Alm. Artillerie (f) und Artilleriedienst (m), Fr. Artillerie (f), İng. Artillery and gunnery. Gülle veya şarapnel atan bir silâh. Topçuluk 2000 yılı aşan devamlı bir gelişim târihine sâhiptir. Barutun keşfinden önce; topçuluk, ağır taşları ve tutuşabilen malzemeyi fırlatan basit mekanik düzenlerden meydana geliyordu. Kullanılan malzemenin atım gücü; kıl veya sinirden yapılan halatlarla elde ediliyordu. Bu gibi silâhlara, genel olarak, mancınık deniliyordu. Modern sahra topları gibi, mancınık da güllelerini alçak bir yolla düşmana atardı.
Kullanılan diğer bir silâh da katapult idi. Katapult, zamânımızın obüsü veya havanı gibi, düşman mevzilerinin arka kısımlarını dövmek veya düşman savunmasını kırmak için, dik mermi yolu ile 30 kg’lık taşı 540 metreye fırlatırdı. Barutun keşfi ve bunun ateşli silâhlarda kullanılmaya başlanmasıyle ateşli silâhlar büyük bir gelişme göstermişlerdir. Kullanılan ilk ateşli silâh toptur.
1232 yılında Moğolların Piyenking’i kuşatması sırasında Çinliler tarafından top ve roketin iptidâî şeklinin kullanıldığı bilinmektedir.
Müslümanlar Endülüs’ü fethettikleri zaman İspanyol orduları az zamanda imhâ olunmuş, kalanları da tamâmen korkmuş, sersemlemiş bir hâlde dağılmışlardı. Komutanları bu kadar derin korkunun ve perişânlık içinde firârın sebebini askerlerine sormuş:
“Bizi tâkip edenler bildiğimiz âdi adamlar değildir. Her birisi hakkıyle birer sihirbazdır. Her nerede isterlerse açık havada gök gürletiyorlar, şimşek çaktırıyorlar. Diledikleri yerlere tehlike salıyor, yıldırımlar düşürüyorlar. Böyle müthiş insanlardan mürekkep bir orduya karşı koymak kimin kârıdır.” cevabını almıştır.
Osmanlılarda top: Küçük bir uç beyliğinden üç kıtaya hâkim büyük bir cihan devleti kuran Osmanlılar fütühâtlarında topu büyük bir ustalıkla yaptılar ve kullandılar. İlk olarak Sultan Birinci Murâd Han (1359-1389) zamânındaki Kosova Meydan Savaşında top kullanıldı. Sultan Bâyezîd Han (1389-1402), Niğbolu’yu kuşattığı zaman ordusunda top bulunuyordu. Sultan İkinci Murâd Han (1421-1451) zamânında Semendire ve Mora yarımadasındaki Germehisarı kuşatmalarında toptan faydalanılmıştı. 1423’te Osmanlılar elinde bulunan Antalya Kalesini kuşatan Karamanlılara karşı top ilk defâ kale müdâfaasında kullanılmış ve Karamanoğlu İkinci Mehmed Bey, bir gülle isâbetiyle ölmüştür. Fâtih Sultan Mehmed Han (1451-1481), devrin en modern toplarının balistik hesaplarını yapmış; istediği vasıfta toplar döktürerek topçuluğa büyük hizmetler getirmiştir. Fâtih Sultan Mehmed Hanın Novoberda Kuşatmasında, havan topunu kullandığını târihî kaynaklar kaydederler.
İstanbul’un fethinden önce toplar, harp meydanı yakınında veya başka bir yerde dökülüp harp alanına getirilirdi. Fetihten hemen sonra Fâtih Sultan Mehmed Han (1451-1481), bir top dökümyeri tesis etti. Galata surlarının dışında bugün de Tophâne olarak isimlendirilen mevkide inşâ edilen bu îmâlâthâne, Sultan İkinci Bâyezîd Han (1481-1512) zamânında büyük bir yangın geçirdi. Kânûnî Sultan Süleymân Han (1520-1566) devrinde, genişletme çabaları sonucunda top döküm binâlarının yanısıra topçular kışlası ve tâlim yerleri yapıldı. Tophâne bu görünümünü Sultan Birinci Mahmûd Han (1730-1754) devrine kadar muhâfaza etmiş ve 18. yüzyıl ortasında, Topçubaşı Mustafa Ağanın yaptığı plân üzerine yeniden inşâ edilen top döküm binâsı çok beğenilmiştir. Fakat külliyenin gerçek genişletilme çabaları, Sultan Üçüncü Selim Han (1789-1807) devrinde olmuş, yeni ek top döküm ocakları inşâ edilmiştir. Sultan İkinci Mahmûd Hanın (1808-1839) tahtta olduğu dönemde yeniden yanan ve tâmir gören Tophâne, dünyâda hâlen mevcut olan en eski top döküm yerlerinden biri olma özelliğine sâhiptir.
Osmanlı ordularında muhtelif zamanlarda çeşitli isim ve cinslerde toplar dökülmüştür. İstanbul’un fethi sırasında Şayka, Prankı, Havan adı verilen havanlar; 16. yüzyılda yapılan toplardan Bacalaşka, Zarbazen, Havan, Şayka, Prankı en dikkat çekenlerdir. On yedinci yüzyıl ortalarına kadar da Zarbazen, Miyane Zarbazen, Şahi Zarbazen, Çakaloz, Prankı, Bedolçka, Morten, Ejderhan, Kolonborna, Miyane, Balyemez ve Havan topları kullanılmıştı. Bu topların herbirinin gülleleri başka başka olduğu gibi, değişik türleri de vardı.
Ordu sefere giderken toplar üçe bölünürdü. Bir bölümü biribirine zincirle bağlı olarak yeniçerilerin önünde, diğer iki bölümse bir hilâl şeklinde ilerleyen ordunun iki kanadında bulunurdu. Kale kuşatmalarında kullanılanlarsa lüzumunda getirilmek için geride bekletilirdi. Top arabalarının ulaşmasına imkân olmayan yerlerdeyse develerle döküm malzemesi götürülerek ihtiyaç duyulan yerde top dökülürdü. Ayrıca kuşatmalarda elde mevcut olan toplar yetmezse yerinde daha büyük çaplı toplar dökülürdü. İstanbul ve Belgrad kuşatmalarında böyle hareket edilerek daha büyük çaplı toplar dökülmüştür.
Osmanlılarda top, döküm ocakları adı verilen yerlerde yapılırdı. Bu işlemin yapıldığı binâlar yüksek duvarlı, kubbeli ve fazla miktarda bacaya sâhip mekânlardı. Ayrıca top dökümü için zemine açılmış büyük çukurlar, erimiş mâdenin taşınması için kullanılan künkler ve döküm esnâsında çıkabilecek yangın tehlikesine karşı su sarnıçlarıyla teşkilâtlandırılırdı.
Bir topun dökümünde esas olan unsur kalıptır. Özel bileşimli çamurun içine keten ve kenevir lifleri gibi dayanıklı malzemeler katılarak yapılan ana maddeye top biçimi verilirdi.
Büyük kalıbın içine yerleştirilen aynı maddeden yapılan ikinci bir kalıp daha bulunurdu. Böylece iki kalıp arasında kalan boşluk, eritilmiş maddenin (demir veya bronz) doldurulduğu esas top gövdesinin meydana gelmesine yarardı. Sıkıca sarılmış olan kalıplar belirli bir müddet sonra açılır ve kalıp içinden çıkan mâdeni top üzerindeki pürüzler giderildikten sonra kullanılmak üzere hazırlanırdı. Osmanlılarda top dökümü ehemmiyet verilen ve kendine has merâsim ile gerçekleştirilen önemli bir olaydır. Başta sadrâzam olmak üzere, şeyhülislâm ve önemli devlet adamları top dökümünün yapılacağı top kârhanesine gelirlerdi. Okunan duâları ve kurban merâsimini tâkiben, top dökümü için kullanılacak eritilmiş alaşım içine altın liralar atılırdı. Böylece tunç alaşımına altın karıştırmakla namlu yapısını kuvvetlendirirlerdi.
On sekizinci yüzyıl başlarında top kundakları demir tabanlı tekerlere yerleştirilmeye başlandı. 1706’da sandıklı toplar yapıldı. Osmanlı toplarının karşısında durmanın zorluğunu anlayan Avrupalılar, bundan kurtulmanın çârelerini aramaya başladılar. Bu yüzden Avrupa’da hafif sahra topçuluğuna önem verilmeye başlandı. Prusya kralı Friedrick bu sistemin öncülüğünü yaparak geliştirdi. 1759’da bir süvâri bataryası teşkil etti.
1850 yılından îtibâren namlulara yiv ve set açıldı. Topların menzili 3000 m’ye kadar çıktı. Prusya’da top îmâlinde çelik kullanılmaya ve namluların gerisi kesilerek kama tatbikine başlandı.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru topların çapları santimetre ve milimetre olarak tasnif edildi. Toplara geri tepmeyi frenleyen ve yerine getiren tarzda bir geri tepme düzeni yapıldı. Namluların yana dönüş tertibatları ve nişangâhlara nişan âletleri takılmaya başlandı. Topların kullanımında ateş hızını arttıran gelişme, ilk defâ 1868 yılında Türk bilgin Süreyya Emin Bey tarafından bulunmuş ve bundan sonra toplar üstün kâbiliyetleriyle muhârebe meydanlarının hâkimi durumuna geçmiştir. Toplara tatbik edilen bu buluş âdi ateşli durumdan seri çabuk devresine geçişi sağlamıştır. Bu top zamânımıza göre yüz seneden fazla bir zaman önce ilk defâ ileri bir görüş ve anlayışla yapılmış, geleceğin üstün kâbiliyetli topçusunun doğmasına ışık tutmuş iftihar edilecek bir Türk eseridir.
Bu topa âit müze kayıtlarındaki bilgiler:
Çap 8 cm
Boy 192 cm
Cidar kalınlığı 3 cm
Namlu 12 setlidir. Yandan
Dingil genişliği 175 cm
Tekerlek yüksekliği 150 cm
1906 yılından îtibâren Almanlar Krup fabrikasında değişik büyüklükte ve çapta obüsler yaptılar. Bu târihten îtibâren Fransız ve Almanlar top yarışına girdiler. 1914’te Almanların yaptıkları toplar modern bir harbin ihtiyaçlarına cevap verecek durumdaydı.
Birinci Dünyâ Harbinin başlangıcında hafif top olarak Fransız topları, ağır top olarak Alman topları üstünlük göstermekteydi.
30 Mayıs 1916 yılında müşterek bir programla Şnayder fabrikalarında toplar tâdil edilerek yeni toplar yapıldı. Nakil ve çekilme düzenleri de yenilendi. Toplar; Koşulu veya Yüklü Toplar, Traktör veya Otomobillerle Çekilen Top, Tırtıllı Top, Demiryolu Topu, Uçaksavar Topu gibi gruplara ayrıldılar.
1919-1939 yılları arasında daha ziyâde topçuda hareket kâbiliyetinin geliştirilmesine çalışıldı. Bu sebeple muhtelif çeşit motorlu topçu meydana getirildi. İkinci Dünyâ Harbinden îtibâren toplar ön plâna geçti. Çeşitli çap ve cinsteki topların menzilleri ve nişan kontrol âletleri daha modern hâle getirildi. Bugünkü topların artık çalışma sistemleri bilgisayarla donatılmış olup, bilhassa Kundağı Motorlu Toplar 2000 yıllarını da kapsayacak şekilde modernize edilmiştir. Bugünkü toplarda gelişme, ayrıca atış kontrol âletleri, mühimmat ve hedef tespit sistemleri üzerinde olmaktadır. Zamânımızın en modern topları 105 mm’lik M108, 155 mm’lik M109 ve 203 mm’lik M110 Kundağı Motorlu Obüsler, 175 mm’lik M107 Kundağı Motorlu Toplarla 155 mm’lik M198 Çekili Obüslerdir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.