Vamık Cemal Volkan,1932 yılında Lefkoşa'da doğdu. 1950'de Kıbrıs İslam Lisesi'ni, 1956'da Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. 1957'de ABD'ye gitti ve günümüze kadar bütün çalışmalarını orada sürdürdü. 1990'lı yıllarda, Virginia Üniversitesi'nin üç tıp fakültesinden birinin başhekimliğini yapmıştır.
Ölümsüz Atatürk'ü, Norman Itzkowitz ile birlikte yazmıştır. En önemli eserlerinden biri, Kıbrıs'taki toplumlararası çatışmaların psikolojik boyutuna ilişkin önemli ve etkileyici çözümlemeleri içeren 'Cyprus War and Adaptation'dır.
xxxxxxx
Vamik D. Volkan, M.D., Founder of CSMHI and Professor Emeritus of Psychiatry at the University of Virginia, School of Medicine. Dr. Volkan is currently the Senior Erik Erikson Scholar at the Austen Riggs Center in Stockbridge, MA. He is a Training and Supervising Analyst at the Washington Psychoanalytic Institute, Washington DC. and from 1983-1984, he served as President of the International Society of Political Psychology and in 1994 received the society's Nevitt Sanford award for outstanding contributions to the field. In 1995, he received the Max Hayman award from the American Orthopsychiatric Association for his contributions to the knowledge and understanding of the Holocaust and genocide. In 1996, he received the L. Bryce Boyer Award for a paper based on his work in post-Ceauçescu Romania from the Society for Psychological Anthropology of the American Anthropology Association. In 1999 he gave the Sigmund Freud Lecture at the Freud Museum in Vienna, Austria and received the Margaret Mahler Literature Prize. In 2000, he served for four months as an Inaugural Fellow at the Yitzhak Rabin Center for Israel Studies in Tel Aviv. He is the Editor Emeritus and Founder of CSMHI's journal, Mind and Human Interaction, and has published over thirty books. His work has been translated into Finnish, German, Japanese, Romanian, Russian, Spanish, Swedish, and Turkish. His latest book is "Blind Trust: Large Groups and their Leaders in Times of Crisis and Terror ". In 2003 he was awarded the Sigmund Freud Award for Psychotherapy of the City of Vienna and in 2004 he has been awarded the Teacher of the Year Award by the American College of Psychoanalysts.
xxxxxxxxxx
SÖYLEŞİ
O kadar büyük bir insan değilim
Cemal A. Kalyoncu - c.kalyoncu@aksiyon.com.tr - Aksiyon Sayı: 690 - 25.02.2008
Sanatçı Nil Burak ve sosyolog Niyazi Berkes’le akraba olan, Türk Politik Psikoloji Merkezi’nin yeniden açıldığını söyleyen ünlü psikoanalist Vamık Volkan, Türkiye’de 28 Şubat’ın mimarlarından olduğu iddialarını cevapladı.
Sessizliği, telefonun sesi bozdu. Arayan FBI’dandı. Korkmuştu. FBI, ne de olsa Amerika’nın, hatta dünyanın en önemli istihbarat teşkilatlarındandı. FBI yetkilisi sözü hiç uzatmadı. Kurulacak bir komisyonun şefliğini öneriyordu ona. Profesör, korkusu zihnine hâkim halde cevap verdi telefonun diğer ucundakine:
“Niye ben?”
Cevap onu teslim alacak nitelikteydi:
“Biz her şeyi biliyoruz.”
FBI’ın, birlikte çalışmak için peşinden koştuğu Vamık Cemal Volkan, 2005 yılından bu yana aralıksız olarak üçüncü kez Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmiş dünyaca ünlü Kıbrıs Türk’ü bir psikiyatristtir. 13 Aralık 1932’de, İngiliz tabiyetinde doğan Vamık Volkan, geçen yıl rekor sayılabilecek sayıda, 27 ülke tarafından Nobel Barış’ına aday gösterilir. 2007 barış ödülünü ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore’a kaptırsa da, onun, çok yakın gelecekte Nobel Barış Ödülü’nü alması hiç şaşırtıcı olmayacaktır.
Osmanlı’nın iskân politikası gereği ataları Anadolu coğrafyasından gelip buraya yerleştirilmiş olan Vamık Volkan’ın baba tarafı Nevşehirlidir. Kıbrıs’ta Çatoz, bugünkü ismiyle Serdarlı’da ikâmet eden ve daha çok tarımla uğraşan Salih Bey’in oğlu, Vamık Volkan’ın da babası Ahmet Cemal öğretmenlik yaparak geçimini temin eder. Volkan’ın, Bursalı olduğunu tahmin ettiği anne tarafı ise Osmanlı’da ilmiye sınıfı olarak bilinegelmiştir. Ailenin Kıbrıs’ta kaç yüz senelik geçmişi olduğu konusunda fikir yoksa da bilinen, Volkan’ın ismini de aldığı annesinin dedesi Ömer Vamık’ın kadılık yaptığıdır. Sülalenin yetiştirdiği başka kadılar var mıdır, Ömer Vamık ailedeki ilk kadı mıdır? Bunlar hakkında pek bilgi yoktur.
Ömer Vamık’ın bir kardeşi Osmanlı’da maliye görevlisi olarak bilindiği için aile hem Hesapkarzadeler hem de Kadızadeler olarak anılır. Ailede, kendisinden sonra doğacak birçok erkek evlada da ismi verilen Ömer Vamık’ın ilk eşi Zehra Hanım’ın babası da tarım bakanlığı yapmış biridir.
İngilizler, Osmanlı’dan kiraladıkları adaya sonradan el koyunca Ömer Vamık’a da yaşadığı Lefkoşa’dan 25 kilometre kadar uzak Lefke’nin yolu görünür. Fakat bu karar, eşi Zehra Hanım’ı hiç memnun etmez. Bunun üzerine Ömer Vamık, Zehra Hanım’ı Lefkoşa’da bırakıp tek başına Lefke’ye gider ve burada yeşil gözlü güzel bir kadınla daha evlilik yapar. Aile Lefkoşa ve Lefke ailesi şeklinde ikiye ayrılır böylece. Devamını Vamık Volkan’dan dinleyelim: “Ben çocukken bu aile ile benim Lefkoşa ailesi arasında bir soğukluk vardı. Ben Lefke ailesi olduğunu biliyor, fakat hikâyesini bilmiyordum. ‘Ha, akraba ama onlar orada filan.’ diyordum.”
Vamık Volkan, okumak için Türkiye’ye geldiği sıralarda, Yunanistan’ın Kıbrıs’ta kurduğu bir çeşit terör örgütü olan EOKA’nın Türkler’e yönelik faaliyetleri sonucu Lefke ailesi Rumlar tarafından zorlandıkları için kaçıp Lefkoşa ailesine gelir: “Ömer Vamık’ın oğlu, yani benim dedemin evine yerleşiyorlar. 16 aile bir arada yaşıyor. Öteki düşman bunları bir araya getiriyor. Ne zor yıllardı o zamanlar.”
Ailenin her iki kolundan da tanınmış isimler çıkar. Mesela sanatçı Nil Burak, Vamık Volkan ile kuzen, Lefke ailesinden. Yani Ömer Vamık’ın, Lefke’de evlendiği ikinci hanımından: “Onun babası veya amcasının ismi de Ömer Vamık. Onun için her ailede bir Ömer Vamık var mutlaka.” Meşhur sosyolog, toplumbilimci Prof. Dr. Niyazi Berkes ise Lefkoşa ailesinden ve Ömer Vamık’ın kardeşi kolundan.
Öğretmenlik, Ömer Vamık’ın torunlarına kalan bir miras sanki. Çünkü sülalede herkes öğretmen ve akademisyen. Onun içindir ki Hesapkarzadeler’de şöyle bir söz söylendiğinden bahsedilir hep: “Ailede herkes okur kadı olur.” Tabii bu zamanla öğretmenliğe dönüşmüş. Tomris ve Sevim adındaki kardeşleri de öğretmen olan Volkan’ın yeğenleri de akademik unvan taşımaktadır bugün.
Tomris Hanım, devlet sanatçısı unvanına sahip, adına bir Kültür Merkez’i açılmış, Kıbrıs’ın en meşhur ressamı İsmet Güney ile evli. Kızları Nilgün de ressam. Sevim Hanım da Mehmet Münir Kuzey ile birleştirmiş hayatını. Çocukları Kerim Münir ise Harvard’da isim yaparak bütün tecrübesini Türkiye’ye taşımaya devam ediyor. Ankara ve Hacettepe üniversiteleri ile Sağlık Bakanlığı’nda çalışmalar yapıyor: “Bürokrasiden canı sıkıldı. Öyle olduğu halde geçen sene dedi ki ‘artık gitmem’ ama baktım yine geliyor. Devamlı yatırım yapıyoruz. Bütün aile böyleyiz. Enayi miyiz? Neler neler yapıyoruz canım.”
Vamık Volkan’ın annesi Fatma Hanım’ın büyük abisi, -tabii ki ismi Ömer Vamık’tır- mühendis olur. Fatma Hanım’ın diğer kardeşi, Volkan’ın söylediğine göre, Karayollarında birim müdürlüğü yapmış Cemil Örgen, Türkiye’de kavşak yapımını başlatan kişiymiş. Volkan’ın dayılarından Prof. Dr. Cahit Örgen de Türkiye’de göz doktorluğu konusunda ilk adımları atan kişilerden... “Bütün göz doktorları onun talebesidir.”
Bitmedi... Demokrat Parti döneminin başlamasıyla birlikte 1950 senesinde eğitim için Türkiye’ye gelen ve bu sebeple bir soyadı alması gerekirken, kız kardeşleri ile birlikte Beşparmak Dağları’nın volkana benzeyen yapısından esinlenerek bunu kendisine soyad seçen Vamık Hoca, 1956 senesinde Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirir. Arkadaşlarının bir kısmı üniversitede çalışıp para kazanırken, İngiliz vatandaşı olan Volkan, yabancı statüsünden dolayı 6 ay bedava çalışır. Kıbrıs’taki Türk nüfusu azalmasın diye kendisine T.C. vatandaşlığı da verilmeyen Volkan, baba parasıyla geçinmektedir: “Ayıp değil mi? Doktor olmuşum, babamdan para geliyor.” Birlikte mezun olduğu 80 arkadaşının yarısı tahsil için Amerika’ya gidince o da mecburen bu yola başvurur. Ailesinde herkes öğretmen olduğundan tıp fakültesine zaten öğretmen olmak için giren Volkan, koltuğunun altında kemanı ile 1957’nin şubatında Amerika’ya ayak basar. Cebinde sadece 15 doları vardır: “Ne enayilik. Bugün olsaydı yapamazdım.” Volkan, hemen bir polise, gideceği adrese kaç dolara ulaşabileceğini sorar. 5 dolar cevabını alınca rahatlar: “Ama dönmek için gitmiştim. Birkaç senede dönecektim.” Hep böyle olmuştur zaten. Vamık Volkan, gittikten bir süre sonra Ester isimli bir hanımla evlenir. Levent Kevin ve Suzan adlarında iki çocukları olur. Yukarıda bitmedi deyişim ondan zaten. Levent Kevin de babası gibi profesör olur. Vamık Bey, ikinci bir evlilik yapar ve Elizabeth Hanım’la birleştirir hayatını. Bu evlilikten de Alev ve Kurt isminde iki çocuğu gelir dünyaya.
Dolayısıyla ailede okumamış neredeyse bir kişi vardır. O da Volkan’ın dedesidir: “Annemin babası Ahmet, annesini bırakıp Lefke’de yeniden evlenen babası Ömer Vamık’a kızıyor. Okula gitmiyor. 9 dükkânı batırıyor. Annem de İngilizler dolayısıyla batan bir ailenin kızı oluyor.” Fakat kendisi gibi öğretmen olan Ahmet Cemal ile hayatını birleştiren Fatma Hanım her şeye rağmen asiliğinden hiçbir şey kaybetmez: “Ben bilmiyordum, kız kardeşlerim yakın zamanda anlattı. Okumuş, öğretmenlik yapmış, her şeyi bilen kadındı bilmem ne ama çamaşır yıkamazmış annem, katiyen. Babamla evlenirken demiş ki ‘Seninle evlenirim ama çamaşır yıkamam.’ Yani o bir şey olarak kalmış içinde. Bunu yazdım. Psikoanalitik olarak bunları anlatıyorum ben. Hani böyle sülaleden gelen şeyler var. Ve beni belki de en çok iten şey buydu. Sınıfta birinci değilsem annem bana bakardı. Bir defa birinci olmamıştım. Tahmin ediyorum isyan etmemek için birinci olmadım.
-O zaman bu kadar çalışmanızın altında böyle bir travma var...
Tabii, tabii. Tamamiyle. Ve bir bela bu.
-Ama sizde olumlu sonuçlar vermiş.
O başka. Mesela 45 oldu yazdığım kitaplar. Bu, zevkli iş mi sanıyorsun? Hadi canım. Bırak. Bir şey yapma. Duramıyorum. Yani bütün mesele bu.”
Asıl ismi Vamık Cemal olmasına rağmen, İngilizlerin Cemal’i D. şeklinde kısaltması ile hem pasaportunda hem de Amerikan kimliğinde artık Vamık D. Volkan olarak bilinen ünlü psikoanalist, 1932 yılında doğduğunda Kıbrıs’ta iki toplumlu bir hayat söz konusuydu. Aralarında bir sürtüşme yoktur; ama birbirlerini de yok saymaktadırlar: “Onlar kendi hayatlarını yaşıyordu, biz kendi hayatımızı yaşıyorduk. Bir tek kelime Rumca bilmiyorum mesela.”
Köylerde biraz daha sıcak bir hava hâkimdi iki toplum arasında. İngilizlerin idaresi altındaki bu durum, çocukların okuduğu okullara da yansımıştı. Herkes kendine ait okula gitmekteydi. Vamık, Yeni Cami İlkokulu’nun ardından Kıbrıs Müslüman Lisesi’nde devam etmiş tahsiline mesela. Son sınıfta iken adı Kıbrıs Türk Lisesi’ne dönüşen okulda Sezai Sezgin, Rauf Denktaş’a uzun yıllar danışmanlık yapmış Ahmet Gazioğlu gibi arkadaşları olur. Hesapkârzadeler olarak bilindiklerinden evvela matematiğe merak sarar. Sonra gazetelerde yazı yazmaya başlar. Akabinde nihai kararını vermiş, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne gelmiştir. Tıbbiyede amatör bir orkestra kurarlar. İsmet İnönü’nün bir milletvekili de orkestrada yer alır: “O sebeple bazen İnönü gelirdi bizi dinlemeye.” Volkan, Türkiye ve o yıllara dair pek çok şeyi unuttuğu gibi onun ismini de unutmuştur şimdi. Fakat aynı sınıfı okuduğu 80 arkadaşından birçoğu bugünün tanınmış akademisyenleri olmuş, çıkmıştır.
Vamık Volkan’ın, 1957’de gittiği Amerika’da, henüz birinci yılını doldurmamışken hayatında çok önemli bir olay olur. Aslında hadise kendisinin değil, Ankara’da tıp tahsili yaparken aynı evi paylaştığı arkadaşı Erol’un başına gelmiştir: “Benden bir sınıf altta idi. Ben Amerika’ya gittim, o da şubat tatilinde hasta annesine bakmak için Kıbrıs’a dönmüştü. Erol, o zaman Omorfo denilen Güzelyurt’ta annesine ilaç almak için eczaneye gidiyor. EOKA, Rumlar onu vuruyor. Bu haberin gazete kupürünü gönderdi babam bana. Bunun beni ne kadar etkilediğini o zaman anlamadım tabii. Seneler sonra anladım.” Volkan, 1960’ın başlarında hocasının kontrolünde senelerce süren bir analize girdiğinde fark eder bunu: “Önce kendimiz psikoanaliz oluyoruz. O zaman anladım. Ben Türkiye’yi bile unutmuştum diye.”
O yıllarda Kıbrıs’ta hayatta kalmak Türkler açısından zordur. Çünkü Rum terörü esmektedir adada: “Bazen olaylar oluyor, babamlar, annemler, kız kardeşlerim öldü mü, ölmedi mi merak ediyorsun. Fakat ben inkârla filan bunları unutmuşum. İnkâr ediyorum. Kafamda yer etmesine izin vermiyorum. Çok meşgulüm. Kendimi çalışmaya veriyorum, her şeyi okuyorum. Mesela en büyük psikanaliz kitaplarını 1. ciltten başlar 30 cilde kadar okurdum. Yürüyen kütüphaneye dönmüştüm.
-Dolayısıyla Türkçe’yi de bunun için mi unuttunuz?
İnkar etmek için.”
Bu olaylar sırasında kız kardeşlerinin sınırdaki evleri Rumlarca taranır. Başka sıkıntılar da yaşarlar. 1968’de, Rumlar uyguladıkları ablukayı kaldırıp Vamık Volkan da ABD’ye tekrar rahatça girebilmesine imkân sağlayacak ‘green card’ı almasının ardından, 10 sene sonra doğduğu topraklara ziyarete gelir. Ailesi de onu karşılamaya gelir havaalanına; hem de yaşadıkları yerden 6 sene üzerine ilk defa çıkarak... 15 mil ilerideki denizin ne olduğunu göremeyen çocuklar vardır aralarında. Onun için herkeste bir korku hâkimdir. Birbirleriyle fısıltı ile konuşmaktadırlar mesela: “Konuşamıyorlar canım. Ne kadar etkiledi beni. Türk kısmı o zaman birkaç mil çöplüktü. Bizim evde 16 aile filan kalıyormuş, bilmem neler. Ve her tarafta kuşlar.”
Bu manzaradan çok etkilenen Volkan, Kıbrıslı Türklerin özgürlüğe özlemle besledikleri kafesteki kuşları bir metafor olarak kullanıp, 1979 yılında, Amerika’da, İngilizce yayımlanan Kıbrıs, Savaş ve Uyum adlı kitabını kaleme alır: “O kitap çok acayip... Amerikan diplomatları uzun seneler Kıbrıs’ta Türklerin başına bir şey gelmiş, ne bilsinler canım. Fakat Kıbrıs’ın Kuşları sayesinde Türklerin hapishane gibi bir yerde kaldıkları, bu metaforla akıllarında kalıyor.” Sürekli okuyan Vamık Volkan, yazdığı Kıbrıs kitabıyla teoriler geliştirir. Daha sonra geliştireceği teorilere de bu kitap kaynak teşkil edecektir.
Amerika’ya ilk gittiğinde bir hastanede çalışmaya başlayan Volkan, ardından Kuzey Carolina Üniversitesi’ne geçer. Bir İngiliz profesör orada hamisi olur. 1963 senesinde de yine hamisi sayesinde Virginia Üniversitesi’nde çalışmaya başlar. Ve tam 40 yıl boyunca burada bulunur. Şimdi de aynı üniversitenin Emeritus, yani emekli olmasına rağmen istediği zaman ders verebilme hakkına sahip bir öğretim üyesidir.
Vamık Cemal Volkan, cilt cilt ansiklopedi okumasının faydasını kısa zamanda görür. Teoriler geliştiren genç bir analist olarak Amerikan akademi çevrelerinde ismi geçmeye başlar: “1978’de bir telefon geldi. Amerikan Psikiyatri Cemiyeti’nde Psikiyatri ve Milletlerarası İlişkiler diye bir komisyon var. Buraya üye olmanı istiyoruz dediler.” Onunla birlikte Demetrius adında bir de Yunan üye alınır komisyona: “Sözümona bizi gözlemleyecekler. Demetrius en yakın arkadaşlarımdan biri oldu. Derken Enver Sedat İsrail’e gitti.” Sedat’ın İsrail parlamentosu Knesset’te söylediği bir cümle Volkan’ın bundan sonraki hayatının da seyrini değiştirir: “Araplarla İsraillilerin arasındaki sorunun yüzde 70’i psikolojik’ deyince bu komisyona para geldi. Nereden geldiğini tahmin ediyorum, ki Amerikan hükümetinden geldi. Tıbbi vakıflar var orada. Para o kanaldan bize geldi. Dediler ki ‘Gidin bu işe bakın, İsrail-Filistin arasındaki psikolojiyi inceleyin.”
Vamık Volkan, komisyonda henüz yenidir. Komisyon 1979’da Araplarla İsraillileri üst seviyede bir araya getirerek çalışmaya başlar. Ama heyette ilk başlarda korku vardır: “Çok korktular. Nasıl olur bunlar? Hiç kimse bir şey bilmiyor. Bana dediler ‘Sen Kıbrıs hakkında bir konuşma yap bunlara. Ve öyle girelim’ O gün de çok hastaydım. Midem bozuktu. Gidip kusuyor tekrar geliyordum. Araplarla İsrailliler böyle oturmuşlar yüzüme bakıyorlar. Kıbrıs’la alakaları yok. Ondan sonra anladık ki öyle şeye ihtiyaç yok, onlar kendileri konuşmak istiyor. Bunları bir araya getirdiğin zaman bağırdılar çağırdılar, bilmem neler...” Komisyon Mısırlı ve İsrailli katılımcıların bir araya gelmelerini gözlemler. Sonra buna Filistinlilerin katılımı da düşünülür: “Amerikalı komisyon başkanı biraz paranoiddi tahmin ediyorum. Bundan korktu bu. İsviçre’deyiz. Bir gece yarısı telefon etti. Bir bahane ile ‘Bu komisyonun başkanı sen ol’ dedi. Böylece ansızın komisyonun başkanı oldum.”
Vamık Volkan ve bu ekip, bazen 30 bazen 40 kişiden oluşan katılımcı grupların bir araya gelmesiyle gözlemler yapar: “Bu düşmanlar bir araya geldiği zaman psikolojileri nasıl oluyor? Böylece başladım düşünmeye, görmeye, yazmaya. Başka türlü, akademik bir şekilde bunu anlamaya çalıştık. Bu 1986’ya kadar sürdü. Çok önemli idi. Keşke bitmeseydi. Bugün Arap-İsrail meselesi benim kafama göre başka türlü çözülür, başka bir şey olurdu.”
-Neden bitti, para mı gelmedi?
Amerika’da modalar var. Para buraya veya şuraya çıkıyor. Bitmesinin nedeni Amerikan Psikiyatri Cemiyeti’nin politikasıyla ilgili. Kurulan her komisyon 3 yıl görevde kalıyor, sonra üyeler değişiyor.
-Olayın çözümü için değil de onları denek olarak kullanıyordunuz?
Ha, denek... Şey oldu. Cemiyet’in büyükleri, bu komisyon ansızın çok önemli hal alınca dediler ki ‘biz de katılmak istiyoruz.’ Başkan olmak istiyorlar. Bunun için kavgalar çıkarıyorlar vs. O bakımdan bitti. Ve tasfiye edildi.
İSRAİL SENTETİK BİR ÜLKE
-Meselenin temelinde ne yatıyordu size göre?
Psikolojik şeyler. Düşmanlar bir araya geldiği zaman komşu psikolojisi var. Mesela onların kanunlarını buldum, psikoloji kanunlarını. Aynı olamazsınız. Birleştirmeye çalıştın mı diplomasi berbat oluyor. Arada bir hudut olması lazım. Biz biziz, siz sizsiniz. Tabii bizlik altında bir hayli gruplar var. Türkiye’de de kaç grup var. İsrail daha berbat. İsrail sentetik bir ülke.
-Peki komisyonun çalışmaları iki toplum arasındaki ilişkilere nasıl yansıdı?
Çok şeyler oldu canım. Hâlâ daha onun etkileri... Daha sonra İsrailliler hizmetten dolayı bana şey verdiler.”
2000 yılında İzak Rabin İsrail Çalışmalar Merkezi ‘Onursal Rabin Öğretim Görevlisi’ unvanını verir Volkan’a: “Ödül gibi bir şeydi. 4 ay beni misafir ettiler. Böyle lüks yerlerde. O kadar para verdiler ki yani mesela 30 bin (dolar) mi ne ayda. Düşün sen. Ne yapacağım? Ben karar verdim. Bir kuruşunu cebime almayacağım. Onun için çok güzel bir yer tuttuk.
-Niye bu kadar para verdiler size?
Yok yani çok para değil. Bir İzak Rabin Merkezi kuruyorlardı. Ben orada bulunduğum sürede 20 konferans verdim İsrail’de, sağda, solda.
İzak Rabin Çalışmalar Merkezi dışında Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin Konuk Hukuk Profesörü, Viyana Üniversitesi’nin Konuk Siyasal Bilimler Profesörü ve Viyana’daki Sigmund Freud Vakfı’nın Konuk Freud Bilim Adamı unvanlarını verdiği Vamık Volkan, eski ABD Başkanı Jimmy Carter’ın Merkezi Görüşmeler Ağı’nda (INN) da üye olarak çalışmalar yürütür. Daha pek çok ödül ve unvana sahip Volkan, Richard Nixon ve Bill Clinton’a danışmanlık yaptığı bilgisinin ise doğruyu yansıtmadığını söylemektedir: “Bütün gazetelerde her gün yanlışlar çıkıyor. Bilhassa bu, Türkiye’de çok daha fazla. Her konuştuğunuzda yanlış bir şey yazıyorlar. Bir zaman ben Musevi’ydim, bir zaman Rum, bir zaman Ermeni. Bir zaman Beyaz Saray’ın danışmanıyım, bir zaman Bosna’da çalıştım, bir zaman Türkiye’ye 15 sene gelmedim. Her zaman bir şey atıyorlar.”
Arap-İsrail-Filistin üzerine çalışma 1986’da sona erince, Virginia Üniversitesi’nin üç hastanesinden orta derecedeki hastanesinin şefliğini de yapan Volkan, hastanedeki boş bir mekanı değerlendirerek, tabelasına varıncaya kadar sıfırdan dizayn edip Akıl ve İnsan İlişkileri Merkezi’ni kurar. Burası zamanla önemli bir yer haline gelir. Politik psikoloji ile ilgilenenleri burada bir araya getirip konuşturur.
Bir süre sonra Politik Psikoloji Derneği kurulur. O da kurucuları arasında yerini alır. Politik psikolojiye ilgi hızla artar. Derneğin üye sayısı da binlere ulaşır. Derneğin dördüncü başkanlığına Vamık Volkan getirilir. Volkan, bu çalışmaları sırasında Sovyet büyükleri ile Amerikan büyüklerini bir araya getirmeyi düşünür. Başarır da. Sovyet Lideri Mihail Gorbaçov ile tanışır.
Eski Sovyet topluluklarıyla alakalı, aynı Arap-İsrail konusunda yaptığı gibi, 7 sene Ruslarla Baltık ülkeleri arasındaki ilişkilerin gayriresmî diplomasisini yapar. Estonya ile Ruslar arasındaki sorunları politik psikoloji açısından ele alır. Bunu hem Akıl ve İnsan İlişkileri adını verdiği kendi merkezi hem de Jimmy Carter’ın yönetimindeki merkez adına gerçekleştirir: “Köylerde, çamurların içinde, gece 2’lere kadar çalıştık. Nükleer şeyler yüzünden su içemiyor, hatta Coca Cola ile yıkanıyorduk.”
Vamık Volkan, Saddam’ın Kuveyt’i işgal ettiği 1991 yılında da emirin parasıyla burada incelemeler yapar: “Sosyal teşhis kondu orada, travma olduktan sonra bir toplumda neler yapılması gerektiğiyle ilgili olarak.” Yugoslavya’nın çöküşünden sonra Boşnaklardan ziyade Hırvatlarla Sırplar arasında bir çalışma yürütür. Buradaki araştırmalar için para çıkmadığından bu süreç uzun sürmez. Volkan ayrıca, Gürcülerle Güney Osetyalılar arasındaki anlaşmazlıkları da inceler.
1993 senesinde ise FBI, Texas Waco’da, lise terk bir rock şarkıcısı David Koresh tarafından kurulmuş bir tarikatin kendilerine Davidians denilen üyelerine operasyon düzenler. Silahlı çatışmaların yaşandığı ortamda çıkan yangında, çocuk ve kadınlar dahil 77 kişi ölür. FBI, olaydan iki sene sonra, içinde profesörler, hukukçular ve çeşitli dallardan insanların yer aldığı 10 kişilik bir komisyon kurarak, köktendinciliği araştırmaya başlar. Bunun için FBI’dan bir yetkili, ne yaptığını iyi bildikleri Vamık Volkan’a ulaşır ve onun da bu projede yer almasını ister.
-Dünyanın birçok yerinde çalışmalar yürüttünüz. Kıbrıslı bir Türk olarak biliniyorsunuz. Türkiye’ye dair neler yaptınız?
“Türkiye’ye yaptığım çok az. Yani beni Türkiye’de bilen yoktu. Özal zamanında ‘Türk-Yunan ilişkileri hakkında kitap yazar mısınız?’ dediler. Ondan ne para ne pul aldık. Akıl ve İnsan İlişkileri Merkezi’ni birkaç defa buraya getirdik. Bir de benim yanımda Türkiye’den psikiyatristler gelip çalışıyordu.
-Kimler gelip çalıştı?
Abdülkadir Çevik, iki sene yanımda çalıştı. En yakın o vardı. Sonra Demirel’in adamlarından Ekrem Ceyhun’un kızı. 6 ay sonra öğrendim Ekrem Ceyhun’un kızı olduğunu (Birsen Hanım, C.K.). En önemlilerden birisi Prof. Dr. Işıl Vahip. Ege Üniversitesi’nde ama onun pek politika kısmı yok, psikoanaliz yapıyor o. Çok eğitim gördü. Sonra 9 Eylül Üniversitesi’nden Yıldız Hanım (Akvardar, C.K.). Bunlar uzun kalanlar, bunların yanında birkaç ay kalanlar da var.”
Vamık Volkan, psikoloji ve psikiyatri çalışmaları yapar yanına gelenlerle: “Bir tek Abdülkadir (Çevik) bu işlerle çok ilgili. O Türk Politik Psikoloji Merkezi kurdu. Ve onların daveti ile, hangi seneydi, onu da bilmiyorum (1994). Dediler ki politik psikoloji yapıyorsunuz. Türk büyükleri ile Kürt büyüklerine bir konuşma yapılsın. Benim kafamda, 5-10 kişi bir odaya gireceğiz de konuşacaklar ve bir süreç ortaya çıkacak fikri var. Ne safmışım. Biz 3 kişi geldik Türkiye’ye. Biri, benimle Atatürk kitabını yazan tarihçi Norman Itkowitz, ben ve biri daha. Benim anladığım, Yıldırım Aktuna’ya bağlı yapılacakmış bu işler. Götürdüler bir yere, baktım 300 kişi. Bağırıyorlar, çağırıyorlar ‘Burayı bölmeye mi geldiniz?’ Aktuna da orada oturuyor. Toplantı hemen bitti. Otele döndüm, bana gazeteciler telefon ediyor. ‘Niye geldin? Ne yapacaksın? Korktum vallahi.”
‘SEN TÜRKİYE’NİN BİLMEM NESİNİN MÜHENDİSİSİN’
Volkan uçağa atladığı gibi hemen Amerika’ya döner: “Bu, gazetelerde çok fena çıktı. Ölen Yıldırım Aktuna bir merkez kurduğumu söylemiş. Birileri ile yemek yiyoruz. Dediler ki ‘Sen Türkiye’nin bilmem nesinin mühendisisin. 28 Şubat, büyük bir şey. Ben o zamanlar Türkiye’ye pek sık gelmiyordum. Anlaşıldı mı yani. Onun için de hiç bildiğim bir şey yok. 28 Şubat dediğin zaman gidip bakmam lazım ne oldu diye.
-28 Şubat sürecinde psikolojik bir ortam yaşandı Türkiye’de?
Anladım ama ben burada yokum. Bana kimse bir şey sormadı.
KIBRIS İÇİN BİR ŞEY YAPMADIM
-O dönemde önce Aktuna istifa etti hükümetten. Sonra devamı geldi ve hükümet düştü.
Benim bir hayli şeyler yaptığımı söylüyorlar. Bana şeref veriyorlar. Keşke yapsaydım ama gerçekten o kadar büyük insan değilim. Yani Türkiye için bir şey yaptığım yok. Türkiye için en son yaptığımız şey, Türklerle Yunan büyüklerini bir araya getirelim’ dediler. ‘Onu yapamam’ dedim. Çünkü ben tarafım. Ama içinde yer aldım. Bu da gelişmedi. Çünkü para yoktu. Bir de Amerika’da Türk-Ermeni Komisyonu kurulmuş. Gündüz Aktan da bu komisyondaymış, İlter Türkmen’le beraber. ‘Sen de gel’ dediler. Ben Türk tabiyetinde değilim.’ dedim. ‘Olsun’ dediler. Türkiye için yaptıklarım bunlar. Kıbrıs için hiçbir şey yapmadım.
-Ama 28 Şubat sürecindeki şeyi yazmamışsınız...
28 Şubat, hadi canım! Yapma artık. Bir daha sorma. Bir dakika. Seni atarım buradan. Vallahi o kadar kızarım ki bu işlere. Bitti. Hadi. Bitti bu bitti. O kadar. Tamam mı?”
Dünyanın çeşitli yerlerinde yaraları olan millet veya topluluklarla ilgili çalışmalar yapmış birisi olarak Türkiye de Vamık Volkan için iyi bir araştırma sahasıdır aslında. Laik-antilaik, Alevi-Sünni, Kürt-Türk vs. gibi ‘kaşımaya’ müsait alanları vardır Türkiye’nin çünkü. Burada ona da iş düşüyor mu dersiniz? “Benim değil artık başkasının başlatması lazım. Akıl ve İnsan İlişkileri Merkezi’ne benden sonra gelen başarılı olamadı. Kapatıldı orası. Merkezim yok artık. Benim yapacağım, anlatmak bundan sonra artık.”
-Var mı çevrenizde öğrencilerinizden birileri?
“Abdülkadir Çevik var. Belki o başlatır. Başlatmıştı şeyi bir sene önce, tekrar. Bu Türk Politik Psikoloji Merkezi’ni açmış.
-Neler yapıyorlar?
Hiç bilmiyorum. Beni davet ettiler, vaktim olursa bir toplantılarına gideceğim.”
Bu tür araştırmalara para ayırmakta başta Amerika olmak üzere devletlerin zorlandığını, halbuki iki bombaya ayrılacak para ile bu işlerin yapılabileceğini anlatıyor Volkan: “Bu yeni bombaların parasıyla bir girişim başlatırsın. Millet, yani iki grubun büyükleri birbirini anladı mı yavaş yavaş... Biz buna aşılama diyoruz... Bizim yaptığımız aşıdır.”
Dine karşı tutum sergileyen Freud’un yazdıklarının da zamanla çok değiştiğine değinen, “Benim dinim var ama senin benim dinime karışmanı istemiyorum. Sormanı da istemiyorum. O bana ait bir şey. Ben iyi bir insanım, ona inanıyorum.” diyen Volkan, toplumları oluşturan kimliği bir çadıra benzettiği örneğinde, başı örtülü insanlara da bu çadırın altında yer ayırmış mıydı acaba?
Son dönemlerde Batı ile İslam dünyası arasında yaşanan kopuklukla ilgili bir çalışma yapmayı düşünen Vamık D. Volkan, El Kaide ile Bush’un temelde farklı olsa bile düşünce olarak aynı olduğunu söylüyor. Çünkü ‘Ya benim tarafımdasın ya karşı taraftasın’ diye sert bir çizgi çekmiş ikisi de. Batıda, özellikle de Amerika’da Müslüman dendiğinde bir kitleden bahsedildiğini, halbuki bir kitle değil bireylerin söz konusu olduğunu unutmamak gerektiğini vurguluyor. O sebeple de birbirlerini anlayabilmeleri önce konuşma ortamının sağlanması gerekiyor. Peki Fethullah Gülen Hocaefendi’nin dinlerarası diyalog çalışmalarından haberdar mıydı Volkan? Konuşmalarında, Türkiye’de özellikle din konusunda incelemeler yapmadığını sık sık vurgulayan Volkan, Tiran’daki bir Türk okulunu gezip, yapılanlardan gurur duyduğunu söylese de bu konuda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğunu da şu sözleri ile ortaya koyuyordu: “Okuldakiler dediler ki ‘Gelin yemek yiyelim’ filan. Gidince baktım ki bunlar benim kimliğimde olan Türkler değil. Ben başka türlü yetişmişim. Bunların hanımlarının başları kapalı, yerde oturup yemek yerler. Anlayamadım bunu.”
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.