Osmanlı Devletinde sadrâzamların bir konu hakkında pâdişâha bilgi vermek ve nasıl davranacağı husûsunda ondan emir almak için yazdığı kısa yazı. Arapça bir kelime olan telhis uzun yazıyı kısaltmak, özetlemek mânâsına gelir. Sadrâzamlar başkalarına âit yazıları veya pâdişâha arz edilecek hususları hülâsa olarak bildirdikleri için bu tâbir kullanılmıştır. Sadrâzam telhis olarak yazdığı takririnde hâdiseyi bildirir, kendi düşüncelerini arz eder ve pâdişâhın bu husûsa dâir fikrini sorardı. Eğer arz edilen husus mühim olup, Sadrâzam dîvânında görüşülmüşse müzâkere netîcesi telhiste bildirilirdi.
Telhisleri Paşakapısı’ndaki Telhisî adı verilen memur saraya götürüp, Kapı ağasına teslim ederdi. Onlar da pâdişâha takdim ederlerdi. Pâdişâh, kâğıdın üst tarafına “mûcibince amel eyleyesin, olur, olmaz vs.” gibi cevap verir ve bâzan da “mânzûrum olmuştur” diyerek okuduğunu beyan ederdi. Pâdişâhla saray arasında bu muharrerât (yazılı kâğıtlar)ın gidip gelmesi Telhisçi vesâire gibi memurlar uzantısıyla olurdu. Sadrâzamların takdim ettikleri muharrerâtı Telhisî denilen sadrâzam telhisçisi saraya götürüp kapı ağası vâsıtasıyla takdim ederdi.
On dokuzuncu yüzyılda telhis mâbeyn başkâtibine hitâben yazılmaya başladı. Bu defâ pâdişâhın verdiği cevâbı, mâbeyn başkâtibi kâğıdın alt tarafına yazardı. Serdâr-ı ekremler tarafından cepheden gönderilen telhisler mühürlü olarak pâdişâha arz edilmek üzere Rikâb-ı hümâyun kaymakamına gönderilirdi. Alınan cevap mühürlü olarak serdâr-ı ekreme yollanırdı.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.