Silifke - Bilgiler
08/12/2009 20:17
Konumu

Doğuda Erdemli, batıda Mut ve Gülnar, kuzeyde Karaman ili, güneyde Akdeniz ile çevrilidir.

Toros Dağları'nın eteğinde, Göksu Irmağı'nın iki yakasında kurulmuş bulunan Silifke; Güneydoğu Anadolu, Doğu ve Batı Akdeniz ile İç ve Batı Anadolu'yu birbirine bağlayan Devlet Karayolu ağının kavşak noktasında olup, il merkezi Mersin'e 80 km. mesafededir. (Topbaşoğlu, 1990 : 41)

Tarihçesi

İklim ve coğrafi yapısı ile İlkçağda insanların dikkatini çeken yörede, İ.Ö. VII. Yy'de şimdiki Taşucu'nun olduğu yerde İonlar "Holmi" adıyla bir koloni kurmuşlardır. Korsanların devamlı baskın ve talanlarından dolayı gelişme ortamı bulamayan Holmi İÖ IV. yy'den itibaren zayıflamaya başlamıştır.

Büyük İskender'in komutanlarından ve Suriye Krallığı'nın kurucusu Selefkos Nikator (İÖ 312-281), Holmi şehrinin bu zayıf durumunu fırsat bilerek kolayca ele geçirmiş; halkını da kıyıdaki Holmi'den 12 km. içeriye, bugünkü Silifke'nin bulunduğu yere nakledip yerleştirerek "Selefkos'un Şehri" anlamına gelen Seleukia kentini (İÖ 300) kurmuştur. Bu, Selefkos Nikator'un kendi adına kurduğu 9 şehirden biri olup, varlığını ve yaşamını günümüze kadar sürdürebilmiş tek Seleukia şehridir.

Seleukia, Helenistik dönemde Selefkoslar ve Ptolemeos (Mısır) Krallıkları arasında sıkça el değiştirmiştir.

İÖ I. Yy'de Romalıların yönetimine giren kent bu dönemde kale eteklerinden ovaya doğru yayılmış, İmparator Diocletianus (İS 284-305) zamanında oluşturulan ve 39 kenti sınırları içine alan İsauria eyaletinin başkenti olmuştur. Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye bölünmesinden sonra Bizans yönetimine giren Seleukia, Aya Tekla'nın varlığından dolayı Hıristiyanlığın önemli bir hac merkezi durumuna gelmiştir. Bizanslıların elinde iken 13. Yy'de Selçukluların; 14. Yy'de Karamanoğulları'nın yönetimine girmiş; 1471 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Başlangıçta Seleukia olan adı zamanla değişerek Silifke'ye dönüşmüştür.

Osmanlılar döneminde bazen sancak, bazen vilayet merkezi olmuştur. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra İÇ-EL ili merkezi (1924-1933) olan Silifke, 1933'ten sonra İçel ilinin bir ilçesi durumuna getirilmiştir. (Okandan, 1991 : 217)

Adı Nereden Geliyor

Taşucu'nun yerinde, Milattan önce 7. Yüzyılda kurulduğu bilinen HOLMİ kentinin halkı, Selefkos Nikador tarafından M.Ö. 300 yılında İçel merkezinin şimdiki yerine yerleştirilmiştir. Kurucusunun adına uygun olarak, kentin adına "Selefkiya" denmiştir. Bu isim, sonradan değişikliğe uğrayarak SİLİFKE olmuştur.

Tarihi ve Kültürel Çevre

Silifke, ören yerleri ve kültürel çevre bakımından Anadolu'nun en zengin ilçesidir. Günümüze kadar bilinen veya ziyarete açılan ören yerleri dışında keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda tarihi eser ve yerleşim bulunmaktadır. (Göktürk, 1995 : 257)

Silifke Kalesi

Kentin batısındaki tepenin üzerinde, oval planlı olarak kurulmuştur. Klasik çağlarda Kokysionoros bilinen yerleşimin ortasında Tanrıça Akthena Kanetis adına yapılmış kutsal bir tapınak bulunmaktaydı.

Temel tespitlerine göre Helenistik veya erken Roma dönemine ait olduğu anlaşılan yerleşim, Arap akınlarına karşı Bizanslılar tarafından 7. Yüzyılda oval şekliyle berkitildi. Kale, Ermeni Kilikya Krallıkları, Franklar, Anadolu Selçukları, Karaman oğulları ve Osmanlı dönemlerini yaşamıştır.

Kale, 19. Yüzyılda gezgin ve araştırmacı Kaptan Beafort ve V. Langlois tarafından incelenmiştir. Evliya Çelebi, kalenin 23 burcu; içinde 1 cami (Sultan II. Bayezid zamanına ait), 60 kadar ev olduğunu yazar. Burçların çoğu yıkıldığından günümüzde ancak 10 adedi görülebilmektedir. Kalenin ana girişinde örülen ikinci bir duvarla güvenlik koridoru oluşturulmuştur. Kalede yeterli arkeolojik kazı ve bilimsel çalışmalar yapılmamıştır. Kale içinde görülebilen başlıca yapılar, kemerli galeriler, su sarnıçları ve depolardır. Günümüzde sitadel konumundaki kale ve kenti çevreleyen duvarlara ait herhangi bir iz kalmamıştır. (Aslan, 1991 . 269)

Taşköprü

MS. 77-78 yıllarında Kilikya Valisi L. Octavius Memor tarafından, Roma İmparatoru Vespasianus ve iki oğlu adına yaptırılmış olan ve günümüzde yedi gözü bulunan köprü, 19. Yüzyıla kadar ilk şeklini korumuştur. Köprünün kuzey girişinde bulunan mermer sütun üzerindeki kitabeye göre, Vali Mehmet Ali Paşa tarafından 1875 yılında restore ettirilmiştir. Restorasyon sırasında iki küçük kemer yerine tek kemer yapılmasıyla köprü 5 kemerli olmuştur. 1972 yılında köprü üzerinde genişletme çalışmaları yapılmıştır. Celal Taşkıran'ın örneğini "Silifke and Environs" adlı kitabında yayınladığı Roma kitabesinin orijinali, 1870 yılında Silifkeli bir Rum vatandaş tarafından İzmir Evangelical Okulu'nun müzesine gönderilmiş; ancak 1922 yılındaki büyük yangında kitabe kaybolmuştur. (Çıplak, 1993 : 191)

Roma Tapınağı

Silifke merkezde bulunan ve doğu ile güney yanlarındaki sütun tabanları orijinal şekilde korunmuş olan tapınak, MS 2. Yüzyılda Pseudodipteros planlı yapılmıştır. Tapınağın uzun kenarında 14'er; kısa kenarında 8'er sütun (40 mX21 m boyutlu) bulunmaktaydı. Korint başlıklı bu sütunlardan bugün sadece biri ayakta kalabilmiştir.

MS 5. Yüzyılda yaşamış olan Tarihçi Zosimos: "Tapınak, ovadaki ürünlerine musallat olan çekirgelerden kurtulmak için Güneş ve Sanat Tanrısı Apollon'dan yardım isteyen ahali tarafından, çekirgeler Apollon'un gönderdiği bir kuş sürüsünce yok edilmesi sonucunda, O'na bir şükran ifadesi olarak yaptırılmıştır" diye yazar. Tapınağın işlevi konusunda değişik görüşler vardır. Burası St. Paulus'un kiliseye dönüştürdüğü Roma Zeus Tapınağı'dır veya 5. Yüzyılda kiliseye dönüştürülen Aphrodit Tapınağı'dır. Ya da kente batı yönünden girilen kapının kolonlu caddesidir. 1993 yılında yapılan kazılarda, tapınağın yerden 2 m. yükseklikte bir platform üzerine kurulduğu anlaşılmıştır. (Zoroğlu, 1994 : 83)

Tekiranbarı Sarnıcı

Silifke Kalesi'nin eteğinde kayalara oyulmuş büyük bir su deposudur. Kentin su ihtiyacını karşılayan bir Bizans yapısıdır. 45 m. uzunluğunda, 23 m. genişliğinde, 15 m. derinliğinde olan sarnıcın tabanına kayaya oyulmuş döner bir merdivenle inilir. Mimarisiyle Çukurova'nın en orijinal antik su deposu özelliğindedir.

1997 yılında İçel Valiliği tarafından, arkeolojik kazı ve temizleme çalışmaları başlatılmış ve çevre düzenlemesi yapılmıştır. (Akbaş, 1995 : 214)

Mozaik Alan

1980 yılında Kültür Bakanlığı'nca kent merkezinde yapılan bir kazıda, gymnasium veya hamam olabileceği tahmin edilen "opus-sectila" teniğinde yapılmış renkli mozaik tabanlı yeni bir mekan bulunmuştur. MS 2. Yüzyıl Roma dönemine ait olduğu belirlenen bu kalıntıda ayrıca üzeri yazıtlı iki heykel altlığı ile 2 m. boyunda başı kopmuş mermer bir imparator heykeli de bulunmuştur. (Çıplak, 1993 : 250)

Tiyatro

Kalenin bulunduğu tepenin güneydoğu eteklerinde bulunmaktaydı. Günümüzde sadece giriş kapısına ait bir bölümü kalmıştır.

15. yüzyılda yöreyi gören Barbaro'nun anlatımına göre; tiyatro büyük caeası ile sağlam durumdaydı. Kaptan Beafort, 1812'de tiyatroyu kısmen ayakta olarak görmüştür. (Soylu, 1989 : 129)

Aleaddin Camii

Taşköprünün karşısında bulunan cami, Selçuklu sultanlarından Aleaddin Keykubat döneminde yapıldığı için Aleaddin Camii adını almıştır. Kentin merkezine bulunduğu için Merkez Cami olarak da bilinmektedir.

Cami dikdörtgen planlıdır. İçi ikişer sütunun ayırdığı 3 neflidir. Orta nefin karşısında Selçuklu süslemeleri bulunan taş mihrap vardır. Orijinalinde son cemaat yeri yoktur. Mihrabın iki yanında pencereler yer alır. Düz tavanlı caminin mihrabının üzerinde küçük kubbe oturtulmuştur. Basık minaresi Selçuklu özelliği göstermez. Cami 1989 yılında restore edilmiştir. (Öz, 1988 : 98)

Reşadiye Camii

Kentin güneyinde Kız Meslek Lisesi yakınındadır. Padişah Sultan Mehmet Reşat zamanında Nüzhet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Sundurması, başlık ve sütunları korint tarzındaki devşirme antik malzemeyle destelenmiştir. Cami kareye yakın planlıdır. Düzgün kesme taşlarla örülen duvarları ahşap bir kırma çatı örter. (Gündüz, 1994 : 131)

Tevekkül Sultan Türbesi

Taşköprünün yanındaki türbe hakkında herhangi bir bilgi kaynağı bulunmamaktadır. Selçuklu sultanlarından birinin annesi olduğu söylenen türbe açık bir mezar durumundadır. Son yıllarda üzerine bir çatı oturtulmuştur.

Atatürk Evi Müzesi

Atatürk'ün Silifke'ye 27 Ocak 1925 tarihinde ilk gelişinde kaldığı tarihi ev restore edilerek, kullandığı şeylerle birlikte müzeye dönüştürülmüştür.

Atatürk, Silifke'ye geldiğinde, Silifke İdman Yurdunu ziyaretinde şeref defterine şunları yazmıştır: "Silifke'ye geldiğimden çok memnunum. Beni unutmayacağınızı bilirim. Sizi kalbimden çıkaramam." (Uluğ, 1991 : 143)

Kültür Evi

1995 yılında Silifke Belediyesi tarafından yörenin geleneksel kültürünü tanıtmak amacıyla Silifke Kültür Evi açılmıştır.

Silifke Müzesi

Taşucu yolu üzerindeki müze, yörenin çeşitli dönemlerine ait tarihi eserlerin sergilendiği iki katlı modern bir yapıdır.

Kentteki Meydancık Kalede bulunan Helenistik döneme ait gümüş sikke koleksiyonu ile 2. Ve 4. Yüzyıllara ait küpe, bilezik, yüzük, yağ kandili gibi mezar buluntuları ile pişirilmiş kil ve taş heykelcikler; ikinci katta Helenistik döneme ait pişirilmiş kil kaplar ile MÖ 4. Ve 5. Yüzyıla ait desenli vazolar; müzenin etnoğrafik eserler bölümünde, Silifke yöresi giysileri, cam, bronz ve gümüş eşya ile Osmanlı dönemine ait silahlar sergilenmektedir. (Atik, 1993 : 243)

Karadedeli, Karakabaklı ve Işıkkale Ören Yerleri

Silifke Mersin yolunun 13. Km'sinde bulunan Karadedeli Köyü Camii önünden kuzey-batı yönünde İmamlı köyüne kadar uzanan stabilize yol boyunca Geç Roma ve Erken Bizans dönemlerine ait yapı kalıntıları bulunmaktadır. Ayrıca köyün 6 km. kuzeyinde Karakabaklı'da geniş bir alana yayılmış antik kalıntılar, Karakabaklı'nın 7 km. kuzeyindeki Işıkkale'de Geç Roma ve Erken Bizans dönemine ait yerleşimde, iyi durumda bir bazilika, lahitler, sarnış ve gelişigüzel planlı tek katlı evlere ait yapı kalıntıları; yakın çevrede Sinekkale, Barakçıkale ve Yenibahçe ören yerleri bulunmaktadır. (Taşkıran, 1992 : 93)

Korkusuz Kral Anıtmezarı (Mezgit Kale)

Susanoğlu'nun içinde kuzeye doğru giden stabilize yol 5. Km'de Türkmenuşağı köyüne ve 11. Km'de bu köyün mahallesi olan Paslı'da Roma dönemine ait ev, sarnış ve mezar kalıntıları vardır. Paslı'nın 2 km. Doğusunda bir tepe üzerinde Korkusuz Kral Anıt mezarı bulunmakta ve yöre halkı tarafından Mezgit Kale olarak bilinmektedir. MS 2. Veya 3. Yüzyıla ait anıt mezar 7.80 m. ebadında olup, ön kısmındaki korint başlıklı sütunların ortasında konsollar bulunmaktadır. (Karakaş, 1992 : 245)

Zeus Tapınağı ve Kilise

Üç ayrı dönemde hizmet vermiş olan bu tapınak, Tanrıların babası Zeus'un dev ejderha Typon'a karşı kazandığı zaferin bir simgesi olarak yapılmıştır. Hıristiyanlık döneminde tümüyle yıkılarak kiliseye dönüştürülmüştür. Kimin adına ve ne zaman yapıldığı bilinmeyen kilise, 4-5. Yüzyıl arasında tarihlenmektedir. (Okandan, 1991 : 275)

Takkadın Ören Yeri

Paslı ören yerinden sonra 4 km. ileride Roma ve Bizans dönemlerine ait yoğun kalıntıların bulunduğu Takkadın ören yerine varılır. Burada kaya mezarları, lahitler, aslan kabartmalı lahit kapakları, nekropol, sarnıç, küçük bir kale, kilise ve ev kalıntıları bulunmaktadır. (Akbaş, 1995 : 266)

Poimenius Hamamı Üç Güzeller Mozaiği

Narlıkuyu koyunda deniz kıyısında bulunan hamam, 4. Yüzyıl Roma döneminde Poimenius tarafından yaptırılmıştır. Cennet obruğu içindeki yer altı deresinin denize ulaştığı yerdeki tatlı su kaynağından yararlanmak amacıyla burada yaptırılan hamamın yıkanma bölümünün tabanındaki mozaikte Zeus'un yarı tanrıça kızları Aglaia, Euphrosyne ve Thalia'nın çıplak olarak kumru ve keklikler arasında dans edişi tasvir edilmektedir.

Mozaiktablonun üst kenarındaki yazıda: "Ey konuk dost! Bu mucizeli suyu kimin bulduğunu, saklı kaynağını kimin gün ışığına çıkardığını merak ediyorsan, bil ki O, imparatorların dostu ve Kutsal Adalar'ın dürüst yöneticisi Poimenius'tur." (Başal, 1993 : 136)

Cennet ve Cehennem Obrukları

Silifke-Mersin karayolunun 20. Km'sinden 2 km kuzeyde yer alan Cennet-Cehennem ve Dilek-Astım obrukları ve mağaraları 3. Jeolojik dönemlerde oluşmuştur.

Cennet obruğunun elips şeklindeki ağız kısmının çapları 250 m ve 110 m olup derinliği 70 m'dir. Çökük tabanın güney ucunda 200 m uzunluğunda ve en derin noktası 135 m olan büyük bir mağara girişi ve bu mağaranın ağzında 5. Yüzyılda Paulus adında dindar bir kişi tarafından Meryemana'ya ithafen yaptırılan küçük bir kilise vardır. Cennet çöküğüne her biri oldukça geniş 452 basamakla inilir. Kiliseden sonra devam eden mağaranın bitim noktasında, Antik Çağlarda suyunun kutsal olduğuna inanılan yer altı deresine ulaşılır. (Erbil, 1998 : 212)

Cennet obruğunun yaklaşık 75 m kuzeyinde, ağzı kare şeklinde en derin yeri 120 m olan, seyredildiğinde ürperti yaratan Cehennem obruğu bulunmaktadır. Mitolojiye göre Zeus, alevler kusan yüz başlı ejderha Typhon'u buradaki bar kavgada yendikten sonra, onu Etna Yanardağı'nın altına sonsuza değin kapatmadan önce bir süre Cehennem Çukuru'nda hapsetmiştir.

Hasanaliler Kilisesi (Çanlı Kilise), Cennet Cehennem yolunun devamındadır. 6. Yüzyılda yapılan ve Hasanaliler köyü içerisinde bulunan kiliseden sadece apsis ayaktadır. (Teoman, 1991 : 181)

Ayatekla (Meryemlik)

Kentin yaklaşık 1.5 km güneyinde bulunan Ayatekla, Hıristiyanlık dönemine ait dini bir merkezdir. Ayatekla ve Meryemlik olarak bilinen kutsal alanın kuruluşu MS 50 yıllarında başlamıştır. İkonialı (Konya) bir azize olan Hagia-Thecla (Ayatekla), Hz. İsa'nın havarilerinden St. Paulus'un Hıristiyanlık öğretilerini benimsemiş, öncü bir misyonerdir. St. Paulus'un Konya'da verdiği vaizlerden çok etkilenerek kendini dine adamıştır. Thekla, Konya ve Yalmaç'daki Roma izlenmelerinden kaçarak Silifke'ye gelmiştir. Önceleri ibadetin gizlice yapıldığı kotokomb denilen, doğal mağarada yaşamıştır. Ayatekla, Hıristiyanlığın en eski ve en önemli kutsal alanlarından biridir. Burası daha sonraki Bizans dönemlerine dini bir yerleşim olmuş ve Ayatekla olarak anılmıştır.

Günümüzde Meryemlik olarak bilinen ören yerinde yer altı ibadet mağarası, daha sonra üzerine inşa denilen anıtsal Zenon Bazilikası'nın apsis kalıntısı, Büyük Sarnıç, Hamamı,, Kuzey Kilise, irili ufaklı sarnıçlar ve Nekropol alanını görmek mümkündür. (Anonim, 1992 : 152)

Ayatekla'nın içinde yaşadığı mağara onun kayboluşundan sonra Hıristiyanlarca kutsal sayılmış, ve Hıristiyanlık dininin MS 320 yılında serbest bırakılıncaya kadar gizli bir ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Daha sonra bu mağara içine payanda amaçlı korint sütunlar konulmuş, mozaik kaplamalar yapılmış ve 4. Yüzyıl sonlarında kiliseye dönüştürülmüştür.

Uzuncaburç

Silifke ilçesinden Toros dağlarına uzanan vadi ve ormanlar arasından geçen asfalt yolun 30. Km'sinde bir plato üzerinde kurulmuş olan Olba ören yerine ulaşılır. Helenistik Çağ'da merkezi Uzuncaburç'un 4 km doğusundaki Olba Ura Krallığı'nın kutsal alanı olan Uzuncaburç yerleşimi, 72 yılında İmparator Vespasianus zamanında, Olba'dan ayrılarak "Diocaesarea" (Tanrı-İmparator kenti) adıyla kendi adına para basabilen özerk yeni bir site durumuna getirilmiştir.

Olba kenti, Uzuncaburç'un 4 km doğusunda önemli bir yerleşim yeri olup, halkın ibadet ettiği, Zeus Tapınağı ise Uzuncaburç'da blunmakta idi. Ancak Romalılar yöreye egemen olduktan sonra 1. Yüzyılın sonlarına doğru Zeus Tapınağı'nın bulunduğu yere özel bir önem vererek, burasını Olba'dan ayırıp Diocaesarea adıyla bağımsız bir site haline getirmişlerdir. Buradaki Zeus Tapınağı ile kent burcu dışında kalan bütün mimari yapılar Roma dönemine aittir. Bizans döneminde de burası yerleşim olarak kullanılmıştır. Ören yerinde bulunan yapı kalıntıları şunlardır: (Kara, 1993 : 83)

Sütunlu Cadde: Tiyatronun önünden geçen sütunlu cadde, Zeus Tapınağı'nın yanında kent kapısından gelen diğer bir sütunlu cadde ile kesişir ve Tychaeum (Şans) Tapınağı'nda son bulur. 1. Yüzyıldan kalma caddedeki sütunların hepsi yıkılmış ve mimari parçalarının çoğu yok olmuştur. (Akgündüz, 1991 : 57)

Tören Kapısı: 1. Yüzyıldan kalma tören kapısı her biri 1 m çapında ve 7 m yüksekliğinde Korint başlıklı sütunlarla anıtsal bir yapıdır. Sütun gövdelerinden çıkan konsollar üzerinde, heykeller bulunmaktaydı. Yarısı yıkılmış olan tören kapısının 5 sütunu ayaktadır.

Zeus Tapınağı: Tören kapısından sonra antik çeşmeyi geçince sütunlu caddenin solunda bir avlu içerisindeki Zeus Tapınağı'nın Seleukhos Nikator (MÖ 312-295) tarafından yaptırılmış olduğu sanılmaktadır. Y.Boysal'a göre; Zeus Tapınağı, Anadolu'da dört bir yanı tek sıra 36 sütunla çevrili, Korint tarzında Peripteros planlı, en eski tapınaklardan biri olarak sanat tarihinde önemli bir yere sahiptir. Romalılar tarafından da kullanılan tapınak, 5. Yüzyılda önemli değişikliklerle kiliseye çevrilmiştir. (Soylu, 1989 : 139)

Şans Tapınağı (Tychaeum): Sütunlu caddenin bitimindeki Şans Tapınağı 1. Yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır. Bugün 5'i ayakta olan, 6 m. yüksekliğindeki yekpare granit 6 sütunun taşıdığı arşivdeki kitabeye göre, tapınak, kentin soylularından Oppius ile karısı Kyria tarafından yaptırılarak kente armağan edilmiştir. (Develi, 1991 : 234)

Zafer Kapısı: Güney-Kuzey yönündeki ikinci sütunlu yol üzerinde ve Zeus Tapınağı'nın kuzeyinde bulunan kapının ortasında, biri büyük yanlarında iki küçük kemerli girişler vardır. Üzerindeki kitabede, depremden zarar gören kapının Roma İmparatorları Arcadius (395-408) ile Honorius'un (395-423) birlikte yönetimleri sırasında onarım gördüğü yazılıdır. (Dulkadir, 1985 : 235)

Tiyatro: Roma İmparatorları Marcus Aurelius ile Lucius Verus'un birlikte yönetimleri sırasında, 2. Yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olduğu burada bulunan bir yazıttan anlaşılmaktadır. (Yalçın, 1992 : 193)

Helenistik Anıt Mezar: Uzuncaburç beldesinin güneyindeki bir tepe üzerinde yapılmış olan anıtmezar, dor biçimindeki mimarisi ile yörede tektir. Piramidal çatılı, 15 m yüksekliğindeki mezar anıt 550 cm x 550 cm ölçülerinde kare planlıdır. 2300 yıllık anıtmezarın, Seleukhos veya Olba Krallığı'nın yöneticilerinden birine ait olduğu tahmin edilmektedir. (Akbaş, 1995 : 178)

Helenistik Yüksek Kule: Kenti çevreleyen surların kuzeydoğu kenarında bulunan 5 katlı kule 16 m x 13 m oturumunda ve 23 m yüksekliğindedir. Yapımında harç kullanılmamıştır. Her katı kendi içinde bölümlere ayrılmış olan kule, yöneticilerin yaşadığı bir mekan olduğu kadar, tehlike anında halkın sığındığı ve kent hazinesinin korunduğu güvenli bir yapı olarak da kullanılmaktaydı. Kule kapısı üzerindeki yazıttan, MÖ 3. yüzyılın ikinci yarısında Tarkyares tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Sikkelerin üstünde amblem olarak kullanılan bu gözetleme ve barınma kulesi, yüksek oluşu nedeniyle bugünkü Uzuncaburç'un ismine de kaynak olmuştur. (Aslan, 1991 : 211)

Kiliseler: Hıristiyanlığın bölgeye gelmesiyle 5. Yüzyılda Zeus Tapınağı'ndan dönüştürme kiliseden başka üç kilise daha yapılmıştır. Bunlar kule yakınındaki Stefanos Kilisesi, nekropoldeki Mezarlık Kilisesi ve tiyatro yanındaki küçük bir kilisedir. Bunlardan çok az kalıntılar bulunmaktadır.

Nekropol (Mezar Alanı): Kentin kuzeyindeki bir vadinin her iki yamacına yayılmış olan nekropol alanı, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde kullanılmış olup çok sayıda kaya mezarı vardır.


Ura

Uzuncaburç'un 4 km doğusundaki Ura, Helenistik dönemde Olba Krallığı'nın merkezi ve önemli bir ticaret kenti durumundaydı. Bir tepenin üzerinde kurulmuş olan antik kentin günümüze kadar gelebilmiş kalıntılar arasında çeşme binası, su kemeri, evler, tiyatro ve nekropol bulunmaktadır.

Buradaki en önemli yapıtlardan biri olan Çeşme binası Septimus Severus zamanında yaptırılmıştır. Diğer önemli bir eser, nekropolün bulunduğu vadi üzerine kurulmuş, 150 m uzunluğunda, 25 m yüksekliğinde kemerli akuadüktür. Bu su kemerinin korunması ve çevrenin gözetlenmesi için kuleler inşa edilmiş olması yapının önemini göstermektedir. Antik çeşme ile aynı dönemde yapılmış olan çeşme, Bizans İmparatoru II. Justin yönetimi sırasında 566 yılında onarım görmüştür. Çeşmenin yanında bulunan tiyatronun oturma basamakları ile sahnenin bir bölümü günümüze dek ulaşabilmiştir. (Başan, 1993 : 165)

Demircili Yukarı Anıt Mezarı

Silifke-Uzuncaburç karayolunun 10 km'sinde, antik Imbriogon kentinin soylularına ait tek ve çift katlı anıt mezarlar bulunmaktadır. Dört tanesi yol kenarında bulunan anıtmezarlar 2. Yüzyıl Roma dönemi kalıntılarıdır. Ayrıca burada birçok yapı kalıntıları ve eski bir hamam kalıntısı da görülebilir. (Teoman, 1991 : 248)

Cambazlı Kilisesi ve Anıt Mezarı

Cambazlı köyünde Geç Helenistik, Roma ve Bizans dönemine ait yapı kalıntıları bulunmaktadır. Köyle iç içe olan 20×12.5 m boyutlu anıt mezar ile Bizans dönemine ait kilise bulunmaktadır. (Gündüz, 1994 : 186)

Kilikya Aphrodisiası

Antik Karya bölgesindeki Aphrodisias'dan (Karacasu-Geyre) sonra ikinci önemli Aphrodit kentidir.

Silifke-Aydıncık karayolu üzerinde 35. Km'den sonra 14 km'lik stabilize bir yolla ulaşılır. Ovacık yarımadasının berzahının doğu kıyısında yer alan antik bir yerleşim merkezdir. MÖ 7. Yüzyılda bir Doğu Akdeniz kolonisi olarak kuruldu. Kaynakların azlığı nedeniyle hakkında yeterli bilgi yoktur.

MÖ 4. Yüzyılda Pers Satrabı Pharnabazes'in yönetim bölgesi içindeydi. Helenistik dönemde Mısır ve Seleukhos Krallıkları arasında el değiştirdi. Yerleşimin diğer bir önemi de Doğu Katolik kilisesinin önderlerinden St. Pantaleon adına Bizans döneminde burada yapılmış olan kilisedir. Üst yapıları günümüze kadar ulaşmamış olmakla beraber, hayvan figürleri ve geometrik desenlerle süslenmiş taban mozaikleri geniş bir alanı kaplamaktadır. (İnce, 1993 : 174)

Sinekkale

Karadedeli köyünün 8 km kuzeyinde, Kültesir'in 300 m doğusundadır. Bizans dönemine ait kalıntılar arasında kilise dikkati çeker. İki katlı olan ve düzgün yontulu taşlarla yapılan kilisenin içinde sarnıç vardır. Burada çok saygıda yapı kalıntıları ve halen kullanılan su sarnıçları ile güneydoğu yönünde de antik mezarlar bulunmaktadır. (Okandan, 1991 :234)

Atakent (Susanoğlu-Corasium)

Silifke-Mersin karayolunun 15 km'sindeki bugün bir tatil beldesi olan Atakent'in antik ismi Corasium'dur. Geç Roma dönemine ait kent, Isauria Valisi Flavius Uranius tarafından kurulmuştur. Kentte iki ayrı nekrapol, kilise, hamam, sarnıç ve ambar kalıntılarını görmek mümkündür. Bugün denizi, kumsalı ve güneşiyle önemli bir turizm beldesidir. (Erzen, 1993 . 143)

Kıbrıs Barış Harekatı Şehitleri Hatıra Ormanı

Kıbrıs Barış Harekatında şehit düşen 454 subay, astsubay, erbaş ve erimizin anısına Silifke-Gülnar yolunun 5. Km'sinde, Çamdüzü mevkiinde bir 1976 yılında, 9 hektarlık bir alanı kaplayan hatıra ormanı oluşturulmuştur. Şehitlikte Atatürk Anıtı ve tören alanı ile çevresinde şehitlerin sembol mezarları vardır. (Çıplak, 1993 : 259)

Frederik Barbarossa Anıtı

Roma-Germen İmparatoru Frederik Barbarossa, 3. Haçlı Seferi'nde ordusu ile Filistin'e giderken, 10 Haziran 1190 günü Ekşiler Köyü yakınlarında Göksu Irmağı'nda boğulmuştur. 1971 yılında Alman Büyükelçiliği tarafından Frederik Barbarossa'nın boğulduğu yere yaptırılan anıt taş, Silifke-Konya karayolunun 9. Km'sinde yolun sağ kenarındadır. (Anonim, 1992 : 2426)

Taşucu

Antik Çağlardan bu yana, Silifke ve yöresinin limanı olarak işlev gören kıyı yerleşimi, Kıbrıs adasına yakın olması nedeniyle önemli bir konuma sahiptir. MÖ 7. Yüzyılda Yunanlılar tarafından kurulan ve "Holmi" olarak bilinen koloni kenti buranın ilk yerleşimidir. Ancak Asur Krallığı'nın baskıları sonucu burası gelişememiştir. Strabon'a göre Seleukhos Kralı Nikator Holmi halkını Silifke'ye nakletmişti. Holmi kolonisine ait kalıntılar, "Mesuium Port" diye bilinen Ağalimanı'nın hemen yanında yer alır. Burada, Roma dönemine ait yapı kalıntılarında Aslan heykelleri ile 2.50 m boyunda ve İmparator Augustus'a ait olduğu sanılan bir heykel bulunmuştur.

Orta Çağ'da Kilikya Ermeni Krallıkları'nın ve Karaman oğlu beylikleri döneminde, işlevini devam ettiren liman, özellikle 19. Yüzyıl ortalarından itibaren Avrupa ülkeleriyle gelişen ticaret doğrultusunda, Taşucu limanı yakın çevresine ait tarımsal ürünleri ihraç etmekteydi. V.Cuinet'e göre: "İçel Sancağı'nın en önemli kazası Silifke'nin iskelesi Taşucu idi. Buradan daha çok tahıl ve orman ürünleri ihraç edilmekteydi. V.Cuinet'in 1890'da yapılan ihracatla ilgili verdiği bilgiler şöyledir: Buğday ve arpa 900.000 kental, pelit ve meşe palamudu 50.000 kental, yün 10.000 kental, susam 10.000 kental, kuru üzüm 20.000 kental, diğer ürünler 10.000, boynuzlu hayvanlar 10.000 kental. (Atik, 1993 : 272)

Buğday genellikle adalara, Adriyatik kıyısına, Marsilya ve Suriye'ye; meşe palamudu, İstanbul, Odessa (Kırım limanı), İzmir, İtalya ve Avusturya'ya; kereste ise Suriye ve Mısır'a satılmaktaydı. Kereste ihracatı, sayıları 150 ile 200 arasında değişen küçük yelkenli teknelerle yapılmaktaydı.

Taşucu iskelesine, İzmir imanları ile çeşitli ülkelerden yapılan ithal malları içinde en büyük yeri Rus petrolü ile pamuklu bez ve sabun oluşturmaktaydı. V.Cuinet'in 1890'da verdiği rakamlara göre pamuklu bez 500 koli, sabun 500 çuval, kahve 250 çuval, şeker 600 kasa, Rus petrolü 4.000 varil, hırdavat (bıçak, makas vb.) 200 koli, tuhafiye eşyası 200 koli, diğerleri 500 koli.

19. yüzyılda Taşucu iskelesine uğrayan gemiler içinde Osmanlı tekneleri çoğunluktaydı. 6.000 tonajı ile 223 Osmanlı yelkenlisi; buharlı gemilerde ise 72 gemiyle İngilizler, 34 gemiyle Yunanlılar önde gelmekteydi.

Taşucu iskelesi olarak bilinen limanda balıkçı barınağı ve SEKA kağıt fabrikasının limanları vardır. Genişliği 20 m, boyu 163m, denizden yüksekliği 2.5m, su derinliği 7 m olan Taşucu iskelesine 5.000 tonluk ve daha küçük tonajlı gemiler yanaşabilmekte, haftanın her günü çeşitli şirketlere ait feribot ve hızlı katamaran tekneleri sefer yapmaktadır. Mersin limanının ticari ürün ağırlıklı işlevine karşılık, Taşucu limanı, yüksek sayıda yolcu ve motorlu araç taşıma işlevi görmektedir. Bu özellikleri ile turizme katkısı büyüktür. (Topbaşoğlu, 96)

Holmi (Taşucu)

Silifke-Antalya karayolunun 10 km'sindeki günümüz Taşucu limanının bulunduğu yerde, MÖ 7. Yüzyılda kurulan eski bir kolonidir.

Holmi uzun bir süre varlığını sürdürmüş, ancak korsan saldırıları nedeniyle MÖ 1. Yüzyıldan sonra zayıflamaya başlamıştır. Strabon'a göre Büyük İskender'in komutanlarından Suriye Seleukhos Krallığı'nın kurucusu Seleukhos, Seleucia (Silifke) kentini kurarak Holmi halkını buraya yerleştirmişti.

Bizans çağlarında Hagios Theodoros, Orta Çağ'da Latince Portodisan Theodoros, Türk Çağları'nda Silifke iskelesi olarak bilinen yerleşim, günümüzde de eski çağlardaki işlevini sürdürmektedir.

Taşucu limanından KKTC'ye her gün düzenli gemi seferleri yapılmakta, modern bir turistik belde olarak hızla gelişmektedir. (Yıldız, 1992 : 141)

Taşucu Amphora Müzesi

Taşucu Eğitim ve Doğal Hayatı Koruma Başkanı Aslan Eyce'nin koleksiyonunda bulunan amphora ve toprak eserlerin vakfa bağışlanması ile kurulmuştur. Ayrıca, yöre halkının katkılarıyla müze koleksiyonu zenginleşmektedir. MÖ 5. Yüzyıldan itibaren antik döneme ait 300'ün üzerinde amphora ve çeşitli toprak figürlerin sergilendiği müze Akdeniz ticaretinde kullanılan amphora tipleri ve karakteristikleri bakımından önemli özelliğe sahiptir. (Karakaş, 1995 : 259)

Liman Kalesi (Ağa Limanı)

Taşucu-Antalya karayolunun 7. Km'sinde Ak liman olarak da bilinen doğal bir koyun yamacındadır. 15. Yüzyıl ortalarından itibaren Osmanlılar tarafından yoğun biçimde kullanılan korunaklı kale için Evliya Çelebi şöyle yazar: "Silifke'den sonra deniz kenarından güzel bir yolla dört saatte ulaşılır. Kale, Kıbrıs Fatihi Lala Mustafa Paşa tarafından berkitilmiştir. İçinde kale muhafızları, 200 ev, 40 dükkan ve hamamlar bulunmakta ve işlek bir limandır." (Gündüz, 1994 : 84)

Nesulion (Boğsak Adası)

Boğsak koyundaki Boğsak Adası'nda Roma ve Erken Bizans dönemlerine ait evler, mezarlar, lahitler, sarnıçlar ve kilise kalıntıları bulunmaktadır. (Aslan, 1991 : 287)

Castellum Novum (Tokmar Kalesi)

Taşucu-Antalya karayolunun 22. Km'sinde kuzeye ayrılan 5 km'lik stabilize bir yolla ulaşılan Tokmar Kalesi, denize hakim bir tepe üzerinde 12. Yüzyılda inşa edilmiştir. Yarım yuvarlak burçları ile tipik bir Orta Çağ garnizon kalesidir. Bizans ve Ermeni Krallığı'ndan sonra 1210 yılında Hospitallers Kralı St. John'un denetimine girmiştir. (Özcan, 1991 : 113)

Narlıkuyu

Silifke'ye 20 km uzaklıktaki Narlıkuyu koyu balık lokantaları ile ünlüdür. Antik Çağ ve Hıristiyanlık dönemlerinde Cennet-Cehennem'e gezi ve tapınmaya gelenler için bir deniz kapısı durumunda olan ve Ortaçağ'da Porto Calamie diye anılan koydaki hamam, üç güzeller mozaiği ile ünlüdür.

Dilek (Astım) Mağarası

Cennet obruğunun yaklaşık 300 m batısındadır. İçine helezonik demir bir merdivenle inilir. Toplam uzunluğu 200 m'yi bulan galerileri ilginç görünümlü dikit ve sarkıtları olan mağara, astımlı hastalara iyi gelmektedir. Antik yazar P.Mela'nın verdiği bilgilere göre bu mağara ejderha Typhon'un yaşadığı indir.

Önceki
Önceki Konu:
Tarsus
Sonraki
Sonraki Konu:
Mersin

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar: