Arabistan Yarımadasında 16° 11’ - 32° 09’ kuzey enlemleri ve 34° 34’ - 55° 41’ doğu boylamları arasında yer alan bir ülke. Kuzeyden Kuveyt, Irak ve Ürdün, güneyden Yemen, Güney Yemen ve Umman, doğudan Birleşik Arab Emirliği ve Basra Körfezi ve batıdan Kızıldeniz ile çevrilidir.
Târihi
Arabistan târihi, ilk yaratılmış insan ve ilk peygamber hazret-i Âdem ile başlar (Bkz. Âdem Aleyhisselâm). Arabistan toprakları üzerinde hazret-i Âdem’den sonra birçok peygamber geldi. Bunlardan hazret-i Nûh, insanlığın ikinci babasıdır. Araplar, hazret-i Nûh’un üç oğlundan biri olan “Sâm”dan türemişlerdir. (Bkz. Nûh Aleyhisselâm). Bu yüzden ülke toprakları üzerinde ilk yaşayanlara “Sâmiler” adı verilir.
Sâmiler’den sonra gelenlere,Arab-ı âribe dendi. Himyer, Gassan ve Hire gibi bir takım devletler kuruldu. Eski Araplarla, yeni gelenlerin karışması netîcesi, Arab-ı müsta’ribe meydana geldi. İslâmiyetten evvel, Araplar çeşitli kabîleler hâlinde yaşarlardı. Bunların en şereflisi Kureyş, bunun içerisinden de Hâşimî kolu sayılıyordu. Hazret-i Muhammed, bu koldan gelmekteydi ve 610 yılında İslâm dînini tebliğe başladı. 630 yılında Mekke fethedildi. (Bkz. Muhammed Aleyhisselâm)
Hazret-i Muhammed 632 yılında vefât edince Dört Halîfe (632-661) devri başladı. Bahreyn, Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Afrika, Kafkasya ve Horasan fethedildi. Dört Halîfe devrinden ve hazret-i Hasan’ın altı aylık hilâfetinden sonra, devlet idâresi 662 yılında Emevîlere geçti. Sicistan, Afganistan, Semerkant, Erzurum, Kıbrıs, Girit, Sicilya, Buhara, Harzem, Hint toprakları Malatya ve Türkistan fethedildi. Sınırlar Atlas Okyanusu ve Fransa içlerinden Türkistan’a kadar uzandı. (Bkz. Emevîler)
Emevî Halîfeliğinden sonra, 750’de Abbâsi Halîfeliği devri başladı. Fakat Abbâsiler her geçen gün kuvvet ve îtibârını kaybediyordu. Çeşitli iç isyanların ve toprak kayıplarının yanında, Moğol felâketiyle 1258’de fetret devrine girildi. Üç senelik fetret devrinden sonra, Abbâsilerin Mısır’daki halîfeliği 1517 yılına kadar devâm etti. (Bkz. Abbâsîler)
Arabistan Yarımadası, Sultan Birinci Selim Han (1512-1520) zamânında, Osmanlı hâkimiyetine geçti. Sultan Selim Hanın 1517’deki Ridâniye Muhârebesiyle Mısır’ı alıp, Memlûk Devletine son verdikten sonra, bu devletin nüfûzu altında bulunan Mekke ve Medîne havâlisi de Osmanlı hâkimiyetini tanıdı. O sırada Mekke emiri bulunan Şerîf Berekât bin Muhammed Hasanî, derhal henüz on iki yaşında bulunan oğlu Şerîf Ebû Nümey’i, elçilik heyetiyle Mısır’a göndererek Osmanlı pâdişâhına tâzimlerini arzla Mekke’nin anahtarlarını takdim etti. Şerîf Ebû Nümey, Osmanlı Pâdişâhı Sultan Selim Han tarafından da kabul edildi. Şerîf Ebû Nümey’e hil’at giydirilerek, pâdişâhın elini öptü. Şerîf Berekât’a Mekke emirliği menşuru yazılıp, oğluna verilen hediyelerle Mekke’ye gönderildi. Mısır hazînesinden Mekke emîrine maaş bağlandı. Ayrıca Şerîf Ebû Nümey ile berâber Mekke ve Medîne ahâlisine dağıtılmak üzere, pâdişâh tarafından 200.000 altınla bol miktarda zahîre gönderildi. Bunları Emir Muslihiddîn ile Mısır’dan iki kâdı götürüp, mahallerinde dağıtmaya memur edildiler.
1517 yılından îtibâren Mekke ve Medîne’deki câmilerdeki hutbelerde, Osmanlı pâdişâhlarının adları zikredildi. Emir tâyinleri de Osmanlı pâdişâhlarınca yapılırdı. Mekke emîri olan şerif vefât eder veya azl yâhut istifâ ile makâmı boşaldığı zaman, yerine tâyin olunacak yeni emir, şerîflerin seçimleri Mekke kâdısıyla Mısır, Şam ve Cidde vâlilerinin arz ve inhaları üzerine pâdişâh tarafından tâyin edilirdi. Emir tâyini, dört yüz yıldan fazla bu usûlle yapıldı.
Osmanlılar bölgeyi imtiyazlı hâlde tuttular. Mübârek belde olması dolayısıyla ahâlisine ziyâdesiyle yardım edip, mânevî ve sanat değeri yüksek pekçok eserler yaptırdılar. Arabistan ahâlisi, Osmanlıların hâkimiyetinde kaldıkları 1517-1918 yılları arasında bolluk içinde yaşayıp, ihtiyaçları ziyâdesiyle karşılandı.
1737 yılında Abdülvehhab oğlu Muhammed’in yaymaya başladığı Vehhâbîlik yolu, Arabistan’daki sükûneti bozdu. Bu yol siyâsî bir hâl de alınca; Osmanlı Devletine karşı bölgedeki Bedevîlerin desteğinde 1791’de isyan ettiler. Mekke Emîri Şerîf Gâlib Efendi ile harp ettiler. Sayısız Müslümanı öldürüp, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını aldılar. Bunlar 1801’de Mekke’ye saldırdılar. Mekke Emîri Şerîf Gâlib Efendi, bunları şehre sokmadı. Mekke etrafındaki Arap kabileleri de Vehhâbi oldu. 1803’te Taif’e girdiler. Taif’teki Müslümanlara işkence edip, kadınları ve çocukları acımasızca öldürdüler. Hac mevsiminde Mekke’ye de saldırdılar. Şehre giremediler. Şerîf Gâlib Efendi, Cidde’ye girince Sü’ûd bin Abdülaziz antlaşmayla şehre girdi, türbe ve mezarların hepsini yıktırdı. Suudîler, Şerîf Gâlib Efendiyi yakalamak için Cidde’ye gittiyse de Osmanlı askerinin mukâvemetinden geri çekildiler. Mekke’de işkence, zulüm, soygun artınca, Şerîf Gâlib Efendi, Cidde’den şehre gelip Vehhâbîleri kovdu. Yemen dağlarına kaçtılar. Kaçarken çok zulüm, soygun yaptılar. Şerîf Gâlib Efendinin tavsiyesiyle Benî Sakif Kabîlesi de Taif’teki Vehhâbîleri şehirden kaçırttılar. Vehhâbîler, Yemen dağlarındaki câhil, vahşi köylüleri toplayıp, kuvvetlerini arttırarak tekrar Mekke’yi kuşattılar. Şehir açlık sebebiyle teslim oldu. Yine şehirde çok zulüm ve tahribat yaptılar. Mübârek beldelerdeki zulüm ve tahribât, Mısır Vâlisi Mehmed Ali Paşanın 1812’de Cidde’ye gelmesi ve Mekke’ye asker göndermesine kadar devam etti.
Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrâhim Paşa, Vehhâbîlerin merkezi Deriyye’yi 1818’de fethedip, Vehhâbî Emiri Abdullah ibni Suud ile dört oğlu ve ileri gelenlerini esir alıp, İstanbul’a gönderince, bunlar îdâm edildi. İngiltere bölgede fitne çıkarıp, Osmanlı Devleti içinde isyan başlatmak istediyse de 1857’de sulhla etkisiz hâle getirildi. 1860 yılında bütün emirler devletin itaatı ve terbiyesi altına sokuldu.
1897’de Suudîlerin lideri olan Abdülaziz er-Reşîd, Vehhâbiliği tekrar faal hâle getirdi. Riyad, Kasîm, Büreyde şeyhleri, El-Mühenne köyünde bulunan Abdülaziz bin Suud bin Faysal ile anlaştılar. Abdülaziz bin Suud, 12.000 hecinli ile Kuveyt’ten Riyad’a geldi. 1902’de bir gece Riyad’a girdi. Abdülaziz ibnür-Reşîd’in Riyad Vâlisi Aclân’ı bir ziyâfette öldürdü. Zulümden yılmış olan halk, bunu emir yaptı. Üç sene çeşitli muhârebeler yapıldı. Abdülaziz ibnür-Reşid öldürüldü. 1915’te Osmanlılar işe karışarak, Abdülaziz bin Suud, Riyad kaymakamı olmak üzere sulh yapıldı. Sonra Reşidîler ile Suudîler arasında Kasîm’de harp olup, Abdülaziz bin Suud mağlup oldu. 1918’de Abdülaziz bin Suud, İngilizlerin teşviki ile bir beyannâme yayınladı. Mekke’ye ve Tâif’e saldırdı. Fakat, bu şehirleri Şerîf Hüseyin Paşadan alamadı. 1924’te İngilizler, MekkeEmiri Şerîf Hüseyin bin Ali Paşayı yakalayıp, Kıbrıs’a götürdü. İngilizlerin bu hareketinden sonra, Abdülaziz bin Suud, 1924’te Mekke’yi ve Tâif’i rahatça ele geçirdi. Suudîler, İngilizlerin yardımıyla bölgede kontrolü sağlayınca, Osmanlı Devletinden sonra halifelik makamına sâhip olmak istedilerse de başaramadılar.
İbn-i Suud, 1932 yılında Suudi Arabistan Krallığını kurdu. 1953 yılında ölümünden sonra, yerine oğlu Suud bin Abdülaziz geçti. 1964’te tahtan indirildi. Yerine kardeşi Faysal getirildi. 1977’de sarayında yeğeni tarafından öldürüldü. Yerine kardeşi Halid geçti. O da 1982’de ölünce kardeşi Fahd geçti.
Suudi Arabistan 1948, 1967 ve 1973 yıllarında vuku bulan Arap-İsrail harplerine katıldı. İngiltere, Fransa ve ABD’den milyarlarca dolarlık silâh, malzeme, savaş uçakları, güdümlü mermiler alındı. 1990 ortalarında Kuveyt’in Irak tarafından işgal edilmesine karşı olan Suudi Arabistan, Irak’ı Kuveyt’ten çıkarmak için harekete geçen “çok uluslu güce” üs vazîfesi yaptı.
Fizikî Yapı
Arap Yarımadası, Önasya’da kuzeybatıdan, güneydoğuya doğru uzanmış düzgün olmayan dikdörtgen şeklinde bir yapıya sâhiptir. Güney kısmı doğuya doğru genişlemekle bir çizme şeklini alır. Arap Yarımadası’nın yaklaşık 2.240.000 km2lik büyük bir bölümü Suudi Arabistan topraklarını meydana getirir. Genel olarak ülke toprakları kıyıları alçak yerlerden, sâhile yakın yüksek dağlardan ve iç kısımları da yüksek ve geniş ovalardan ibârettir. Batı kıyıları Filistin sınırından, Yemen sınırına kadar Serat Sıra Dağlarıyla örtülüdür. Bu dağların en yüksek noktası yaklaşık olarak 3657 m yüksekliğindeki Razih Dağıdır. Hicaz’ın doğusunda Necid Çölü bulunur. Necid’in güneyinde Dehna veya Rubül Hali Çölü ve doğusunda Nüfud Çölü yer alır.
Serat Dağlarından doğan nehirler zayıf ve kısa olup, küçük çaylar hâlinde kalırlar. Çoğu Tehame kumlarında kurur. Başlıca büyük nehirleri Behre, Şecce, Kanûn, Aşer, Sem ve Bişe’dir. Bunlar ancak âni yağan yağmurlarla denize ulaşabilirler. Yarımadanın doğu taraflarında hemen hemen hiçbir nehir olmayıp, ancak bu geniş bölge “Vâdi” adı verilen, nehir yatağı şeklinde olan, kuru derelere bölünmüş durumdadır. Bunların en büyüğü de, Hicaz bölgesinin güneyinde yer alan Asir bölgesinden doğan Vâdi-i Remim olup, Fırat’a kadar uzandığı olmaktadır.
Ülkenin doğusunda yer alan El-Hassa bölgesi ve güney kesimleri yüksek yaylalıktır. Bu bölgenin ve Nüfud Çölü ile Yemame’nin bir kısmıysa dağlıktır.
Kızıldeniz kıyıları “şap” denilen kayalar, mercanlar ve adalarla örtülüdür. Basra kıyılarıysa alçak ve girintili çıkıntılıdır. Batı bölgesinde kıyılara yakın ova ve dağların bir kısmı katılaşmış lav kalıntıları(Harralar) ile kaplıdır. Kıyıdan 250 km kadar içerdeki Hicaz bölgesindeki vâdiler, tepelerden kıyıdaki ovalara doğru uzanır. Bunların içinde en önemlisi Hama Vâdisidir.
İklimi
Arabistan iklimi, toprağından dolayı genel olarak sıcak ise de, yüksek bölgelerde serindir. İklimin en müsâit olduğu yerler Yemen’e yakın bölgelerle Necid Çölüdür. Dehna Çölü ve Tehame bölgelerinde şiddetli sıcaklar ve kuraklık mevcuttur. Tehame’de genellikle yağış olmaz ve ortalama sıcaklık 37°C civarındadır. Hiç yağmur almayan çöllerdeyse sıcaklık, gece 38°C, gündüz ise 43°C civârında seyreder. Hicaz ve güneyi mûtedil bir havaya sâhiptir. Hattâ Medîne-i münevvereye ve Taif’e kışın kar yağdığı dahi olur. Yıllık yağış ortalaması 160 ilâ 180 mm kadardır. Ancak yağmurlarla meydana gelmiş olan kısmî yeşillik, sıcak ve boğucu “sam (semum)” adlı çöl rüzgârlarıyla kuruyarak kül rengine döner.
Tabiî Kaynaklar
Arabistan topraklarının genel olarak, biricik tabiî kaynağı hurmadır. Hurmanın birçok çeşitleri yetişmektedir. Ülkenin Yemen ve Amman’a yakın bölgesiyle, Hicaz ve Necid bölgelerinde çok çeşitli bitkilerin yanında tıpta kullanılan sinameki, demirhindi, kat ağacı ve zamk-ı Arabî, gibi nâdide bitki türleri de yetişir. Ülkede göze çarpacak ormanlar olmayıp, çoğu yerler çıplak ve taşlıktır. Meyve ağaçları dışında, seyrek olarak ardıç, yabânî yasemin ve yabânî zeytin ağaçları da mevcuttur. Yağmurların düştüğü dönemlerde meydana gelen yeşillik ve mer’alar, kısa sürede kurur. Sulak bölgelerde ve Tehame civârında bol, uzun ve çeşitli kamış türleri yetişir.
Suudi Arabistan toprakları, deve ve cins atların asıl vatanıdır. Dünyânın en güzel atları burada yetişir. Necid bölgesi at ve deve bakımından en zengin bölgedir.
Diğer bölgelerdeyse daha çok koyun, keçi, sığır ve eşek yetiştirilir. Vahşi hayvanlar içinde, en başta çöllerin kralı olan arslan gelir. Ayrıca kaplan, sırtlan, çakal, domuz, kurt, tilki ve maymun cinsleri yaşar. Ülkede çok sayıda çekirge sürüleri ve Hicaz taraflarında da “lâdug”” isminde zehirli bir cins örümcek mevcuttur.
Ülke toprakları, yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengindir. Altın, simli kibrit, salz, bakır ve daha birçok çeşit mâden çıkarılır. Mekke-i mükerreme civârlarında, kükürt damarları ve petrol yatakları mevcuttur. Kızıldeniz önemli bir tuz kaynağıdır. Basra kıyılarının ise incisi pek meşhurdur.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Suudi Arabistan nüfûsu 14.691.000’dir. Yıllık nüfus artış oranı % 6 olup, nüfus yoğunluğu 5’tir. Nûh aleyhisselâmdan sonra, Arabistan Yarımadasında yerleşenlere “Arab-ı bâide” denir. Âd, Semud ve Amâlika bunlardandır. Bunların hepsi “Sâm” soyundandır. Yemen’dekilere ise “Arab-ı âribe” denir. İkisinin karışmasından “Arab-ı müsta’rebe” meydana geldi. Araplar, İslâmiyetten sonra yabancılarla karıştı. Lisanları değişerek “Arab-ı müsta’ceme” ismini aldılar. Arabistan’da eskiden beri hasebe ve nesebe çok önem verilirdi. Bu yüzden birçok kabileler mevcuttur. Herbiri şeyhlikle idâre edilir.
Arabistan kabilelerinin en kalabalık ve en güçlüsü Kureyş’tir. Kureyş, Resûlullah aleyhisselâmın on birinci babası olan Fihr’in ismidir. Arab-ı müsta’rebe’den “Benî Adnan” ve bunlar arasında da “Mudar” ve“Rebîa” kabileleri meşhur oldu. “BeniMudar”dan Kenâne, Kureyş, Hevazin, Sakif, Temim ve Müzeyne kabileleri meydana geldi.
Kureyş kabilesi Mekke’de yerleşmekle ayrıca şeref kazandı. Kabile reisleri, mühim işlerde anlaşmak için, Mekke’de “Dâr-ün-nedve” denilen yerde toplanıp meşveret ederlerdi. Kureyş kabilesi de, on kola ayrılmıştı. Zemzem dağıtma ve Kâbe’yi tâmir ve tezyin işi, bunların da en şereflisi Hâşimîlere verilmişti.
Bugünkü Suudi Arabistan halkı ise, yabancılarla karışarak onlardan sonra gelenlerdir. Ülkenin şimdiki etnik yapısı eskiye nazaran çok değişmiştir. Hakîkî Araplar pek kalmamıştır. Çoğunluğu Suudiler, Mısırlılar ve Yemenliler teşkil etmektedir. Bundan başka Filistinli, Ürdünlü, Suriyeli, Pakistanlı, Hintli, Zenci ve bir miktar da Avrupa ve Amerika kıtalarından gelen insanlar yaşamaktadır. Nüfûsun % 70’ine yakın bir bölümü şehirlerde yaşamaktadır. Dil Arapçadır. Fakat bugünkü Arapça çok değişik bir şekildedir. Yâni İslâmiyyetin ilk yıllarındaki Kureyş Arabîsi hemen hemen kalmamıştır. Arapça, çeşitli Arap ülkelerinde farklı lehçeler hâlindedir.
Bugünkü Araplar, yaşayış bakımından iki kısımdır. Bir kısmı şehirli diğer kısmı göçebedir. Fakat son zamanlarda kurulan modern şehirlerde şehirli nüfusu çok daha fazla artmıştır. Suudi Arabistan’da Vehhâbîlik yaygın olup, devlet desteğindedir. Halkın okuma-yazma oranı % 15 civârındadır. Medine, Cidde ve Riyad Üniversiteleri meşhurdur. Eğitim ve öğretim serbest ve ücretsizdir.
Ülkenin başşehri Riyad olup, geniş ve kalabalık bir şehirdir. Diğer önemli şehirleri Mekke,Medine, Cidde, Yenbo, Abha ve Anaiza’dır. Mekke-i mükerreme kıyıdan yaklaşık 64 km içeridedir. İslâmın kıblesi, Allahü teâlânın evi Kâbe-i muazzama bu şehirdedir. Câmilerin efdali Kâbe-i muazzama, sonra bunun etrâfındaki Mescid-i harâmdır. Kâbe-i şerîf, Âdem aleyhisselâm tarafından yapılmış ve İbrâhim aleyhisselâm ve İsmâil aleyhisselâm zamânında tâmir edilmiştir. Medîne-i münevvere ise kıyıdan yaklaşık 320 km içerde ve Mekke-i mükerremenin kuzeyindedir (Bkz. Mekke-i Mükerreme-Medîne-i Münevvere). Resûlullah efendimizin mübârek Kabr-i şerîfleri buradadır.
Her yıl milyonlarca Müslüman Kâbe-i şerîfi ziyâret ederek “Hacı” olmakla şereflenmektedir.
Suudi Arabistan, petrolden büyük gelir sağlayarak çeşitli sosyal tesisleri açmış durumdadır. Sağlık işleri ücretsiz yürütülmektedir. Riyad Kral Faysal Tıp Merkezi, çok meşhur olmuştur. Ülkenin turizmi oldukça gelişmiş durumdadır.
Siyâsî Hayat
Suudi Arabistan devleti, 1926 yılının Ocak ayında kurulup, 1932 yılında Birleşik Krallık olmuştur. İdârî sistemi monarşiktir. Bir Bakanlar Konseyi mevcuttur. Yasama, yürütme ve yargı selâhiyetleri kralda toplanmıştır. İdârî olarak 14 bölgeye (il’e) ayrılmıştır. Krallık âileden verâset yoluyla veliahtlara geçmektedir.
Kuveyt ve Suudi Arabitan arasında yaklaşık 5836 km2lik bir tarafsız bölge mevcuttur. 1966’da idârî bakımdan paylaşılmıştır. Mevcut petrol yataklarından iki ülke de faydalanmaktadır. Irak ile olan sınırda ise 7000 km2lik bölge tarafsız olup, askersizdir. Meskûn mahâl değildir. Suudi Arabistan Birleşmiş Milletler ve alt kuruluşları, OPEC ve Arap Birliği teşkilâtlarına üyedir.
Ekonomi
Suudi Arabistan ekonomisi, 1932 yılında petrolün bulunmasıyla hızla gelişerek, dünyâ ekonomisine tesir edecek seviyeye gelmiştir. Petrol gelirleri ülke ekonomisinin can damarını teşkil etmektedir. Ülkenin en önemli endüstrisi petrol ve ürünleridir. Ortadoğu’nun en büyük petrol üreticisidir. Bu bakımdan dünyânın üçüncü ülkesidir. Petrole paralel olarak, petro kimyâ endüstrisi kurulmuştur. Petrolden başka tabiî gaz, altın, gümüş ve demir de çıkarılmaktadır.
Ekonomide ikinciliği tarım sahası alır. Ülkenin sâdece % 2’si tarıma müsâittir. Nüfûsun % 28’ine yakın bir bölümü tarım alanında çalışmaktadır. Geri kalan nüfûsun iş sahaları ise % 44’ü diğer hizmetler, hükümet işleri ve ticârette, % 4’lük bir bölüm ise endüstridedir. Başlıca yetiştirilen tarım ürünleri hurma, buğday ve meyvedir. Tarım alanları, bağ ve bahçelerin % 85’ine yakın bir bölümü sun’î olarak sulanmaktadır. Deve, eşek ve koyun yetiştiriciliği gelişmiştir. Buna bağlı olarak hayvan derisi ve yün üretimi mevcuttur.
Suudi Arabistan’ın yıllık ekonomik büyüme hızı, % 9,8 civârındadır. Ticâretinin büyük bir bölümünü ABD ile yapar. Bundan başka Japonya, Birleşik Almanya, Fransa ve Ortadoğu ülkeleriyle ticârî münâsebetleri gelişmiştir. İhrâcâtı, ithâlâtının yaklaşık iki katıdır. İhrâcâtının % 90’ından fazlasını petrol ve petrol ürünleri teşkil etmektedir. Bu bakımdan dünyâ birincisidir. Ayrıca hurma, deri ve yün diğer ihraç ürünleridir. Son zamanlarda AET ülkeleriyle olan ekonomik münâsebetleri artmıştır.
Ülkede balıkçılık ve turizm çok önemli iki gelir kaynağıdır. Turizmden elde edilen gelirler oldukça yüksektir.
Ülkenin demiryolu ve karayolu ulaştırma şebekesi çok gelişmiştir. Son yıllarda havayolu ulaştırması da çok düzenli hâle getirilmiştir. Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın yaptırdığı meşhur Hamidiye Hicâz Demiryolu, Zerka’ya kadar işlemektedir. Abdülhamîd Han, bundan başka, Medîne-i münevvereye kadar telgraf hattı yaptırmıştı. Suudi Arabistan’ın başlıca limanları Yenbu, Cidde, Ras Tanura ve Dahran limanlarıdır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.