Okuyacağınız yazı, bundan yaklaşık dokuz yıl önce yazılıp gönderildiği Birlik gazetesinde yayımlanmadı. Yayımlanmamasının haklı gerekçeleri vardı belki. Belki cesaretten yoksun beyinlerin gereksiz sansürüne uğradı. Bugün bunun için kimseyi suçlamıyorum. İnsan dediğimiz taştan değil ki. Her nasıl olursa olsun yayımlanmaması iyi olmadı ama.
19 - 25 Ocak 1948 tarihleri arasında, Üsküp’te, dönemin Yugoslavya Federatif Halk cumhhuriyetinde yaşayan Türklere kurulan komplonun sahnelenmesi anlamına gelen Yücel duruşması yapıldı. 25 Ocak 1948de okunan kararla dört kişi idama, onlarca kişi ağır hapis cezasına gönderildi.
O zamandan 57 yıl geçmiş olmasına rağmen, olayın perde arkası henüz aydınlatılamadı. Yücelcilerin itibarlarının iadesi girişimi maalesef sonuçsuz kaldı. Olayın kahramanları hakkında ciddî bir çalışma maalesef yapılamadı. Yücel başlattığı haklı davayı sahiplenen çıkmadı. Sonuçta Makedonya ve Kosovada yaşayan Türkler, Makedon ve Arnavut milliyetçiliğinin kıskacında, olmak ya da olmamak noktasına geldiler.
Böyle olmakla birlikte hâlâ hiçbir şey için geç değildir. Her nerede olursak olalım bu yüce dava etrafında birleşelim, kenetlenelim; belli mihrakların bizi birbirimize düşürmek için öne çıkardıkları, aslında doğal görülmesi gereken aramızdaki mevcut fikir ayrılıklarına yenik düşmeyelim; aklın yolunun bir olduğunu göz ardı etmeksizin asgari müştereklerde buluşup hareket edelim.
Suat ENGÜLLÜ'nün yazısı
Yücel Hepimizin Davası
Yazılmamış, yazdırılmamış olmasına bakmayın siz. Bu da, zaaflarımızdan yararlanarak bizi oyuna getirenlerin, yıllar yılı başımıza ördükleri onca çoraptan biridir sadece. Oysa gerçek olan, Makedonya Türklerinin, her şeye rağmen, her zaman, her yerde gurur duyabilecekleri bir tarihe sahip olduklarıdır.Ne yazık ki verdikleri ulusal ve kültürel kimlik mücadelesinde tarihin (tabiî ki genel tarihimizi değil, Makedonya Türkleri Tarihini kastediyorum) öneminin bilincine maalesef vâkıf olamayan aydınlarımız, küçük hesaplar peşinden koşma telâşı içinde, Makedonya Türkleri için böylesine hayatî önem taşıyan büyük meselelerle uğraşmaya vakit ayıramamaktadırlar. Böyle olunca da, bir an önce aydınlatılmayı bekleyen önemli tarihi olaylarımız üst üste yığılmaya devam etmektedir.
Kesinlikle itirazım yok! Totaliter rejim yıllarında Makedonya Türklerinin Tarihinin yazılmasını gündeme getirmek, tıpkı ateşle oynamak anlamına gelirdi. Fakat bugün öyle değil artık. Görülen bütün olumsuzluklara rağmen, demokrasi sürecinde önemli sayılabilecek bir yolun kat edildiğini görmezlikten gelen, bu yüzden de hâlâ olaylara yasakçılık merceğinden bakan totaliter zihniyet sahipleri feryadı basmaya kalksalar bile, hiç kimse Makedonya Türklerinin Tarihi ile ilgili çalışmalara engel olamaz. Yeter ki aydın geçinen Makedonya Türkleri böylesine önemli ve hayırlı bir işe soyunmayı akıl etsinler. Akıl etsinler de, hâlâ karanlığın ötesinde aydınlatılmayı bekleyen olaylar, birer birer aydınlığa kavuşabilsinler. Muhakkak ki bi sayısı bir hayli kabarık olan olaylardan biri, totaliter rejimin, özellikle Makedonya’da yaşayan Türklere karşı düzenlediği bir komplo olduğunu hiç tereddüt etmeden iddia edebileceğimiz Yücel Olayıdır.
Hiç kuşkusuz yakın tarihlerinde yedikleri en büyük darbe olan Balkan Savaşları yıllarında maruz kaldıkları, o dehşet verici mezalimden bu yana, Makedonya Türklerinin cansiperane verdikleri ve bütün zorluklarına rağmen, bugün de saygılanası bir özveriyle sürdürdükleri ulusal ve kültürel kimlik mücadelesinde, son yıllarda tanık olduğumuz (şimdilik sadece kıyısından köşesinden söz açma şeklinde olsa bile) Yücel Olayını deşme çabaları, özellikle bu mücadelenin geleceği bakımından, son derece büyük önem taşımaktadır. Hatta öyle sanıyorum ki bu hiç aralıksız devam edip günümüze ulaşan mücadelenin, önümüzdeki yıllarda yeni aşamalar kaydedip daha başarılı olabilmesi, totaliter rejim tarafından sözün tam anlamıyla öcü hâline getirilmiş bulunan Yücel Teşkilâtı ve Yücelcilikin, bütün doğruları ve yanlışları, sevapları ve günahlarıyla, mümkün olduğunca ayrıntılara varana kadar aydınlatılmasına; bu, esas itibarıyla barışçıl ve demokratik olduğu kesinlikle yadsınamayacak ulusal ve kültürel davanın özünün doğru dürüst algılanmasına; tarih içinde bayrak ve devlet kompleksi görmemiş Türklüğe has hoşgörü temeline dayalı Yücelcilik coşkusu içinde ulusal ve kültürel değerlerimize sahip çıkılmasına önemli ölçüde bağlıdır.
Bugüne kadar, konuyla ilgili, ister Türkiye’de yapılan (maalesef öznel yorumların ağır bastığı ve değerlendirmelerin çoğu zaman yüzeysel olduğu gözden kaçmayan) yayınlar; ister Kosova ve Makedonya’da, daha çok Yücel Gerçeği?nin rahatça konuşulabilmesi zamanının gelip gelmediğinin bir bakıma yoklanması amacıyla kaleme alınanlar, örgütlenme sürecini henüz tamamlayamadan meydana çıkarılan Yücel Teşkilâtı hakkında tatmin edici bilgiler vermekten uzak şeylerdir. Hatta bu yazılanlardan bazıları, öylesine yanlış bilgiler ve yanıltıcı iddialar içermektedir ki Yücel Teşkilâtının asıl amacına gölge düşürmek niyetiyle kaleme alındıkları kanısını uyandırmaktadır. Bunun en bariz örneği, Mehmet Ardıcı imzasıyla yayımlanan Yücelciler 1947 kitabıdır kuşkusuz.
Bazı kaynaklarda bir hareket olarak gösterilen, oysa henüz yolun başındayken önünün kesildiğini bildiğimiz Yücel Teşkilâtından söz açmaya kalkarken, ayrı ayrı dönemlerde bu teşkilâtla ilgili ortaya atılan asılsız iddia ve suçlamaları daha baştan çürütebilecek yorumların daha sağlıklı olmasını sağlayacak, kanımca çok önemli bir tespitin yapılması gerekir. Bu da, Yücel Teşkilâtının, aslında Balkan Savaşlarından, özellikle de Birinci Dünya Savaşından sonra, Makedonyada başlatılan ve Kosova ile Sancak bölgelerini de içine alan daha geniş bir coğrafyada, Türk ulusal ve kültürel kimliğine sahip çıkmak, bununla birlikte, bu coğrafyada yaşayan Türk-Müslüman ahalinin hak ve özgürlüklerini savunmak amacıyla yürütülen barışçıl mücadelenin devamını getiren; farklı koşullar altında ortaya çıkan, fakat ne hikmetse hep aynı kaderi yaşayan (daha yolun başında önlerine set çekilen) İslâm Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti, Cenubî Sırbistan Müslüman Teşkilâtı ve Yardım Cemiyetinin doğal uzantısı olduğudur.
Yücel Teşkilâtının ortaya çıktığı dönem, rejim değişikliğinin beraberinde getirdiği yeni koşullar ve tabiî yeni olanaklar bakımından da, İslâm Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti, Cenubî Sırbistan Müslüman Teşkilâtı ve Yardım Cemiyeti?nin ortaya çıkıp faaliyet gösterdikleri dönemlerden çok farklıdır. Azınlıklara, o zamana kadar görülmemiş ölçüde geniş hak ve özgürlüklerin tanınacağının taahhüt edildiği bu dönemde, vaat edilenlerle gerçekleştirilenler arasında tam bir uçurumun söz konusu olmasına rağmen, azınlıklardan herhalde eski durumlarını hatırlayıp yeni durumlarına şükretmelerini bekleyen zihniyetin hakim olduğu bir ortamda, vaat edilenlerle gerçekleştirilenler arasındaki uçurumun kaldırılmasını sağlamak amacıyla, aslında henüz verilmeden alınan kimi hak ve özgürlüklerin elde edilmesi mücadelesine soyunan Yücel Teşkilâtı, bilinçli olarak çok ağır bir yükün altına girmiştir.
Stalinizmin keyfince at oynattığı yıllarda illegal faaliyete başlayan Yücel Teşkilâtının kurucu ve yöneticileri, yakayı ele verdikleri takdirde, kendilerini ağır cezaların beklediğini bilerek yola çıkmışlardı. Bunu, 1948 yılının ocak ayı sonlarında yapılan ve hepi topu altı gün süren Yücel Duruşmasında on üç yıl hapis cezasına mahkûm edilen, 1911 yılının Ramazan Bayramında İstanbul’da görüştüğüm matematik profesörü, rahmetli Muzaffer Ahmed Süleyman (Hocaoğlu) bizzat söylemişti. Fakat Yücelcilerin hiçbiri, terör ve casusluk suçundan yargılanabileceklerini, kendilerinden eşkıya olarak bahsedilebileceğini; mahkeme salonu ve mitinglerde, dostları ve yakınları tarafından faşist ve vatan haini ilân edilebileceklerini, hele hele aralarından bazılarının idama gidebileceklerini tahmin bile etmiş değillerdi. Nedir ki o uzak, çalkantılı, tehlike çanlarının ayyuka çıktığı 1948 yılında hiç tahmin edilmeyenler oldu ve birkaç yıl sonra patlak veren, Balkan Savaşlarından sonraki en büyük Türk göçü ile son bulan o müthiş senaryo gereği, Yücel Teşkilâtı ve Yücelciler en umulmadık suçlamaların hedefi Hâline geldiler. Sonuç, Makedonya Türkleri için tam bir trajediydi.
Ne hazindir ki 1955 yılında ilân edilen aftan yararlanarak özgürlüklerine kavuşan Yücelcilerin dört dava arkadaşlarının haksız idamını, kendilerine yöneltilen haksız suçlamaları sineye çekip haklı davalarından vazgeçip Türkiyeye göç etmeyi seçmişlerdir. Bundan daha acı olan da, Türkiyeye yerleştikten sonra, uygar bir düzeyde Yücel davasının haklılığını dünya kamuoyuna duyurabilecek herhangi bir etkinliğe teşebbüs bile etmemiş olmalarıdır. En kötüsü ise ölen dava arkadaşlarının anısını gelecek kuşaklara taşıyacak bir monografi hazırlatmayı bugüne kadar akıl etmemeleridir. Hatta 1992 yılında, Makedonya devleti nezdinde Yücelcilerin itibarlarının iadesi için gündeme getirdiğim imza toplama kampanyasında da pasif kalmaları beni gerçekten de hayrete düşürmüştür. Fakat bütün bunları kişisel zaaflar olarak görmek ve kesinlikle 1948 Yücel Ruhuna mal etmemek gerekir. Bütün bunları yapmanın artık bizlere kaldığını unutmamak da tabiî ki.
Birçokları henüz erkendir diyebilir ama ben hiç öyle düşünmüyorum ve ekliyorum:
1998 Ocağında Yücel Olayının 50. yılı doldu. Bu nedenle, mahkeme kararının Mareşal Tito Meydanına yerleştirilen hoparlörlerden dinletildiği Üsküpte, acımasız bir komploya kurban giden Yücel Teşkilâtı ve Yücelcilerin aklanmaları sürecini de başlatmış sayılabilecek bir bilimsel toplantı pek âlâ yapılabilir kanısındayım. Umarım böylesine anlamlı ve değerli bir toplantı, totaliter rejimin o ünlü gözdağı verme zihniyetine özenen birileri tarafından, bir zamanlar düzenlenmesi girişiminde bulunulan edebiyat toplantılarının bile önlenmesi için başvurulan ?Ne o, yoksa Türk kurultayı mı yapıyorsunuz lâkırdısıyla engellenmeye kalkışılmaz.
X
TUTUKLANMALARININ YIL DÖNEMİ
19.09.2004
Bu yıl , Yücelcilerin tutuklanmalarından ve hüküm giymelerinden tam 57 yıl ( tutuklamalar 19/09/1947 yıl. gerçekleşmiştir) geçti. Bazı gerçekler hala sırrını koruyor. Bu günlerde tam 57 yıl önce Makedonya?da yaşayan Müslümanlar yasa boğuldular. Yüzlerce aydın tutuklandı, zindanlarda ölüme mahkûm oldular. Bunlara karşı büyük insanlık suçu işlenmiştir. Düzmece Muhakemelerden çıkan sonuç: 4 ölüm cezası , yüzlerce insana hapis cezası, vatandaşlıkları ellerinden alınması , mal mülklerine el konulması, her türlü içkence ve sürgünler uygulanmıştır. Şuayip efendi ve arkadaşları bütün hayatlarında eğilmek nedir bilmediler, inandıkları davadan sonuna kadar dönmediler ve bu dava için şehit edildiler .
Salih MURAT
ADEKSAM Genel Sekreteri ve MATÜSİTEB Hukuk Baş Danışmanı
Bir Milletin, tarihi yıkıldığı yerden başlar. Biz Makedonya?da yaşayan Müslüman Türkler, buralarda ne zaman yıkıldığımızın yollarını ararken, bu yollar bizi hep Yücelciler dönemine götürüyor.
1950-den sonra birileri dediler ki:??Onların buralarda hiçbir umutları kalmadı . Her şeylerini yok ettik, mahvoldular??. Aldandılar: inanç , azim ve sabır bütün ümitlerin bittiği yerde bir ümit kaynağıdır. İşte 50 yıldan sonra, bizler için Makedonya?da yeni ümit ve bundan sonra toparlanma süreci başlamış bulunmaktadır .
Osmanlının çekilişinden sonra Balkanlarda çok düzenler gelmiş geçmiş, ancak hepsinin ortak özelliği soykırım ve zulüm olmuştur. Bunlar, var olan her şeyi yıkıp , altüst eden zihniyetlerdir. Bize karşı yapılan bütün bu katliamları ve zulümleri kamuoyuna ve tarihe yansıtacak insanımız maalesef kalmadı (Bize karşı akıl almaz soykırımlar yapılmıştır). Diğer yandan, bizlere zülüm edenler kendi bilim akademilerini bizim yıkılan temellerimiz üzerine kurmaya başladılar .
Bir Yücelci bir hatırasında şunu söylüyor : ?Bizleri memlekete türlü mübalağalar ile de olsa hatırlayabilecek kaç kişi olacaktır ? Memlekete yeni nesil bizleri tanımadan gelip çağını yaşamaya başladı bile? Hayır, Sizleri Makedonya?da yaşayan ve yaşayacak Müslüman Türkler rahmet ve dualarla ebediyen anacaklardır. Yeni nesil insanları, sizleri o zamanın yiğit ve kahraman insanları olarak kalplerinden hiçbir zaman silmeyecektir. Sizlere destanlar yazacak. Makamınız Cennet Olsun. Sizleri Rahmetle anmamız boynumuzun borcu sayılmaktadır. Yücelciler ve o zamanda buralarda yaşayan Türkler seslerini duyurabilmiş olsalardı, Türk insanına şunları söyleyeceklerdi:?Biz buralarda hep sizin hiçin vurulduk, aşağılandık, yuhalandık, sözlerin en kötüsüne maruz kaldık ve içimize gömdük. Zindan olduk, öldürüldük. Bunları sizlere, sizi kırmamak, üzmemek ve üzülmemeniz için yıllarca açığa çıkarmadık. Birileri sizi unutmamızı istediler. Biz, sizi tanımadan, görmeden sevdik?. Üzülerek kaydetmek istiyorum ki bugün tarih adına Yücelciler hakkında yazılanların, pek azı hariç, gerçek tarihle alakası yoktur. Mutlaka bir gün hakikatlar ve gerçekler ortaya çıkacak. Çünkü mutlaka hakikatları ve gerçekleri bilen biri var. İmam Rabbanînin dediği gibi: ''Allah ötelerin ötesi , ötelerin ötesinden da ötesi, ondan daha ötesi, her ötenin ötesini biler''. Bu hakikatlar ve gerçekler aydınlatıldıktan sonra Makedonya?da ki soykırımı, buralarda yaşayan Müslüman Türklerin gerçekten çok yiğit ve mert oldukların ve büyük destanlar yazdıkları ortaya çıkacak .
Not : Uzun zamandır Yücelcilerin hukuku boyutunu araştırıyoruz. Geçen yılda BİRLİK Gazetesinde tefrika halinde ??Yücelcilere Nasıl Kıydılar?? başlığı altında 12 yazımız çıktı. Yakın bir zamanda çok şeylerin aydınlanacağını umuyoruz. Bu çalışmamız hepimiz için hayırlara, faydalı kılmasını ve cümlemizi rızasına erdirmesini Cenabu-ı Hak'tan niyaz ederim.
Salih MURAT
ADEKSAM Genel Sekreteri ve MATÜSİTEB Hukuk Baş Danışmanı
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.