Allahü teâlânın gönderdiği bir peygambere inananların hepsi. Bir kavme, peygamber gönderilince, o kavim onun ümmeti olur. Îmân edenlerine “Ümmet-i icâbet”, îmân etmeyenlere de “Ümmet-i dâvet” denir.
Allahü teâlâ insanları ebedî saâdete götürmek için, doğru yolu göstermiştir. Bu yola din denir. Hak dinler her asırda bir peygamberle bildirilmiştir. O asırda kendilerine peygamber gönderilmiş ve din tebliğ edilmiş insanlar, o peygamberin ümmeti olmuşlardır. Bundan dolayı Âdem aleyhisselâmın ümmeti, Nûh aleyhisselâmın ümmeti, İbrâhim aleyhisselâmın ümmeti, Mûsâ aleyhisselâmın ümmeti ve Îsâ aleyhisselâmın ümmeti denmiştir.
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm ise bütün insan ve cinlere peygamber olarak gönderilmiştir. Bütün insanlar ve cinler O’nun ümmeti olmuşlardır. Îmân edip, mümin ve Müslüman olanlara, Ümmet-i icâbet denir. Çünkü İslâmı kabul ve çağrıya icâbet etmişlerdir. Îmân etmeyip, kâfir olanlara da Ümmet-i dâvet denir. Onlar İslâma dâvet olunup, icâbet (kabul) etmediler. Dâvet hâlinde kaldılar. Ne kadar Yahûdî, Hıristiyan, putperest ve inançsız varsa, hepsi Ümmet-i Muhammed’den olup, dâvette kaldılar, îmân etmediler. Onlara Ümmet-i dâvet denir. Cinlerin de müminleri Ümmet-i icâbet, kâfirleri Ümmet-i dâvettir.
Zamânımızda insanların çoğu, Hıristiyanları Îsâ aleyhisselâmın ümmeti, Yahûdîleri de Mûsâ aleyhisselâmın ümmeti zannediyorlar. Böyle sanmak, Muhammed aleyhisselâmın bütün insanlara ve cinlere peygamber olduğunu kabul etmemektir. Ancak bu sözler, o milletlere lakap gibi olup, hakîkî mânâda değildir. O peygamberler aleyhimüsselâm zamânında onların ümmetleri olduklarını ifâde eder.
Bütün peygamberler, hep aynı îmânı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere îmân etmeği istemişlerdir. Fakat, beden ve kalple yapılacak ibâdet ve işleriyse ayrı ayrı olmuştur.
Bütün peygamberler dünyâ ve âhiret saâdeti için Allahü teâlânın emir ve yasaklarını ümmetlerine tatlı dil ve yumuşaklık ile bıkıp usanmadan anlatmışlardır. Ümmetlerinin sıkıntı ve eziyetlerine katlanmışlar onların helâk olmaları için bedduâ etmemişlerdir.
Ümmet-i Muhammed’in üstünlüğü: Allahü teâlâ, bütün isimlerinin ve sıfatlarının kemâllerini, üstünlüklerini, en sevgili kulu ve resûlü olan Muhammed aleyhisselâmda toplamıştır. Bütün bu üstünlükler, kula yakışacak şekilde O’nda görünmektedir. O’na indirilmiş olan kitap, yâni Kur’ân-ı kerîm, bütün peygamberlere aleyhimüsselâm indirilmiş olan kitapların hepsinin hulâsasıdır. Hepsinde bildirilmiş olanlar, bunda da vardır. Bu büyük peygambere aleyhissalâtü vesselâm verilmiş olan din de, geçmiş dinlerin hepsinin süzülmüş kaymağı gibidir. Hak olan, doğru olan bu dînin bildirdiği her iş, geçmiş dinlerde bildirilen amellerden, işlerden seçilmiş, alınmıştır. Ayrıca meleklerin işlerinden de seçilmiş alınmış bulunmaktadır. Meselâ, meleklerden bir kısmına rükû etmek emr olunmuştur. Bir çoklarına secde etmek, başka meleklere de kıyâm yâni ayakta ibâdet etmeleri emr edilmiştir. Bunun gibi, geçmiş ümetlerden bâzısına yalnız sabah namazı emr edilmişti. Başkalarına başka vaktlerin namazı emr olunmuştu. Geçmiş ümmetlerin ve mukarreb meleklerin ibâdetlerinden, amellerinden süzülenleri, seçilenleri, bu dinde emr olundu. Bunun için, bu dîni tasdîk etmek, inanmak ve bu dînin emirlerine uymak, geçmiş bütün dinleri tasdîk etmek ve hepsine uymak olur. Demek oluyor ki, bu dîni tastik edenler, ümmetlerin en hayırlısı, en iyileri olur. Bu dîne inanmıyan, beğenmiyen, buna uymak istemiyen de geçmiş dinlerin hepsine inanmamış, hiçbirine uymamış olur.
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın ümmeti âhir zaman ümmetidir. Ömürleri kısa, günâhları ve günahkârları çoktur. Eğer Muhammed aleyhisselâm gibi bir şefâatçisi olmasaydı, bu ümmetin günâhları kendilerinin helâk olmalarına sebep olurdu.
Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâm hürmetine af ve mağfiretini o kadar saçar ki, doksan dokuz çeşit rahmetini sanki bu ümmet için ayırır.
İkrâm, ihsân, af, kabahatliler, günâhlılar içindir. Allahü teâlâ af ve mağfiret etmeyi sever. Kusur ve kabâhati çok olan bu ümmet kadar af ve mağfirete uğrayacak hiçbir ümmet yoktur. Bunun için bu ümmet, ümmetlerin en kıymetlisi ve üstünü oldu.
Hazret-i Âdem ile Peygamberimiz arasında dünyâya gelmiş olan yüz yirmi dört binden ziyâde peygamberin en büyükleri, hep O’na tâbi ve O’nun ümmetinden olmayı istemişlerdir. Mûsâ aleyhisselâm O’na tâbi olmağı istemiştir. Îsâ aleyhisselâmın gökten inip, O’nun izinde ve yolunda (dîninde) yürüyeceğini bütün din kitapları haber veriyor. O’nun ümmeti olan Müslümanlar, O’na tâbi oldukları için, bütün insanların hayırlısı ve en iyileri oldu. Cennet’e gireceklerin çoğu bunlardır ve Cennet’e herkesten önce bunlar girecektir. Birçok hadîs-i şerîfte; Peygamber efendimiz, ümmetine şefâat edeceğini haber vermektedir. Günâhı çok olan müminler böylece af ve mağfirete kavuşacaklardır.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyuruyor ki:
Ümmetimden, günâhları çok olanlara şefâat edeceğim.
Bu ümmetin husûsiyetleri: Bu ümmete önceki ümmetlerden ayrı olarak pekçok şey ihsan olundu. Bunlardan bâzısı şunlardır: 1) Harpte düşmandan alınan ganîmet yalnız bu ümmete helâl kılındı. Önceki ümmetlere helâl kılınmamıştı. 2) Beş vakit namaz kılmak, 3) Namaz için ezân ve ikâmet okumak. 4) Fâtihâ’yı bitirdikten ve duâlardan sonra “Âmîn” demek. 5) Namazda melekler gibi saf yapmak. Önceki ümmetler, namazlarını yalnız kılarlardı. 6) Karşılaşma sırasında selâmlaşmak. 7) Cumâ günü. 8) Cumâ gününde duânın kabul edildiği saatin, vaktin bulunması. 9) Ramazân-ı şerîfin ilk gecesi olduğunda Allahü teâlânın, Muhammed aleyhisselâmın ümmetine nazar etmesi, bakması. Allahü teâlâ nazar ettiği kuluna aslâ azâb etmez. 10) Sahur yâni, imsak vaktinden önce kalkıp oruç tutmak için bir şeyler yemek, iftarda acele etmek. 11) Kadir gecesinin verilmesi. Böyle bir gece geçmiş ümmetlere verilmedi. 12) İstircâ’ yâni belâ ve musîbet zamânında “İnnâ lillah ve İnnâ ileyhi râciûn” demek. Böyle söylemek daha önce hiçbir ümmete verilmemiştir. 13) Önceki ümmetlere yüklenen ağır vazîfeler bu ümmete yüklenmedi. 14) Allahü teâlâ bu ümmeti, hatâ, unutma ve cebr (zorlama, tehdit vs.) altında yaptığı işlerden ve kalbe elde olmadan gelen çirkin şeylerden dolayı hesâba çekmeyecektir. 15) Müslüman ismi, bu ümmete mahsustur. Daha önce peygamberlerden başkası bu isimle zikredilmemiştir. 16) İslâmiyet, önceki dinlerin en mükemmelidir. 17) Bu ümmetin dalâlet (sapıklık ve bozuk bir iş) üzerine birleşmeyeceği bildirilmiştir. 18) Bu ümmetin icmâı dinde senet ve delîldir. 19) Bu ümmette tâûn hastalığından ölen şehittir. 20) Fâsık (açıkça günâh işlemeyen) ve mübtedî (bozuk îtikâdlı) olmayan iki Müslümanın hakkında hayır ve iyilikle şâhitlik ettiği kimsenin Cennetlik olduğu bildirildi. 21) Bu ümmetin az bir ameli dahi sevap bakımından en çoktur. 22) Aralarında kutub denen büyük evliyâ zâtlar bulunur. 23) Onlar kabirlerine günâhlarıyle girerler, müminlerin onlar için Allahü teâlâdan af ve mağfiret dilemeleri sebebiyle günâhları kalmaz, af olunurlar. Kıyâmet günü kabirlerinden günâhsız çıkarılırlar. 24) Kıyâmet günü diğer ümmetler arasından kabirlerinden ilk önce onlar kalkacaktır. Hepsinden önce de Peygamber efendimiz kalkacaktır. 25) Mahşer günüArasat meydanında yüksek bir yerde bulunurlar. 26) Yüzlerinde secde izinden alâmet bulunur. 27) Sırat’ı geçerken, nûrları, önlerinde ve sağ taraflarında gider. 28) Yaptıkları ve onlar adına yapılan iyi işlerin sevâbları kendileri için yazılır.
20. Cild Ümmü Eymen - Züsşimâleyn Bin Abd-i Amr (r.a.)
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.