlit kandillerinde, kadir gecelerinde, yatsı ve terâvih namazlarından ve Cumâ günlerinde cumâ namazından sonra yapılır. Salâtü selâmla bulunduğu yerden alınarak, mihrâbın önünde yüksek bir sehpa üzerine konur. İmam Efendi ve mahallenin güzel sesli hâfızları berâberinde tehlil ve salâtü selâm okunarak önce erkekler tarafından ziyâret edilir. Daha sonra da kadınlar ve çocuklar ziyâret eder. Ekseriyetle sakal-ı şerîf bohçasının kenarının öptürülüp başa konulmasıyla ziyâret tamamlanır ve yine aynı saygı ile eski yerine konur. Sakal-ı şerîf bulunmayan yerlere, geçici olarak götürülmesinde ve ziyâret edilmesinde bir mahzûr yoktur.
Bugün İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Mukaddes Emânetler bölümünde Hırka-i Seâdet dairesinde altmışa yakın sakal-ı şerîf bulunmaktadır. Bunlardan yirmi dört kadarı altın ve kıymetli taşlarla süslü muhâfazalarda veya sedef kakmalı kutularda saklanmaktadır. Bu sakal-ı şerîflerden başka gerek Anadolu’nun, gerekse diğer İslâm memleketlerinin pekçok yerinde bulunan sakal-ı şerîfler Müslümanlar tarafından saygı ve hürmetle korunmakta, mübârek gün ve gecelerde ziyâret edilerek bereketlenilmektedir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.