Temizlik - Bilgiler
15/11/2013 2:00
Alm. Sauberkeit, Reinlichkeit (f), Fr. Propreté, pureté (f), İng. Cleanliness; pureness; purity. Pisliklerden arınmak. Kalpte bulunan kötü düşüncelerden kurtulmak ve kötü huyları terk etmek. Bedene ve rûha zarar veren, onların rahat ve huzurlarını bozan pisliklerden, kötülüklerden uzaklaşmak.

Beden ve ruh sağlığının temel şartı temizliktir. İnsanın yiyip içtiği gıdâların, giydiği elbiselerinin, kullandığı eşyâlarının, içinde oturduğu evinin ve çevresinin pisliklerden temizlenmesi, sağlıklı bir hayat için şarttır.

Ayrıca insanın, Allahü teâlâya karşı olan ibâdet görevlerini yerine getirmekte de temizliğe riâyet edilmesi gerekmektedir. Meselâ, namaz kılmak için önce abdest almak gerekir. El, yüz, kollar ve ayaklar yıkanır. Cünüplük, hayız ve nifas hallerinden kurtulmak için gusül etmek, bütün bedeni yıkamak şarttır (Bkz. Abdest, Gusül, Hayız ve Nifas). Abdest ve gusül için su bulunmadığı zamanlarda bu temizlik, toprakla teyemmüm ederek de yapılabilir (Bkz. Teyemmüm). Beden ve çevre temizliğinin yanında, insanın huzûru ve saâdeti için kalp temizliği de şarttır. Rûhun zindeliği ve sağlığı için kalpteki bütün kötü düşünceleri dışarı atmak ve her türlü kötü huylardan uzaklaşmak lâzımdır.

Temiz insanın tabiatı zinde, vücudu sağlamdır. Hergün bayağı, pis işlerle uğraşan insan, çok kere kirlenir, pislenir. Bunlardan temizlenmesi gerekir. Çünkü kirlilik, pislik çeşitli hastalıklara sebep olduğu gibi, insanların rahatını, huzûrunu da kaçırır. Öyle haller vardır ki, insanın pislenmemesi, kirlenmemesi mümkün değildir. Yediklerinin, içtiklerinin hazminden sonra helâya gitmeye ihtiyaç duyması ve bu sebeple bedeninin kirlenmesinden insan kurtulamaz. Bu kirlilikten temizlenmek, bir ihtiyaçtır. İnsanın yaratılışında var olup, nefsinin arzularından olan şehvet duygularının tatminden sonra, fikrinde ve beyninde yorgunluk, bedeninde elektrikî birikim ortaya çıkar. Bunlar ancak gusülle, bütün bedeni yıkamakla, temizlenerek giderilir. Boy abdestiyle yapılan bu temizlik, insanın üzerine çöken ağırlığı, sıkıntıyı, birikimi giderir. Hem bedenin dışında meydana gelen pislikten ve hem de rûhî kirlilikten temizlenmek gerekir. Yıkanmak, temiz elbise giymek, mümkünse hafif ve güzel kokular sürünmek, insanı rûhî sıkıntılardan kurtarır. Böylece huzursuzluk yerine, ferahlık, genişlik ve gönül rahatlığı hâsıl olur. Bunlar, birer alışkanlık, gösteriş değil, bilâkis rûhun ihtiyaçlarıdır. Bütün bu işler gösteriyor ki, pisliklerden, kirliliklerden temizlenmek, sağlık için çok faydalıdır. Temizlik, herkesin sevdiği ve rahat, huzur duyduğu bir iştir. Bunu ancak, aklı noksan olanlar yâhut da hayvânî duygularına yenilen, tembelliği ve pisliği huy edinenler sevmeyebilir. Hattâ temiz insanlar, birbirini daha çok sevmektedirler. Bedenin, vücûdun temizlenmesi, yavaş yavaş mânevî kirlerin de temizlenmesine yol açar. Mânevî pisliklerden temizlenince de, insandaki hayvânî duygular zayıflar ve böylece rûhun arzu ettiği, hoşlandığı değerler, güzel huylar ortaya çıkar. İnsan, meleklik sıfatlarına bürünmüş, şeytânî duygulardan kurtulup, güzel sıfatlarla bezenmiş olur. Bu güzellikleri, insanın saâdetine, mutluluğuna sebeptir, vâsıtadır. Temizlik iki çeşittir:

1. Beden ve çevre temizliği

Vücudun her tarafı ve oturup kalkılan çevrenin temiz tutulması, insan sağlığı için çok önemlidir. Yiyeceklerin, içeceklerin, kullanılacak eşyâların temiz olması, bedeni ve rûhu besler. Çevre temizliği, disiplin ve düzeni sağlar. Hastalığa sebep olan mikropların çoğalmasını önler.

Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde çeşitli yerlerde meâlen; “Temiz olanları severim.” buyuruyor. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem de buyurdular ki: “Temizlik îmândandır.”; “Temizlik îmânın yarısıdır.” ve “Namazın anahtarı temizliktir.” Bunun için Müslümanlar, câmilere, evlere ayakkabıyla girmez. Halılar, döşemeler, tozsuz, temiz olur. Her Müslümanın evinde, hamamı vardır. Her hafta Cumâ günü banyo yaparak bedenini temizler. Kendileri, çamaşırları, yemekleri hep temiz olur. Onun için mikrop ve hastalık bulunmaz. Müslümanlar, uzayan tırnaklarını keserler, koltuk altlarını ve kasıklarını temizler, saçlarını ve bıyıklarını traş ederek temiz tutarlar. Yemekten önce ve sonra ellerini, ağızlarını yıkarlar. Bunlar dînimizin emirleridir.

Ortaçağda Avrupalılar, hamamı ve yıkanmayı Müslümanlardan öğrenmişlerdir. Fransızların dünyâya övündükleri Versay Sarayında bir hamam yoktur. (L’Eau Potâble) İçme Suyu adlı bir Fransız eserinde diyor ki:

“Ortaçağda, Paris’te oturan bir Fransız, sabahleyin kalktığı zaman, evinde bir abdesthâne, helâ olmadığı için, oturağa yaptığı pislikle içme suyu şişesini berâber Sen Nehrine götürür. O nehirden evvelâ içmek için su alır, sonra pisliğini nehre dökerdi.”

Bunun yanında Kânûnî Sultan Süleyman Han zamânında İstanbul’a gelen bir Alman râhibi, tahminen 1560 târihinde yazdığı bir eserde:

“Buradaki temizliğe hayran oldum. Burada herkes günde beş defâ yıkanır. Bütün dükkânlar tertemizdir. Sokaklarda pislik yoktur. Satıcıların elbiseleri üzerinde ufak bir leke bile bulunmaz. Ayrıca hamam ismini verdikleri ve içinde sıcak su bulunan binâlar vardır ki, buraya gelenler bütün vücutlarını yıkarlar. Halbuki bizde insanlar pistir, yıkanmasını bilmezler.” demektedir. Avrupa’da yıkanmak, ancak asırlar sonra öğrenilmiştir.

Bugün Müslüman ismini taşıyan bâzı memleketlerde, dîne bağlılık azaldığı, îmân bilgileri bozulduğu gibi, temizliğe de riâyet olunmamaktadır. Fakat bunda kabahat, dînimizde değil, İslâm dîninin esâsının temizlik olduğunu unutan kimselerdedir. Fakirlik, pislik için bir mâzeret teşkil etmez. Bir insanın yere tükürmesinin, ortalığa pislik saçmasının para ile hiçbir ilgisi yoktur. Böyle pislik yapanlar, Allahü teâlânın temizlik emrini unutanlardır. Her Müslüman dînini iyi öğrense ve dinde sâdık olsa, bu pislik hemen ortadan kalkar. O zaman başka milletler, Müslüman memleketleri ziyâret ettiklerinde, tıpkı ortaçağdaki Müslümanlarda olduğu gibi, temizliğine hayran kalırlar.

Beden temizliği, sıhhati, sağlığı korur. Bundan dolayı Müslümanlar, bir zehir olan içkiyi kullanmaz. Çeşitli zararları tehlikeleri dolayısıyle yasak edilen domuz etini yemez. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, tıp bilgisini çeşitli şekillerde övmüştür. Meselâ; “İlim ikidir; beden bilgisi, din bilgisi.” Yâni ilimler içinde, en lüzumlusu, rûhu koruyan din bilgisi ve bedeni koruyan sağlık bilgisidir, diyerek herşeyden önce, rûhun ve bedenin zindeliğine çalışmak lâzım geldiğini emir buyurdu. Dînimiz, beden bilgisini, din bilgisinden önce öğrenmeyi emrediyor. Çünkü bütün iyilikler, bedenin sağlam olmasıyla yapılabilir.

Bugün, bütün üniversitelerde okutuluyor ki, doktorluk iki kısımdır: Biri hijyen, sıhhati korumak, ikincisi terapi, hastaları iyi etmektir. Bunlardan birincisi önce gelmektedir. İnsanları hastalıklardan korumak, sağlam kalmayı sağlamak, tıbbın birinci vazîfesidir. Hasta insan, iyi edilse de, çok kere, ârızalı, çürük kalır. İşte İslâmiyet, tabâbetin birinci vazîfesini, hijyeni garanti etmiştir. Mevâhib-i Ledünniyye kitabının ikinci kısmında, Kur’ân-ı kerîmin tıbbın iki kısmını da teşvik buyurduğu, âyet-i kerîmeler gösterilerek ispat edilmektedir.

Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Rum İmparatoru Heraklius ile mektuplaşırlardı. Bir defâ, Heraklius birçok hediye göndermişti. Bu hediyelerden biri de, bir doktordu. Doktor gelince dedi ki:

“Efendim! İmparator hazretleri beni, size hizmet için gönderdi. Hastalarınıza bedâva bakacağım!”

Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), kabul buyurdu. Emreyledi. Bir ev verdiler. Hergün nefis yiyecek, içecek götürdüler. Günler, aylar geçti. Hiç bir Müslüman, doktora gelmedi. Doktor, utanıp gelerek:

“Efendim! Buraya, size hizmet etmeye geldim. Bugüne kadar, bir hasta gelmedi. Boş oturdum, yeyip içtim, rahat ettim. Artık gideyim.” diye izin isteyince, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem;

“Sen bilirsin. Eğer daha kalırsan, misâfire hizmet etmek, ona ikrâm etmek, Müslümanların vazîfesidir. Gidersen de uğurlar olsun. Yalnız şunu bil ki, burada senelerce kalsan, sana kimse gelmez. Çünkü Eshâbım hasta olmaz! İslâm dîni, hasta olmamak yolunu göstermiştir. Eshâbım temizliğe çok dikkat eder. Acıkmadıkça birşey yemez ve sofradan, doymadan önce kalkar.” buyurdular.

Bunu demekle, Müslüman hiç hasta olmaz demek istenmiyor. Fakat sıhhatine ve temizliğe îtinâ eden bir Müslüman uzun zaman sağlam kalır. Kolay kolay hasta olmaz. Ölüm haktır. Hiç bir kimse ölümden kurtulamaz ve herhangi bir hastalık sonucu ölecektir. “Ecel geldi cihâna, baş ağrısı bahâne!” sözü, Müslümanlar arasında meşhur olmuştur. Fakat, o vakte kadar sıhhatini koruyabilmesi, ancak Müslümanlıkta emredilen hususlara ve temizliğe riâyet sâyesinde olur.

2. Ruh temizliği

Beden temizliği yanında ruh temizliği de şarttır. Rûhun temizliği, kalbin ahlâk, fazîlet, adâlet ve her türlü insanlık meziyetleriyle dolu olmasına bağlıdır. İnsanın, dostuna da, düşmanına da iyilik, cömertlik yapabilmesi, adâletten ayrılmaması dînimizin emridir. Her bakımdan güzel ahlâk sâhibi olmak gerekmektedir. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem;

“İyi huyları tamamlamak, iyi ahlâkı dünyâya yaymak için gönderildim.” ve “Îmânı yüksek olanınız, ahlâkı güzel olanınızdır.” buyurdu. Îmân bile, ahlâkla ölçülmektedir.

Müslüman, ahlâkı ve fazîleti yüksek olan kimsedir. Çünkü İslâm dîni, baştan başa ahlâk ve fazîlettir. İslâm dîninin, dostlara ve düşmanlara karşı yapılmasını emrettiği iyilik, adâlet, cömertlik, akılları şaşırtacak derecede yüksektir. İslâm târihindeki hâdiseler, bunu düşmanlara, pek iyi göstermiştir. Sayılamayacak kadar çok târihî vesîkalar mevcuttur. Bu vesîkalardan biri şudur: Bursa müzesi arşivinde, iki yüz sene öncesine âit bir mahkeme kaydında diyor ki:

“Altıparmak’taki Yahûdî Mahallesi yanında bir arsaya Müslümanlar câmi yapıyor. Yahûdîler, arsa bizimdir, yapamazsınız dediklerinde, iş mahkemeye düşüyor. Arsanın Yahûdîlere âit olduğu anlaşılarak, mahkeme câminin yıkılmasına, arsanın Yahûdîlere verilmesine karar veriyor ve hüküm yerine getiriliyor. Bu misâl, İslâm adâletinin din farkı gözeltilmeden herkese tatbik edildiğini gösteren binlerce hâdiseden sâdece bir tânesidir.

Bir Müslümanın rûhunun temizliği esastır. Yalan söyleyen, hilekârlık yapan, insanları aldatan, zulmeden, haksızlık yapan, dindaşlarına yardım etmeyen, azâmet satan, yalnız kendi çıkarını düşünen bir kimse, ne kadar ibâdet ederse etsin, hakîkî Müslüman sayılmaz. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı kerîmde Mâ’ûn sûresi 1-3. âyet-i kerîmesin de meâlen;

“Dîni inkâr edenleri gördün mü' Öksüzü inciten, yoksulu doyurmaya yanaşmayan kimse, işte odur.” buyurmaktadır.

Bu gibi kimselerin ibâdeti kabul olunmaz. İslâm dîninde yasaklardan sakınmak, emirleri yapmaktan daha önce gelmektedir. Hakîkî bir Müslüman her şeyden önce, tam ve mükemmel bir insandır. Güler yüzlü, tatlı dilli, doğru sözlüdür. Kızmak nedir bilmez. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Kendisine yumuşaklık verilen kimseye dünyâ ve âhiret iyilikleri verilmiştir.” (Bkz. Müslüman)

Güzel ahlâkı, iyi huyları bildiren hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

İnsanlara merhamet etmeyene, Allah merhamet etmez.

Zulme mâni olarak, zâlime de mazluma da yardım ediniz!

Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulüm etmez. Onun yardımına koşar. Onu küçük ve kendinden aşağı görmez. Onun kanına, malına, ırzına, nâmusuna zarar vermesi haramdır.

Allah’a yemin ederim ki, bir kimse kendisine yapılmasını sevdiğini, din kardeşi için de sevmedikçe îmânı tamam olmaz.

Kötülüğünden komşusu emin olmayanın, Allah’a yemîn ederim ki, îmânı yoktur.

Kalbinde merhameti olmayanın îmânı yoktur.

İnsanlara merhamet edene, Allah merhamet eder.

Küçüklerimize acımayan ve büyüklerimize saygılı olmayan, bizden değildir. Kâfirler de buna dâhildir.

İhtiyarlara saygı gösteren ve yardım eden, ihtiyarlayınca, Allah ona da yardımcılar nasip eder.

Dînimizde, beden ve ruh temizliğinin önemi, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerde geniş olarak açıklanmaktadır. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:

Orada günahlardan ve pislikten temizlenmeyi seven kişiler vardı. Allah da çok temizlenenleri sever. (Tövbe sûresi: 108)

Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helâl olan şeyleri yiyin! (Bakara sûresi: 172)

Allah çok tövbe edenleri ve pisliklerden temizlenenleri sever. (Bakara sûresi: 222)

Ey îmân edenler! Namaz kılacağınız zaman yüzünüzü, dirseklerle berâber kollarınızı yıkayın, başınızı mesh edin ve topuklarınıza kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz boy abdesti alın, gusül edin. Allah size bir güçlük dilemez. Fakat sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nîmetini tamamlamak ister. Tâ ki, şükür edesiniz. (Mâide sûresi: 6)

Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki:

On güzel şey peygamberlerin sünnetidir: Bıyığı kısaltmak, sakalı uzatmak, misvak kullanmak, ağzı ve burnu yıkamak, tırnak kesmek, koltuk altını temizlemek, kasıkları temizlemek, su ile istincâ etmek (ihtiyacı giderdikten sonra yıkamak, tahâretlenmek).

Cumâ günü tırnağını kesen kimse, bir hafta belâlardan emin olur.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu