İran’ın Fars bölgesinde Oğuzların Üçoklar boyuna mensup Salgur veya Salur Kabîlesi tarafından kurulan bir devlet. Devletin kuruluşu sırasında başta bulunanlar atabeg ünvânını kullandılar. Bu ünvân daha ziyâde hânedânların tesisi için bir basamak oldu, daha sonra sultan ve hükümdâr karşılığında kullanıldı.
Fars bölgesinin fethine hazret-i Ömer zamânında teşebbüs edilmiş, 649 (H.29) yılında Basra Vâlisi Abdullah bin Amr tarafından bölgenin tamâmı İslâm topraklarına katılmıştı. Abbâsîler zayıflayınca, bölge Saffârîlerin eline geçti. Daha sonra Büveyhîler hâkim oldu. Tuğrul Bey zamânında Selçuklu Türklerinin eline geçti. Fakat dağlık bölgeler, bölgenin yerli hâkimleri olan Şebânkârelerin elinde kaldı. Selçuklu Emîri Atabeg Çavlı, onlarla uzun yıllar mücâdele etti. Bölge, Irak Selçuklularına bağlı atabeglerin hâkimiyetine geçti.
Bu sırada Fars bölgesi, Salgurluların büyük bir göç hareketine sahne oldu. Cemâatın başında bulunan Emir Mevdûd, Atabeg Bozaba tarafından yerine nâib olarak tâyin olundu. Bozaba’nın ölümü ile Irak Selçuklularından Melikşâh, Fars bölgesine hâkim oldu. Aynı yıllarda ölen Mevdûd’un yerine oğlu Sungur geçti. Sungur, bölgeye hâkim olan Melikşâh’a atabeg ünvânı ile yardımcı oldu. Keyfî hareket eden Melikşâh, devlet işlerinden uzak duruyor, halka karşı kötü davranıyordu. Bir bahâne ile Atabeg Sungur’un kardeşini öldürttü. Sungur, kabîlesi Salgurluları da yanına alarak, Şîrâz’dan çıkıp gitti. Melikşâh’ın tekliflerini reddedip baş kaldırarak, onu yendi. 1148’de Şîrâz’ı ele geçirip merkez yaptı ve devletin temelini attı.
Fars hâkimiyetini kaybeden Melikşâh, amcası ve Irak Selçuklu Sultânı Mes’ûd’dan yardım istedi. Aldığı yardımcı kuvvetlerle Fars üzerine yürümesine rağmen tekrar yenildi. Bu husustaki seferlerinin hepsi netîcesiz kaldı ve her defâsında Sungur’a mağlûp oldu. Böylece Fars bölgesi, tamâmen Atabeg Sungur’un hâkimiyetine girdi. Atabeg Sungur, Kirman Selçuklu Sultânı Birinci Muhammed ile dostluk kurdu.
Sungur, on üç sene saltanat sürdükten sonra Margzâr-ı Beyzâ’da 51 yaşında öldü (1161). Şîrâz’da kendi adıyla anılan Sunguriyye Medresesine defnedildi. Adâletli, dindar, hayırsever ve mütevâzî bir sultandı. Oğlu Tuğrul, küçük yaşta olduğu için yerine kardeşi Zengî geçti.
Atabeg Zengî, bir müddet sonra Abbâsî halîfesinin vezîri Yahyâ bin Hubeyre’nin teşvikiyle Irak Selçuklu Sultânı Arslanşâh’ın yerine şehzâde Mahmûd bin Melikşâh adına hutbe okuttu. Lâkin müttefiki Rey Vâlisi Emir İnanç; Sultan Arslanşâh’a itâatini bildirince, Zengî yalnız kaldı. Sultan ve Atabeg İldeniz, onu sulh yoluyla kazanmak istediklerinden, Zengî’ye haber göndererek huzûra çağırdılar. Önce gitmek istemeyen Zengî, sonra İsfehan’da bulunan Sultan Arslanşâh’ın huzûruna varıp itâatini bildirdi. Böylece Salgurlu Devleti, 1165 yılında Irak Selçuklularına resmen tâbi oldu.
Atabeg Zengî’nin, bir müddet sonra Fars halkına kötü davranmaya başlaması halkın Huzistan Hâkimi Şumla’yı bölgeye dâvet etmesine sebep oldu. Fars bölgesine sefer düzenleyen Şumla, Zengî’yi yenerek Şebânkârelilere sığınmaya mecbur bıraktı ve Fars bölgesine hâkim oldu. Fakat o da halka iyi davranmadı. Salgurlu askerleri yaptıklarına pişmân olup Zengî’nin yanında toplandılar. Askerleriyle Fars’a giren Zengî, bölgeye yeniden hâkim olunca, Şumla bölgeyi terk etmek mecbûriyetinde kaldı. Zengî, Kirman Selçuklu Sultânı Melik Tuğrulşâh’ın ölümünden sonra meydana gelen taht mücâdelelerine karıştı ve yardımıyla İkinci Turanşâh tahtı ele geçirdi. Bu târihten îtibâren Salgurlular, Kirman Melikleri tarafından yardım husûsunda başvurulan ilk merci durumuna gelmişlerdi. Kirman siyâseti üzerinde ve meliklerin tahta geçişlerinde Salgurlu tesiri büyüktü. Bu, onların bir müddet sonra Kirman eyâleti üzerinde kuracakları hâkimiyetin ilk belirtileriydi.
Atabeg Zengî’nin 1178 senesinde ölümü üzerine yerine beş oğlundan, daha önce veliaht tâyin ettiği Tekle geçti. Tekle’nin ilk senelerinde, Âzerbaycan Atabegi Cihan Pehlivan, Fars’a akın düzenliyerek Şîrâz’ı yağmaladı ve halktan birçok kişiyi öldürdü (1180). Bir süre sonra Tekle’ye karşı amcasının oğlu Tuğrul, saltanat iddiâsında bulundu ise de, başarılı olamayarak Şebânkâre emîrlerine sığınmak mecbûriyetinde kaldı. Tekle, akrabâlıktan dolayı Tuğrul’u affetti. Tuğrul, bu sefer Irak’a gitti ve Âzerbaycan Atabegi Cihan Pehlivan’dan yardım sağlayıp Fars üzerine yürüdü ve bunu iki üç sefer tekrarladı. Fakat başarılı olamadı ve 1181 senesinde esir alınarak öldürüldü.
Harezmşâhların, Merv ve Serahs şehirlerini ele geçirmeleri üzerine buralarda yaşıyan Oğuzlar, Fars ve Kirman’a göç ettiler. Salgurluların kuvveti karşısında, bunlardan Fars’a gelenler, seslerini çıkaramadılar. Kirman’a giden Oğuzlar ise, Kirman Selçuklularının zayıflığından faydalanarak bölgeye hâkim oldular. Devlet ileri gelenleri Tekle’den yardım istedilerse de, gönderilen yardımcı kuvvetten faydalanamadıklarından Kirman Selçukluları târihe karışmış oldu (1187). Âdil, kanâatkâr ve sabırlı bir sultan olan Tekle, yirmi sene saltanat sürdükten sonra 1197 senesinde Bidek-i Fesâ’da öldü.
Tekle’nin yerine kardeşi Sa’d geçti. Sa’d’ın zamânı Salgurlular için parlak bir dönem oldu. Sa’d, başa geçtikten bir süre sonra, Fars’ta büyük bir kıtlık olduğu gibi peşinden de vebâ salgını çıktı. Arka arkaya gelen bu âfetlerin Fars üzerinde meydana getirdiği çöküntünün tesirlerini ortadan kaldırmaya çalışan Sa’d, topraklarını genişletmek için sefere çıktı.
Bu sırada Kirman’a Oğuzlardan sonra Harezmşâhlar hâkim olmuştu. Fakat, bölgede Oğuzlar, karışıklıklara sebep oluyorlardı. Şebânkâre emîrleri de zaman zaman hâdiselere karışıyorlardı. Netîcede Şebânkâre Emîri Nizâmeddîn Mahmûd, Berdesîr’i ele geçirdi. Bunun üzerine Kirman emîrleri ve Türkler ayaklandı. Şehre Oğuzlar hâkim oldularsa da, Atabeg Sa’d’ın kuvvetinden çekinerek Berdesîr’i Salgurlu ordusuna teslim ettiler. Böylece Salgurlular için Kirman hâkimiyetinin ilk adımı atılmış oluyordu (1204).
Sa’d, İsfehan ve Hemedân’ı ele geçirip topraklarını genişletmek istiyordu. Hazırlıklarını tamamlayıp İsfehan üzerine yürüdü ve hiçbir mukâvemetle karşılaşmadan şehre girdi. Sa’d’ın bu sefer sırasında Şîrâz’ı boş bırakması, Salgurluların rakibi İldenizliler ve Şebânkâre emîrleri için bulunmaz fırsattı. Bundan faydalanmak isteyen İldenizlilerden Atabeg Özbek, Şîrâz; Şebânkâre Emîri Mübâriz de, Kirman üzerine başarısız seferler yaptılar.
Sa’d, Kirmanlı bir devlet adamının teşvikiyle, bölgedeki hâkimiyetini kuvvetlendirmek için sefere çıktı ve 9 Ocak 1209’da Kirman’ın başşehri Berdesîr’e girdi. Oğuzları itâat altına almak için Bem’i kuşattı. Bu sırada Nişâbur Vâlisi Kezlik Han, Muhammed Harezmşâh’a isyân etmiş, karşısında duramayacağını anlayınca, hâkimiyet sâhası bulmak için Kirman üzerine yürümüştü. Sa’d, bir hîle ile Kezlik Hanı Kirman’dan kaçırdı. Daha sonra Oğuzlarla anlaşarak Şîrâz’a döndü. Sa’d, Kirman’da kaldığı beş ay zarfında burayı düzene sokmuş ve büyük kısmını da itâati altına almıştı. Fakat daha sonra bölgeyi ihmâl edince, 1213 senesinde Harezmşâhlar, Kirman’ı ele geçirdiler. Sonra Fars bölgesinden Şîrâz’a kadar uzanan seferler düzenlediler.
Harezmşâhların Irak-ı Acem vâlisini Bâtınîler öldürünce, bölgeyi ele geçirmek isteyenler arasında yâni mücâdeleler başladı. Bir yandan Atabeg Sa’d, diğer yandan da Atabeg Özbek, Irak-ı Acem’e hâkim olabilmek için harekete geçtiler. Sultan Muhammed Harezmşâh da bu bölgeyi onlara bırakmak niyetinde olmadığından büyük bir ordu ile, her iki atabege mâni olmak için, batıya yürüdü. Sa’d, sultânın ordusu ile Rey civârında karşılaştı. Yapılan savaşta mağlûp oldu ve esir düştü (1217). Daha sonra Sultan, Sa’d’ı affetti ve iki hükümdâr arasında anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre Sa’d, Fars’ın iki müstahkem kalesi İstahr ve Eşkenvan’ı ve ülke gelirinin üçte birini harac olarak verecekti. Ayrıca bütün topraklarında hutbe Harezmşâh adına okunacaktı. Sa’d, yanında Harezmli kuvvetlerle Şîrâz’a dönünce, kendisini şehre sokmak istemeyen oğlu Ebû Bekr’i mağlûp ederek içeri girdi. Sa’d yirmi dokuz senelik bir saltanat devresinden sonra 1226’da Bihâtzad’da öldü. Halka adâletle muâmele eder ve âlimleri korurdu.
Yerine hapisten çıkarılan oğlu Ebû Bekr geçti. Ebû Bekr, saltanatının ilk senelerinde Şebânkârelerle mücâdele ettiyse de başarılı olamadı. Sultan Celâleddîn Harezmşâh, İsfehan önünde Moğollarla karşılaştığı zaman, yardımcıları arasında Ebû Bekr de bulunuyordu. Ebû Bekr, yaklaşan Moğol tehlikesini bertaraf etmek için, Moğol hükümdârı Ögedey’e kardeşini elçi gönderdi ve itâatini bildirdi. Ögedey memnun olarak, Fars idâresini ona bıraktı. Buna karşılık Ebû Bekr senelik otuz bin dînâr verecekti. Ebû Bekr, Hürmüz Adası hâkimiyle anlaşarak düzenlediği sefer sonunda Basra Körfezindeki Kays Adasına hâkim oldu(1229). Basra Körfezindeki hâkimiyetini Arabistan sâhillerine kadar genişletti. Bâzı Hind ülkelerinde adına hutbe okundu. Moğollara karşı olan sözünü yerine getirerek, dostâne münâsebetlerini devâm ettirdi. Ancak verilen haraçlar yeni vergilerin konulmasını gerektirmişti. Ebû Bekr, Şîrâz’da hastalanarak, 1260’ta yetmiş yaşında öldü. Yerine oğlu İkinci Sa’d geçtiyse de, on iki günlük bir hükümdârlıktan sonra öldü. Yerine, henüz çocuk yaşta olan oğlu Muhammed geçti. Yaşının küçüklüğü sebebiyle nâibliği annesi Bibi Terken Hâtun’a verildi. Terken Hâtun, devlet idâresini doğrudan doğruya ele aldı ve halkın refâhını sağlamaya ve ülkeyi karışıklıklardan korumaya çalıştı. Muhammed, iki sene yedi aylık bir saltanattan sonra, 1262 yılında sarayın damından düşüp öldü.
Muhammed’in yerine devlet erkânı ve ordunun karârı ile Muhammedşâh geçti. Muhammedşâh, tahta geçer geçmez duruma hâkim oldu. Terken Hâtun’un sözlerine iltifât etmeyip, otoritesini engelledi. Muhammedşâh, İlhânlı Hükümdârı Hülâgu’nun çağrısına uymayıp, yanına gitmemesi üzerine, bu fırsatı kaçırmayan Terken Hâtun, emîrlerle birleşerek Muhammedşâh’ı tahttan uzaklaştırdı ve Hülâgu’nun yanına gönderdi.
Sekiz aylık bir saltanattan sonra tahttan indirilen Muhammedşâh’ın yerine Selçukşâh geçti. Selçukşâh, tahta geçince devlet için zararlı gördüğü bir kısım devlet adamını ortadan kaldırdı. Devlet idâresinde kuvvetli duruma gelen Terken Hâtunla evlenen Selçukşâh, onu öldürtünce, Salgurlu Devletinin yıkılışına sebep olacak hâdiseler birbirini kovaladı. Selçukşâh, daha sonra Şirâz’daki Moğol komutanlarını öldürtünce, Hülâgu, üzerine bir ordu gönderdi. 1263 yılında Kâzerûn’da yakalanarak öldürüldü.
Selçukşâh’ın ölümünden sonra tahta İkinci Sa’d’ın kızı Abiş Hâtun geçti. Abiş Hâtunun ilk aylarında, Kâdı Şerefeddîn İbrâhim ayaklandı ise de, isyân kısa sürede bastırıldı ve taraftarları da dağıtıldı. Abiş Hâtun, daha sonra Hülâgu’nun yedi yaşındaki oğlu Mengû Timûr ile formalite îcâbı olarak evlendirildi. Daha küçük yaşta olan Abiş Hâtun, idârî işlere karışmıyordu. Bu sırada Fars’ta tam bir Moğol hâkimiyeti sürmekte; devleti, İlhanlı hükümdârlarının gönderdiği komutanlar idâre etmekteydi. Sultan Ahmet Teküdâr, Fars’ın devamlı karışıklık içinde bulunması ve bölgedeki Moğol devlet adamlarından memnûn olmaması üzerine sarayında bulunan Abiş Hâtun’un Şîrâz’a dönmesine izin verdi (1284). Bir süre sonra, Moğollar tarafından bölgeyi idâre etmek için gönderilen Seyyid İmâdeddîn’in öldürülmesi üzerine Abiş Hâtun, hükümdâr Argun tarafından huzûruna çağırıldı. Tebriz’de muhâkeme edilen Abiş Hâtunun yeniden Şîrâz’a dönmesine izin verilmedi. Nihâyet 1286 senesinde ölünce, Fars’ta Salgurlu hâkimiyeti son buldu ve bölge, resmen Moğol idâresi altına girdi.
Salgurlu devlet teşkilâtı, büyük Selçuklu Devletinin bir kopyasıdır. Devletin başında sultan veya hükümdâr yerine atabeg ünvânı taşıyan bir hânedân üyesi bulunmaktaydı. Lakapları genellikle muzafferüddîn idi. Salgurlu saray mensupları arasında, “hâcibler, silâhdâr, taşdâr, hansâlâr, hazînedâr, nedîmler, sâkîler, ferrâşlar, çomakdâr ve hadimler” bulunurdu. Dîvân-ı Âlâ veya Dîvân-ı Atabegi adıyla anılan büyük dîvân, vezirin başkanlığında vazîfe yapmaktaydı. Ayrıca Dîvân-ı Tuğra, Dîvân-ı İşraf ve Dîvân-ı Ârız isminde dîvânlar vardı. Ordu teşkilâtı da Selçuklu ordu teşkilâtı gibiydi. Salgurlu ordusu, üç ana kısımdan meydana geliyordu. Bunlar; gulâm (köle), Türkmenler ve vassal devlet kuvvetleriydi.
Salgurlu atabegleri, kültür ve îmâr faâliyetlerine büyük önem vermiştir. Özellikle Şîrâz’da mescitler, ribâtlar ve hastâneler yapılmış, şehir, bağ ve bahçelerle süslenmişti. Atabeg Sungur’un Şîrâz’da yaptığı eserlerin başında kendi adına inşâ ettirdiği Sunguriye Medresesi gelmektedir. Ayrıca Şîrâz yakınında su kanalları ve yolları açtırdı. Atabeg Sa’d’ın yaptırdığı en önemli eserlerden biri, bugün bile Şîrâz’da mevcut olan Mescid-i Nev veya Mescid-i Atabegi adıyla meşhur Câmi-i Cedîd-i Şîrâz’dır. Bundan başka birçok mîmârî eser inşâ ettirmiştir. Vezir Amideddîn Ebû Nasr da kendi adına izâfeten Âmîdiye adıyla meşhur bir medrese yaptırmıştır.
Moğolların, Harezmşâhları târih sahnesinden silmesi, Salgurluların Moğol itâatine girmesine sebep olmuştu. Bu siyâsetleri uzun müddet bölgeyi Moğol taarruzundan uzak tutmuş ve Salgurlu başşehri Şîrâz onların önünden kaçan birçok ilim adamı ve edîbin sığınağı olmuştur. Salgurluların ilim ve sanat hâmîliği Şîrâz’ı bir kültür merkezi hâline getirmiştir. Ebü’l-Mübârek Abdülazîz bin Muhammed, Zeyneddîn Muzaffer bin Rûzbihan, Ebü’l-Feth en-Nîzîrî, Ebü’l-Abdurrahîm bin Muhammed es-Servistanî, Kâdı Sırâceddîn Ebü’l-Izz Mükerrem, Kâdı Şerefeddîn Muhammed, Şihâbüddîn Feyzullah Tûdepuştî, Sadreddîn Ebü’l-Meâlî, Emir Asıleddîn Abdullah, Fakîh Müşerrefeddîn, İzzeddîn Mevdûd, Kâdı Cemâleddîn Ebû Bekr, Kâdı Mecdüddîn İsmâil, Fakih Saineddîn Hüseyin, Şeyh Necibeddîn Ali, Kâdı Beydâvî, Kutbeddîn Şîrâzî, Sâdî-i Şîrâzî gibi pekçok âlim ve edîb, Salgurlu hâkimiyeti altında yetişmiş ve hizmetlerini sürdürmüşlerdir.
Âdil idâreleri sebebiyle halk tarafından sevilen Salgurlu sultanları, Selçuklulardan sonra, Türk hâkimiyetinin yüz otuz sekiz sene Fars’ta devâm etmesini sağlamış olmaları sebebiyle, Türk târihi açısından önemlidir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.