Klâsik Türk Müziği'nin kökeni Orta Doğu'dur. Eski Mezopotamya ve Eski Mısır kabartmalarında ut, ney, bağlama ya da tambur benzeri müzik aletleri resimlerine rastlanır. İslâm Müziği diye bilinen bu müziğe Türklerden önce Araplar ve Yunanlılar katkıda bulunmuştur.
Osmanlı Devleti 13. yüzyılın sonunda kurulmasına karşın, müzikte varlık göstermeye başlaması 16. hatta 17. yüzyıldadır. II. Murat yeni makamlar, çalgılar bulan bestecileri teşvik etmiştir; ancak Bizans müziğinin de etkisine girildiğinden Osmanlı üslübu hemen gelişememiştir.
Osmanlı tarihinin 1718-1730 arasındaki dönemi "Lâle Devri" olarak anılır. Osmanlı sarayında müzik önemini hep korumuş olmasına karşın, Lâle Devrinde, müzik birinci plâna çıkmıştır. Eski bestelerde görülen koyu hüzün yavaş yavaş yerini daha şen ve şuh bir usluba bırakmıştır. III. Selim ve II. Mahmut dönemi Türk Müziği'nin Altın Çağı diye anılır. Çünkü başta III. Selim ve Türk Musikisi'nin son büyük üstadı İsmail Dede Efendi olmak üzere, Sadullah Ağa, Şakir Ağa, Hafız Mehmet Efendi gibi büyük besteci ve nota mucidi kuramcılar bu dönemde yaşamış ya da yetişmişlerdir. 19. yüzyılda ünlü olmuş Zekâi Dede Efendi, Hacı Arif Bey, Şevki Bey ve Muallim İsmail Hakkı Bey gibi besteciler de Altın Çağdan yetişmeydiler.
Yirminci yüzyılın en büyük şarkı bestecileri Lemi Atlı, Selâhattin Pınar ve tambur, kemençe, lavta ve viyolonsel virtüözü olan, en parlak peşrev ve saz semailerini besteleyen Tamburi Cemil Beydir.
Türk Müziği çalgıları kanun, tambur ve utta görülen küçük değişiklikler dışında, yüz yıllar boyu değişmemişlerdir. Yaylı çalgılar olarak; rebap, keman, viyolonsel ve kontrbas; mızraplı çalgılar olarak: ut, kanun, tambur ve santur; üflemeli çalgılar olarak; ney, musikâr, girift, zurna ve klârnet; vurmalı çalgılar olarak def, daire ve çeng kullanılmıştır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.