Tarsus, İçel'in doğusunda yer alıp İllin en büyük ilçesidir. Doğuda Pozantı ve Karaisalı (Adana), batıda Mersin, kuzeyde Ulukışla (Niğde), Ereğli (Konya) ilçeleri, güneyde Akdeniz ile çevrilidir.
Tarihçesi
Tarsus'un Gözlükule Höyüğünde 1934-1939 yıllarında Hetty Goldman tarafından yapılan kazılar yörede ilk yerleşim Neolitik dönemde başladığını ve Orta Tunç Çağa kadar kesintisiz sürdüğünü ortaya çıkarmıştır.
Kuruluş tarihi ve adının nereden geldiği hakkında çeşitli söylentiler vardır. İslam inanışına göre Tarsus, Ademoğlu Şit Peygamber tarafından kurulmuştur. Diğer taraftan Tarsus adının Kilikya'nın en eski ilahı olarak tanınan Tarhon (Tarkon) isminin zamanla değişikliğe uğramasından geldiği söylenir. Tarsus'un ilk ismi III. Ramses zamanında hiyeroglif yazı ile yazılmıştır. Bu tarihi şehirden Alexander ordusuyla geçtiği sırada Tarsus askeri yönden önemli bir gün yaşamıştır. Mısır Kraliçesi Kleopatra, Roma İmparatoru Antonius, Pers Hükümdarları Kurus, Dara, Makedonya Kralı İskender Tarsus'u ziyaret etmişler. Peygamberlerden Şit Danyal Tarsus'ta yaşamıştır.
Azizlerden İsa'nın Havarisi St. Paul Tarsus'ta doğmuş, yaşamış ve eğitim görmüştür. Filozofların Lokman Hekim, Aristo, Nestor, seyyahlardan Strabon, Diogen, Xenephon ve İslam meşhurlarından Bilali Habeş Tarsus'a gelmişlerdir. Tarsus'da İslam ve Hıristiyan din adamları yaşadığından ve bunlara ait yapılan yapıtlar bulunduğundan İslam ve Hıristiyan alemlerince kutsal sayılır. (Erbil, 1998 : 59)
Tarsus'ta halkın çalışkanlığı ve mühendislerin mahareti o kadar ileri idi ki Cydons'un yatağı taranarak büyük gemilerin bu nehirde sefer yapmalarına olanak sağlanmıştır. Tarsus deniz ve karayolları ile büyük bir ticaret ve kültür merkezi oldu. Böylece bütün Akdeniz ülkelerinde büyük gemilerle Tarsus'a ticari kazanç ve yeni fikirlerle dolu filozoflar geldi. Mısır Kraliçesi Kleopotra'nın Roma İmparatoru Antonius ile Cydnos ırmağında gezinti yaptıkları söylenmektedir.
Tarsus ticaret merkezi olması yanında kültür ve üniversiteler şehri de olmuştur. Tarsus'ta Antoniuse devrinde Yunan bilim adamlarının yazdıkları bütün kitaplar toplanarak 200.000 ciltlik dünyada eşi bulunmayan kütüphanesi zamanın en meşhur üniversitesi olarak belirtilmiştir. Üniversiteler; Atina ve Alexandria üniversitelerinden daha meşhur idi. Tarsus'da bulunan yazılı levhalarda Tarsus'un liberal bir şehir olduğu yazılıdır. Tarsus'un liberal kurumlarından St. Paul ve birçok filozoflar faydalanmıştır. Kozmopolit bir şehir olan Tarsus, Roma kanunlarının ışığı altında idare edilmiştir. Gözlükule kazılarına göre Tarsus'da ilk uygarlık Etiler ile başlamıştır. Hititler ile Asurlar arasında çıkan savaşta Hititleri yenerek Ovalık Klikya'yı merkez yaşmışlardır. Tarsus M.Ö. IV. yüzyılda Persler, M.Ö. 333 yılında Makedonya'lıların (Büyük İskender)'in hakimiyetine girmiştir. İskender'in ölümünden sonra Tarsus ve tüm Klikya, Selefkosların eline geçmiştir. M.Ö. 66 yılında Kilikya bir Roma vilayeti olunca Tarsus Kilikyanın merkezi olmuştur. Tarsus, Abbasiler ve Emeviler döneminde Bizanslılar ile Araplar arasında sürekli el değiştirmiştir. 830 yılında Halife Memur Tarsus'u fethetmiştir. Tarsus 965 yılında Bizanslıların eline geçince uzun süre Bizanslılarda kalmıştır. 1082 yılında Selçukluların aldığı Tarsus 1097 yılında Kudüs'e yürüyen Haçlı ordularınca işgal edildi. 1387 Ramazan oğullarının hakimiyetine geçti.
Mersin ve Tarsus Osmanlı yönetimine daha sonra geçmiştir. Yöre 1485-1490 Osmanlı-Memluk savaşları sırasında birkaç kez el değiştirdikten sonra, 1490 yılında Osmanlıların yenilmesiyle Memlukların egemenliğinde kaldı. Daha sonra 1516 yılında Yavuz Sultan Selim'in Memlukların üzerine düzenlediği büyük sefer sırasında Osmanlı yönetimine girdi. 1839 yılında yeniden Osmanlı topraklarına katılan Tarsus 1888'de Mersin'in ilçesi oldu. I. Dünya savaşında Fransızların işgaline uğrayan Tarsus 27 Aralık 1921 tarihinde işgalden kurtulmuştur. (Çıplak, 1995 : 115)
Adı Nereden Geliyor
Etilerin Tarza, Asurların Tarzi, Aramilerin Tarz, Arapların Tarasis kelimelerinden Latince Tarsus şeklini almıştır.
Gözlükule Höyüğü
Kentin güneydoğsunda bulunan, bugün ağaçlandırılmış ve park olarak kullanılan 300 m uzunluğunda ve 22 m yüksekliğinde bir höyüktür. Burada 1934-1938 ve 1947 yıllarında Hetty Goldman tarafından yapılan arkeolojik kazılarda, yerleşimin Yeni Taş Çağı'nda başladığı ve İslam dönemine kadar kesintisiz devam ettiği anlaşılmıştır. Gözlükule'de Yeni Taş Çağı'na ait ölülerin gömüldüğü küpler, çanak-çömlekler, tabanı yuvarlak taşlarla kaplanmış gıda depoları; Bronz Çağı'na ait silahlar, mühürler, dörtgen planlı taş ve kerpiç evler gibi mimari kalıntılar bulunmuştur. Gözlükule'den çıkarılan eserler, Adana ve Mersin müzelerinde sergilenmektedir. Höyükle ilgili ayrıntılı bilgiler kitabın tarihçe bölümünde verilmiştir.
Donuktaş (Dönüktaş)
Tekke Mahallesi'ndedir. Anadolu'da Antik Çağlar'dan günümüze kadar gelebilen ve ne amaçla yapıldığı uzun yıllar tartışılan bu anıtsal yapı kalıntısının bir Roma Tapınağı olduğu anlaşılmıştır. Dış duvarlarının uzunluğu 115m, genişliği dıştan dışa 43 m, yüksekliği 7 m, kalınlığı 6.60 m'dir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden Nezahat Baydur'un yürüttüğü kazı çalışmalarının sonuçlarına göre, bu yanın bir tapınak olduğu anlaşılmıştır.
Çoğunluğu kaba mutfak kabı türündün Roma Çağı keramiği ile Bizans ve Osmanlı dönemi keramik parçaları karışık durumda ele geçmiştir. İçlerinde bir Helenistik parça ile Demir Çağı'na ait birkaç parça vardır. Roma Çağı'na ait tüm ya da tümlenebilen pişmiş topraktan kandiller, biri yılanbaşlı, ötekiler geometrik bezemeli 3 cam bilezik ve biri II. Constantius'a ait, öteki Geç Bizans döneminden 2 bronz sikke bulunmuştur. Donuktaş'ı gören gezgin Barbaro, 1545 yıllarında yazdığı eserinde buranın bir saray olduğunu belirtir. 19. Yüzyılda yöreye gelen gezgin ve araştırmacılardan Raoul Rochet'e göre: "Yunanlılar tarafından eklemeler yapılmış bir mezardır" diye yazar. F.Rawden Chesney'e göre, burası olasılıkla bir Jüpiter Tapınağı'dır. Mak-Ketner ise ne olduğunu anlayamamıştır. Ancak Yunanlı Pagın Tarihçi Zosimos'un kaynak göstererek buranın Julien Aposta'nın kemiklerinin İran'dan Tarsus'a getirilerek bu görkemli mezarın yapıldığını nakletmektedir. Hollandı'nın Tarsus Konsolosu Barker, 1835'de yazdığı "Kilikya" adlı eserinde: "Donuktaş, bir kral ailesinin mezarıdır. Fakat Serdanapal'in (Asurbanipal) mezarı değildir. Çünkü Serdanapol Ninova'da yakılmıştır" demektedir. Donuktaş, bazı yayınlarda Jupiter Tapınağı olarak da geçmektedir.
Antik Cadde
Sezar, Hatip Cicero, Kleopatra, Mark Antonius, St. Paulus ve nice tarihi kişiler bu cadde üzerinde yürümüşlerdir.
1993 yılında Tarsus Belediyesi'nin Cumhuriyet alanında başlattığı temel hafriyat ile ortaya çıkmıştır. 1995 yılında Berdan Tekstil Sanayi ve Ticaret AŞ'nin katkılarıyla, L.Zoroğlu'nun başkanlığında; 8000 metrekarelik alanda yapılan arkeolojik kazılar sonucunda, doğu-batı yönünde bir cadde ile çevresinde çeşitli dönemlere ait yapı kalıntıları ortaya çıkmıştır.
7 m genişliğinde bazalt taşları ile kaplı cadde, balık sırtı profillidir. Her iki yanında yüzey sularının drenajı için kum taşından yapılmış, iç bükey şeklindeki yağmur kanalları bulunmaktadır. Caddenin en ilginç özelliği ise altında 2.20 m yüksekliğinde 70 m genişliğindeki bir ana kanalın varlığıdır. Bu büyük kanal sel sularını çevreye zarar vermeden Regma Lagün gölü yönünde tahliye etmekteydi.
Caddenin iki yanındaki podyum üzerinde 2 m aralıklarla 1.20 m çapında sütunlar bulunmaktaydı. Korint tipi başlıklar taşıyan bu sütunların oluşturduğu revakın bir çatıyı desteklediği tespit edilememiş.Yolun diğer kıyısında ise henüz bir revak bulunamamıştır. L.Zoroğlu'na göre, caddeden sodaha sonra inşa edilen bu sütunlu revak, büyük olasılıkla Roma İmparatoru Hadrianus'un Tarsus'u ziyareti nedeniyle yapılmıştır.
Bu çalışmalar kapsamında kazı alanının güneybatısında 2. Yüzyılda yapılmış oluduğu anlaşılan bir eve ait mozaik avlu bulunmuştur.
Kleopatra Kapısı (Deniz Kapısı)
Tarsuslu yerli halkın "Kancık Kapı" olarak adlandırdığı Kleopatra Kapısı ayakta kalan tek antik kent kapısıdır. Bizans döneminde inşa edilen kent surlarının Dağ kapısı, Adana kapısı ve Deniz kapısı bulunuyordu. Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Tarsus'u anlatırken, bu kapı için "İskele Kapısı" diye yazmıştır. Yapımında kesme taşlar ve horasan harcı kullanılmış, kemeri at nalı şeklinde ve yerden yüksekliği 6.17 m, derinliği ise 6.18 m'dir.
İç içe iki surdan oluşan kentte, savaş anında kapılar kapanmaktaydı. Kleoptra kapısı da bu surların kapılarından birisidir. Mısır'ın ünlü Kraliçesi Kleoptra'nın Romalı General Antonius ile Tarsus'da buluşmak üzere geldiklerinde o zamanın limanı olan Gözlükule de büyük bir törenle karşılanarak Deniz kapısından kente geldikleri söylenir. Bu nedenle Deniz kapısına Kleopatra kapısı da denilir. Deniz kapısı daha sonraki yıllarda yıkılmış, yerine devşirme taşlardan bugünkü kapı yapılmıştır. Son yıllarda yapılan restorasyonla kapının orijinal özelliği kalmamıştır.
St. Paulus Kuyusu
St. Paulus MS 3 yılında Tarsus'ta doğmuş ve babasının mesleği olan çadır bezi dokumacılığı yapmıştır. Musevi Roma vatandaşı olan Aziz, ilk öğretimini Tarsus'ta yüksek öğretimini Kudüs'te tamamlamış, daha sonra İsa'nın Havarisi olmuştur. Tarsus'ta St. Paulus'un doğduğu ve yaşadığı ev olarak bilinen yapı kalıntısının ortasında bulunan kuyunun suyu, halk arasında şifalı olarak bilinir.
Bazı Hıristiyanlar hacı olmak için Kudüs'e gitmeden önce Tarsus'a uğrayarak St. Paulus'un kuyusundan şifalı ve kutsal suyu içerler. Bu nedenle St. Paulus kuyusu, Hıristiyanlarca önemli bir ziyaret merkezidir.
Altından Geçme (Roma Hamamı)
Kentin merkezinde anıtsal antik bir yapı kalıntısı olarak göze çarpar. Tuğladan örülü, altından motorlu araçların da geçebileceği büyük kemer ve hamam duvarlarının bir kısmı, 19. Yüzyıla ait konutların içinde kalmıştır. Bu kalıntılar, Roma döneminde kente teraziler ve kemerlerle su getirilmesinden sonra inşa edilen hamam kalıntısına aittir.
Eski Hamam
Yeni Vakıf İşhanı'nın yanında, Roma döneminden kalma bir hamamdır. Altından Geçme'nin uzantısı, Eski Hamam'ın olduğu yere de kadar uzanır. Kapının yanındaki kitabede H.1290, M.1873 yılında onarım gördüğü yazılıdır. Efsanevi Yılanlar Padişahı Şahmeran'ın burada kesildiğine ve kanının bu hamamın duvarlarına sıçradığına inanıldığından "Şahmeran Hamamı" da denilmektedir.
Roma Yolu
Roma yolu, Tarsus'a 15 km uzaklıkta Sağlıklı köyünün yukarı kısmında bulunmaktadır. Roma yolu yüksek bir yerde olup, buradan Tarsus ve civarı sahile kadar görülebilmektedir. Yolun genişliği 2.94 ile 3.00 metre arasında değişmektedir. Sağlam kalan yerlerin uzunluğu 3 km kadardır.
Jüstinianus Köprüsü (Baç Köprüsü)
Adana-Ankara karayolunun Tarsus girişinde ve kuzeyinde bulunan bu üç gözlü köprü, Bizans İmparatoru Jüstinianus tarafından Tarsus Çayı üzerinde inşa ettirilmiştir. Eski dönemlerde köprü geçişinden para alınması nedeniyle, bu köprüye vergi anlamına gelen "Baç" adı verilmiştir.
Eski Cami - St. Paulus Kilisesi
Çarşıbaşındaki kilisenin 1102 yılında St. Paulus Katedrali olarak yapıldığı söylenmektedir. Roma stilinde kalın ve yüksek duvarları, iç kısmı geniş dışa bakan tarafı dar, derin pencereleri ve kalın sütunları ile dikkat çekicidir. 1415 yılında Ramazan oğlu Ahmet Bey tarafından onarılarak camiye çevrilmiştir.
Bilali Habeşi Mescidi
Arap ordularının Tarsus'u fethi sırasında Hazreti Peygamberin müezzini olan Bilali Habeşi, şimdiki mescidin bulunduğu yerde ezan okuyup namaz kıldırılmıştır. Kutsal sayılan bu yerde mescit ve kuyu yaptırılmıştır.
Mehmet Felah Türbesi
1342 yılında Tarsus'u Ermenilerden olan ve sonra şehit düşen Harzemli Felah oğlu Nurettin'in türbesidir. Demir kapıdaki bu türbede adak adanır, mum yakılır.
Kubat Paşa Medresesi
1557 yılında Kubat Paşa tarafından kesme taştan yaptırılmıştır. Batısında, dışa taşkın bir giriş portali vardır. Girişteki eyvanın karşısında dört basamakla çıkılan asıl eyvan yer alır. Bunun üstü pandantifler aracılığıyla ana duvara oturan kagir ile örtülüdür. Avlunun kuzey ve güneyinde öğrenci odaları yer alır. Kubat Paşa Medresesi, bugün Tarsus Müzesi olarak kullanılmaktadır.
Ulu Cami
Ulu Cami, 1579 yılında Ramazan oğlu Piri Paşa'nın oğlu İbrahim Bey tarafından St. Pier Kilisesi kalıntılarının üzerine erken dönem Osmanlı üslubunda yapılmıştır. İnşaatında tümüyle kesme taş kullanılan 47×13 m boyutlarında dikdörtgen planlı tek minareli camiye, kuzey yönünden abidevi taç kapıdan girilir. Taç kapı, Memluk mimari özelliklerini taşıyan siyah-beyaz mermerlerle süslüdür. Doğu-batı doğrultusunda baklava dilimli mermer sütunların taşıdığı 16 kubbeli, revaklı avludan 5 kapı ile ibadet mekanına girilir. Caminin içi doğu-batı doğrultusunda üç nefe ayrılır. Mukarnaslı mermer mihrabı, klasik Osmanlı üslubunda yapılmıştır. Caminin iç mekanı sütunları "İran Kemeri" denilen yarı sivri kemerlerle birbirine bağlanmıştır. Caminin doğu kısmına bitişik türbede Şit Aleyhisselam, Lokmanhekim ve Halife Memun'un mezarları vardır.
Eski Cami St. Paulus Kilisesi
Çarşıbaşındaki kilisenin 1102 yılında St. Paulus Katedrali olarak yapıldığı söylenmektedir. Roma sitilinde kalın ve yüksek duvarları, iç kısmı geniş, dışa bakan tarafı dar, derin pencereleri ve kalın sütunları ile dikkat çekicidir. 1415 yılında Ramazan oğlu Ahmet Bey tarafından onarılarak camiye çevrilmiştir.
Makam-ı Şerif Camii ve Daniyal Peygamber Kabri
Makam-ı Şerif Camii, kentin merkezinde 1857 yılında yapılmıştır. Cami eski ve yeni bölümlerden olmak üzere iki ayrı özellik gösterir, bugün camiye giriş 22×23 m boyutlarındaki tek sıra sütunlu yeni yapıdan sağlanmaktadır.
Caminin mihrabı düz ve sadedir. Doğusunda Daniyal Peygamber'in kabri yer almaktadır. Bu nedenle camiye "Makam Camii" adı verilmiştir.
Evliyalar kenti Tarsus'da "Daniyal Peygamber'in" mezarının bulunması, Tarsus için önemli bir kültürel ve turizm potansiyelidir. Daniyal Peygamber, Babil Kralı II. Nebukadnesar (MÖ 605-562) zamanında yaşamış; Babil'de tutsak olan Yahudileri kehanetleriyle kurtarmış bir peygamberdir. Söylenceye göre; Babil Kralı, rüyasında İsmailoğulları'ndan gelecek bir çocuğun kendi tahtını sarsacağını görmesi üzerine İsmailoğulları'ndan doğan tüm erkek çocukların öldürülmesini emretmiştir. Bu durum karşısında Daniyal Peygamber doğunca ailesi onu dağ başında bir mağaraya bırakmış, mağarada bir erkek ve bir dişi aslanın yanında büyüyen Daniyal, delikanlı olunca kavmi arasına karışmıştır. Başından geçen olayın sembolü olarak, parmağındaki yüzük üzerinde iki aslan arasında duran bir çocuk tasviri vardır.
Bir kıtlık senesinde Tarsus'a davet edilen Daniyal Peygamber'in, Tarsus'a gelmesiyle birlikte bolluk yaşanmıştır. Bu nedenle Daniyal Peygamber Babil'e geri gönderilmemiş, ölünce Tarsus'da şimdiki Makam Cami'nin bulunduğu yere gömülmüştür.
Beyaz Çarşı (Kırk Kaşık)
Ulu Cami'nin batısında bulunan 1579 yılında Ramazan oğlu İbrahim Bey tarafından Ulu Cami ile birlikte yaptırılmıştır. Ulu Cami'nin doğusunda yer almaktadır. İmarethane olarak uzun yıllar kullanılmıştır. 1954 yılında restore edilerek çarşı haline getirilmiştir.
Yapı, batı girişinin iki yanında yer alan iki kubbe ve tonozla örtülü dükkanların duvarlarına binen mermerlerin taşıdığı beş kubbe ile örtülüdür. Orta kubbesinde aydınlık feneri bulunmaktadır. Kubbeyi taşıyan kemerler sivri, giriş kapılarının kemerleri ise yayvandır. Dükkanların ikisi yayvan kemerlerle orta mekana açılır. Friz süsü olarak kullanılan motifler, yerli halk tarafından sapsız kaşıklara benzetildiğinden Beyaz Çarşı'ya "Kırk Kaşık" da denilmektedir.
Ortodoks Rum Kilisesi
Cumhuriyet Mahallesi'ndedir. 1850 yılında Rum cemaati tarafından yaptırılan kilise, duvarları kesme taşla kaplı kâgir bir yapıdır. Batısında üç sivri kemerli giriş kısmından sonra haç şeklinde nişan odasındaki kapıdan binaya girilir. Binanın kuzeydoğu köşesinde çatı boyunu aşmayan dört yuvarlak sütunlu çan kulesi vardır. Doğudaki apsis ve yanlardaki iki bölmeli çatıları kısmen tahrip olmuştur. Girişin tam karşısındaki kemerli mermer bir kapı ve iki yanında ikişer penceresi bulunan apsis kapı yer almaktadır. Apsis üzerindeki tavanda meleklerin tasvir edildiği freskler sağlam vaziyettedir. Orta bölümdeki Havarilerin işlendiği freskler kısmen bozulmuştur.
Eshab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) Mağarası
Tarsus'un 12 km kuzeyinde bulunan Eshab-ı Kehf mağarası, Hıristiyan ve Müslümanlarca kutsal bir ziyaret yeri olarak kabul edilir. Mağara dört köşe olarak kayadan oyulmuştur ve 15-20 basamakla girilir. Mağaranın üstünde 1873 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan camiye sonradan üç şerefeli bir de minare eklenmiştir.
Eshab-ı Kehf diye adlandırılan ve kutsal kişiler olarak bilinen, Hıristiyanlarca 7, Müslümanlarca 8 evliya olarak kabul edilen Yelmiha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Sazenuş, Debernuş ve Kefeştetayuş adındaki yedi genç ve köpekleri Kıtmir'e ait söylencenin çeşitli versiyonları vardır. Bazı değişikliklerle birlikte bunların hepsinde anlatılan ortak söylence şöyledir.
St. Paulus'un Hıristiyanlık kurallarını yaydığı tarihlerden uzun bir süre sonra, Arap kaynaklarında Takyanus olarak geçen (Diocletianus?) Roma İmparatoru Tarsus'a gelmiş ve çok tanrılı dönemde tek tanrıya inandıkları için bu gençleri huzuruna çağırarak, onlara Roma dinine bağlı kalmalarını, aksi taktirde kendilerini öldürteceğini söylemiştir. Tek tanrıya inançlarından vazgeçmek istemeyen bu gençler İmparator tarafından verilen birkaç günlük zamandan yararlanarak Tarsus yakınlarındaki bu mağaraya sığınmışlar ve orada mucizevi bir şekilde 300 yıl süren bir uykuya yatmışlardır. İçlerinden ilk uyanan Yemliha, yiyecek almak için kente gittiğinde, elindeki paranın çok eski ve anlattıklarının akla uygun olmadığı anlaşılınca, onunla beraber mağaraya giderler. Ancak mağarada yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey göremezler. Bu nedenle bu mağaraya Yedi Uyurlar Mağarası olarak da anılır.
Bu sonuç İslami versiyonda ise şöyledir: Mağaraya gelenler, içerde altı kişinin namaz kıldığını görürler. Yemliha dışarıdakileri bırakıp mağaraya girer ve ondan sonra yedisi de görünmez olurlar.
A.Akagündüz, Y.Baş, R.Tekin, O.Kaşıkçı'nın hazırladıkları bir akademik çalışmaya göre; yazarlar, bu söylenceyi Kuran'ın Kehf suresinin 9-26 ayetlerinin açıklamasıyla ele almışlardır. Ayrıca 34'ü Türk-İslam, 2'si batılı olmak üzere 36 kaynağın sonuçlarına göre yayınladıkları kitapta, bu söylencenin yeri, Tarsus'daki Eshab-ı Kehf olarak gösterilmektedir. T.A.Çağlar, bu konuya farklı bir bakış açısı ile yaklaşarak, olayın geçtiği söylenen yerdeki konik dağ yapısını bir dağ kültü, isimlerin ise "nuş ve yüş" şeklinde ekler almasının, İslami veya antik olmaktan çok Labarnaş veya Hattuşaş gibi Hitit, Luwi veya Que kökenli olabileceğini öne sürmektedir. Bu durumda yeri ve kime ait olduğu tartışmalı olan bu söylenceye dikkat edilmesi gereken farklı bir versiyon daha ortaya çıkmaktadır.
St. Paulus Kuyusu
St. Paulus MS 3 yılında Tarsus'ta doğmuş ve babasının mesleği olan çadır bezi dokumacılığı yapmıştır. Musevi Roma vatandaşı olan Aziz, ilk öğrenimini Tarsus'ta, yüksek öğrenimini Kudüs'te tamamlamış, daha sonra İsa'nın Havarisi olmuştur. Tarsus'da S.Paulus'un doğduğu ve yaşadığı ev olarak bilinen yapı kalıntısının ortasında bulunan kuyunun suyu, halk arasında şifalı olarak bilinir.
Bazı Hıristiyanlar, hacı olmak için Kudüs'e gitmeden önce Tarsus'a uğrayarak St. Paulus'un kuyusundan şifalı ve kutsal suyu içerler. Bu nedenle St. Paulus kuyusu, Hıristiyanlarca önemli bir ziyaret merkezidir.
Şahmeran Söylencesi
Bugün kentin merkezinde heykeli bulunan Şahmeran, yılan gövdeli, erkek başlı bir yaratık olarak bilinir. Efsaneye göre, Misis'de oturan ve yılanların kralı olarak kabul edilen Şahmeran, o zamanki Tarsus Kralı'nın kızına aşık olmuş. Güzel Prenses, Eski Hamam'da yıkanırken Şahmeran hamamın üstüne çıkıp kubbe deliğinden gizlice onun yıkanışını seyredermiş, bir defasında yine seyrederken hamamın içine düşmüş ve o zaman Prensesin koruyucuları Şahmeran'ın başını keserek onu öldürmüşler. Bugün hamamın iç duvarlarındaki kırmızı lekelerin, Şahmeran'ın vücudundan fışkıran kanlar olduğuna inanılmaktadır. Yine bir efsaneye göre, bu olaydan yılanların haberi yokmuş, haberleri olduğunda Tarsus'u ve yöresini basıp insanları öldüreceklermiş.
Saat Kulesi
Ulu Cami avlusunun kuzeybatısındadır. 1890 yılında Kaymakam Ziya Bey tarafından yaptırılmıştır.
Tarsus Kalesi
Tarihçe bölümünde anlatıldığı gibi Orta Çağ Arap yazarları ve Evliya Çelebi'nin anlattıkları 5 kapılı, iç ve dış surları olan kale, 1832 yılında Tarsus'u işgal eden Mısırlı İbrahim Paşa'nın burada inşa ettirdiği bazı yapılar için taşları sökülerek devşirilmiş, daha sonra da devam eden bu türlü devşirmeler sonucunda kale adeta yok edilmiştir.
Tarsus Şelalesi
Kentin 3 km kuzeyinde bulunan Tarsus Çayı üzerindedir. Çay buradan 3 ila 5 m'lik yüksekliklerden dökülerek şelaleyi oluşturur. Romalılar döneminde çay kentin ortasından geçmekte, şelalenin bulunduğu alan ise nekrapol (mezarlık) olarak kullanılmaktaydı.
Buradaki doğal konglomera yapısı, birçok yerde oyularak kaya mezarları haline getirilmişti. Ancak 6. Yüzyılda Bizans İmparatoru Justinianus zamanında akarsu yatağının değiştirilmesi ile mezarların bulunduğu alan su altında kalmıştır. Suların yaz aylarında azaldığı dönemlerde şelalenin altındaki mezarlar görülebilmektedir.
Tarsus Evleri
Eski Tarsus evlerinin olduğu sokaklara girdiğinizde; beton yığınlarından kurtularak, kendinizi birden tarihi yapıların içinde bulursunuz. Sokaklarında yürürken iki yanda yükselen evlerin zamana direnen soylu mimarileri sizi etkileyecek ve onları yaptıranların, yapan ustaların ve mimarların estetik kaygılarını görerek saygı duyacaksınız. Birden geçmişte kalan bir tarihin canlı belgelerin bırakıp güncele gelmek size zor gelebilir. Ama bilin ki o harikalar hep direnecek ve bize bu güzellikleri yaşatmaya devam edecekler; yeter ki biraz korumayı bilelim, onları yalnız bırakmayalım.
Tarsus'taki geleneksel yapılar, tümüyle yöredeki yapı malzemeleri ve ustalarla gerçekleştirilmiştir. Yöred bolca bulunan kireçtaşı ve Toroslar'daki ormanlardan ağaç bulma olanağı sonucu taş ve ağaca dayalı mimari gelişmiştir. Kesme taş duvarların halıları, döşeme ve çatı kirişlemeleri, hayatları taşıyan dikmeler, döşeme kaplamaları, dolaplar, kapılar, pencere doğramaları, kapakları, kafesler hep ahşaptan yapılmıştır. Ahşap işçiliği taşıyıcı sistemde kaba olarak kalmakla birlikte konsol, kapı, merdiven, pencere doğraması, sergen gibi ayrıntılarda ince bir işçilik göstermektedir. Üst kat döşemesini taşımak için birçok evin alt katında, avluya bakan bölümlerde ve depo mekanları içinde taş ayaklara veya devşirme sütunlara oturan kemerli düzenler oluşturulmuştur. Bezemeli kapılar ve strüktürel anlamı olan konsollarla birlikte bu ayrıntılar Tarsus'ta yüksek bir taş işçiliğinin geliştiğinin kanıtıdır. Sıcak havanın etkisini azaltmak için, bitişik düzendeki dar sokaklar, sık sık meydanlara açılarak kente ferahlık sağlar. Konutların çoğu 19. Yüzyıla aittir. Bir bölümü 20. Yüzyıl başında yapılmıştır. 19. Yüzyılda tarıma dayalı olarak gelişen üretim ve ticaret, özellikle ekonomik açıdan kenti zenginleştirmiş ve geliştirmiştir. Bu varsıllık, Tarsus evlerine dikkat çekici bir biçimde her yönüyle yansımıştır. Kentsel sit alanında mevcut konutlar üç tip altında toplanabilir. Tek veya iki katlı taş evler, ahşap-taş karışımı iki veya üç katlı evler, tümüyle taş olan tek veya iki katlı evler.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.