Tanzimat döneminin dil, sözlük ve ansiklopedi çalışmalarıyla tanınan yazarı. 1 Haziran 1850 yılında Yanya’nın Fraşeri kasabasında doğdu. Babası, bulunduğu bölgenin tımarbeyi Halid Beydir. İlk tahsilini husûsî olarak Fraşeri’de yapmış, sonra Yanya’da Zosimeon-Rum Jimnazında okumuştur. Fransız, İtalyan ve eski Yunan dillerini burada öğrenmiştir. Arap ve Acem dillerini de yine Yanya’da müderris Yakub Efendiden özel ders görerek elde etmiştir.
1872 yıllarında İstanbul’a gelmiş ve Matbuat Kalemine girmiştir. Burada tercüme ve çeviriler yaparken, bir yandan da İbret ve Hadika gazetelerine makâleler yazmıştır. Yine bu arada tesis ettiği Sabah gazetesinde makâleler yazarak ve tiyatro eserleri yayınlayarak matbuat ve edebiyat âleminde tanınmaya başlamıştır. Makâle ve piyesleri zararlı görüldüğünden Trablusgarb’a gönderilmiş, bir yıl sonra affedilerek kendisine bir takım küçük memuriyetler verilmiştir. Bir müddet Rodos’ta ve Yanya’da bulunduktan sonra yeniden İstanbul’a gelmiş ve saraya alınarak 1880 yılında Askerî Teftiş Komisyonu kâtipliğine, 1893 yılında da aynı komisyonun başkâtipliğine getirilmiştir. Hayâtının son zamanlarında Erenköy’deki köşkünde ikâmete memur edilmiş, 1 Temmuz 1904 yılında da İstanbul’da ölmüştür. Erenköy Kabristanlığındadır.
Şemseddîn Sâmi, orta derecede bir edip, selâhiyetli bir mütercim, bilhassa çalışkan ve büyük bir dil ve lügat âlimidir. Aslen Arnavut olduğu halde Türk milliyetini benimsemiş; Türk’ün büyük millet olduğuna inanmış, bilhassa Türk dili alanında milliyetçi bir zihniyetle araştırmalar yapmış, Türk dilinin mâzisini aydınlatan, istikbâlini zenginleştirmeye çalışan, faydalı eserler yazmıştır.
Her şeyden önce büyük bir lügat âlimi olan Şemseddîn Sâmi Bey; bilhassa Fransızcadan Türkçeye ve Türkçeden Fransızcaya çevirdiği büyük ve değerli kâmuslarıyla Türk-Frenk kültür münâsebetleri için zamânının en faydalı eserlerini hazırlamıştır. Kâmus-i Fransevî isimli bu eserleri, kendinden sonra bütün Fransızca-Türkçe sözlükler için hakiki bir kaynak, bir rehber olmuş, son yıllara kadar Türk kültür âlemi bu eserlerden faydalanmıştır. Altı cilt üzerine tertip ettiği Kâmûs-ül-A’lâm isimli eseri de onun tek başına ortaya koyduğu bir târih-coğrafya ve meşhur adamlar ansiklopedisidir. Bugün değerinin mühim bir kısmını kaybetmiş olmasına rağmen, kendi çağının en önemli eserlerindendir. Kâmûs-ül-A’lâm’ında dünyânın her tarafından gelmiş olan, her dinden, her milletten meşhur insanları ve memleketleri, târih olaylarını tatmin edici bilgi vererek anlatmaktadır. Yalnız taassup ve siyâsetle yazılan bozuk kitapların tesirinde kalması, böyle yanlış bilgileri eserine sokması kıymetini zedelemiştir.
Şemseddîn Sâmi’nin Türk dili ve Türk Milliyetçiliği bakımından en mühim eseri Kâmûs-ı Türkî isimli büyük Türkçe lügat kitabıdır. Gerçekten Şemseddîn Sâmi, 1574 sayfa tutarında olan ve üç sütun üzerine tertip edilmiş bulunan bu kâmûsta Türk dilinde kullanılan Türkçe, Arapça, Farsça, Rumca, İtalyanca, Fransızca bütün sözleri bir araya toplamaya çalışarak, lisanımızın en zengin lügat kitabını telif etmiştir. Bu eserde Türkçe kelimelere verilen yer ve değer bilhassa dikkati çeker. İçinde; Arapça ve Farsçadan alınmış birçok kelime bulunduğu halde, eserine, Kâmûs-ı Osmânî yerine Kâmûs-ı Türkî diye isim koyuşundaki sebep; “Dilimizdeki kullanılan kelimeler hangi lisandan gelmiş olursa olsun gerçekten kullanılan ve bilinen kelimelerse onları, tamâmıyla Türkçe kelimeler arasında saymak lâzımdır.” görüşüdür. Osmanlı tâbirinin sâdece devlet ünvanı olduğunu ileri sürerek, dilde Osmanlıcayı kabul etmez. O günkü dile Lisan-ı Osmânî yerine Lisân-ı Türkî terkibi kullanır.
Şemseddîn Sâmi’nin “İlmî Türkçülük” alanındaki faaliyeti sâdece dil alanında değildir. O, Avrupalı Türkologların çalışmalarıyla da yakından ilgilenmiş ve hayâtının son yıllarında Radloff neşrinden faydalanarak, Türk dilinin en eski yâdigârı olan Orhun Âbideleri’ni Türkiye Türkçesine tercüme etmiştir. Yine Karahanlılar devri Türk edebiyatının en tanınmış eseri olan Kutadgu Bilig’i de Vambery’nin neşrettiği kısımlardan istifâde yoluyla dilimizde ilk defâ o incelemiştir. Kutadgu Bilig için, “Millî edebiyatımızın esâsı” sözü de ona âittir.
Edebiyat sahasındaki muhtelif eserleri arasında Taaşşuk-ı Tal’at ve Fıtnat isimli romanı ilk telif roman örneğidir. Besa, Gave ve Seyyid Yahya isimli tiyatro eserleri de Şemseddin Sâmi’ye Türk tiyatrosunun ilk sanatkârları arasında bir yer ayırtmakla beraber, edebî değer ve sahne tekniği bakımından bir değer taşımaz. Onun tiyatro ve roman dallarındaki en mühim eserleri Fransızcadan yaptığı tercümelerdir.
Ancak Şemseddîn Sâmi’nin de dâhil olduğu Tanzimatçılar; körü körüne bir batı hayranlığı ve taklitçiliğiyle savundukları milliyetçilik fikrine de çeşitli derecelerde ters düşmüşlerdir.
Eserleri:
Kâmûs-ı Türkî (1900), Kâmûs-ül-A’lâm (6 cilt, 1889-1898), Kâmûs-i Fransevî (2 cilt, 1880), Taaşşuk-ı Tal’at ve Fıtnat (roman, 1872), Seyyid Yahya (piyes, 1874), Besa yahut Ahde Vefâ (piyes, 1875), Gave (piyes, 1875), Sefiller, Robinson Crosue tercümeleri vardır. Eserlerinin sayısı 50’yi geçer.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.