Alm. Testament (n), Letzter Wille (m), Fr. Testament (m), dernières volontés (f. pl.), İng. Will, testament. Bir şahsın kendi mal varlığı üzerinde serbestçe yaptığı ve ölümünden sonra hukûkî bir mânâ ifâde edecek, hukûkî bir netice meydana getirecek olan tek taraflı, ölüme bağlı bir tasarruf. Lügât mânâsı, bağlamak, bitiştirmektir. Vasîyet, ölümünden sonra geçerli olmak üzere teberru yoluyla bir malı bir şahsa temlik etmek, bırakmak demektir.
Şartları: Medenî Kânuna göre 15 yaşını bitiren ve temyiz kudretine mâlik olan herkes, kânunun kabul ettiği şekil şartlarına riâyet ederek ölümünden sonra geçerli olmak üzere vasiyette bulunabilir (M.K. md. 449). Vasiyet yapma hakkının şahsen ve bizzat kullanılması şarttır. Ölüme bağlı, tasarruf yapmak hakkı münhasıran şahsa bağlı haklardır. Bir kimse vasiyetnâme yapmak ehliyetine sâhip değilse, kânûnî temsilcisi de onun adına bu muameleyi yapamaz. Ölümüne bağlı, tasarrufların bizzat ve şahsen vasiyetçi tarafından yapılması şarttır. Vasiyetçi, vasiyetinin kalan kısmını sonradan tamamlaması için başkasına bırakamaz. Medenî Kânuna göre; hiçbir kimsenin vasiyet yapmak mecburiyeti yoktur, böyle bir taahhüt altına girmişse de hükümsüzdür.
Vasiyette bulunacak kişinin temyiz kudretine sâhip olması lâzımdır. Temyiz kudretinden mahrum bulunan şahsın yaptığı vasiyet geçersizdir. Bu konuda şâhit de dinlenebilir. Vasiyetçinin vasiyetnâmeyi yaptığı anda temyiz kudretine sâhip olup olmadığının tespiti, herşeyden önce bir ihtisas meselesidir. Bilirkişi veya mütehassıs hekimlerin fikirleri bu hususta daha fazla önem taşır.
Bâzı istisnâî hâller dışında, akıl hastalığı ve akıl zayıflığı sebebiyle tesir altına alınmış olanlar, esas îtibâriyle vasiyet ehliyetinden mahrumdurlar. Evli kadının, gerek kocası gerekse başkası lehine vasiyetnâme veya mîras mukâvelesiyle ölüme bağlı, tasarruf yapması mümkün ve geçerlidir. M.K. md.449’da, vasiyette bulunma ehliyeti için 15 yaşın bitirilmesi şartını koymuştur. Buradaki yaş, kânunun kabul etmiş olduğu rüşd yaşı olan 18 yaşına girme şartının altındadır. Bunun sebebi kişinin ölüm ânındaki arzularının mümkün olduğu kadar yerine getirilmesini gerçekleştirmektir.
Vasiyetin şekilleri: Vasiyetnâme ve mîras mukâvelesi şekle bağlı işlemlerdir. Bunların geçerli olabilmesi için kânunda gösterilen şekil şartlarına uyulması şarttır. Roma Hukûkunda da vasiyetnâme şekle bağlıydı. İslâm Hukûkunda vasiyetnâme şekle bağlı olarak yapılmaktadır. Fakat Medenî Kânun bu şekil şartlarına her zaman uymanın zorluğunu düşünerek, birkaç çeşit vasiyetname tipi düzenlemiştir. Bunların bâzıları diğerlerine nazaran daha sâde ve basittir. Medenî Kânun üç türlü vasiyetnâme şekli kabul etmiştir: 1) El yazısı ile vasiyetnâme (Md. 485), 2) Resmî vasiyetnâme (Md. 479), 3) Şifâhî (sözle) vasiyetnâme (Md. 486). Bu üç şekilde vasiyetnâme yapmak tahdidî olarak tanzim olunmuştur. Yâni bunların dışında bir vasiyetnâme şekli, Türkiye’de geçerli değildir. Vasiyette bulunacak şahıs bu üç şekilden birine uymak mecburiyetindedir. İki veya daha fazla şahısların birlikte vasiyetnâme yapmaları (müşterek vasiyetnâme) memleketimizde geçerli değildir.
1. El yazısı ile vasiyetnâme: M.K. 485. maddesinde düzenlenmiştir. El yazısı vasiyetnâme, resmî bir memurun katılmasına hiçbir zaman lüzum göstermediğinden, buna “Özel Vasiyetnâme” adı verilmektedir. Bu vasiyetnâmeyi vasiyetçi tek başına tanzim edebilir. Bütün metninin, yapıldığı yerin, târihin ve imzânın hepsinin vasiyetçinin el yazısı ile yazılmış olması şarttır.
2. Resmî vasiyetnâme: M.K. 479. maddesinde Resmî Vasiyetnâme düzenlenmiştir. Bu vasiyetnâme için, resmî memurun ve iki şâhidin bulunması şarttır. Resmî vasiyetnâme, sulh hâkimi, noter veya bunu yapmakla vazifelendirilebilecek diğer resmî merciler tarafından tanzim olunur. Tatbikatta, resmî vasiyetnâme genellikle noter vâsıtasıyla tanzim olunmaktadır.
Medenî Kânun iki tip Resmî Vasiyetnâme şeklini kabul etmiştir. Birincisi; okuma-yazma bilenler için (Md. 480-481), ikincisi; okuma-yazma bilmeyenler için kabul edilmiş şeklidir. (Md. 482). Okuma-yazma bilenler, son arzularını resmî memura (notere) bildirir. Vasiyetçinin bildirdiği istek ve tasarrufları resmî memur, bu konuda soracağı suâllerle, vasiyetnâmesini onun arzı ve irâdesine uygun bir tarzda, açık bir hâle getirir. Resmî memur tarafından hazırlanan vasiyetnâme metni, okuması için vasiyetçiye verilir. O da okur ve imzâsını atar. Sonra resmî memur da (noter) târih koyarak imzâlar. Vasiyetçi daha sonra, iki şâhit huzûrunda, vasiyetnâmeyi okuduğunu ve bunun son arzularına uygun bulunduğunu beyan eder.
Resmî vasiyetnâmenin bir tipini sağır ve dilsizler de yapabilir; fakat körler yapamaz. Hem kör, hem de sağır-dilsiz olanlar her iki çeşit resmî vasiyetnâmeyi de yapamazlar. Okuma-yazma iktidarından mahrum olanlar, meselâ hastalık veya körlük sebebiyle okumak ve yazmak kudreti olmayanlar için; resmî vasiyetnâmenin özel bir şekli tanzim edilmiştir (Md. 482). Burada; resmî memura (notere) vasiyeti (son arzularını) bildirir. Bu arzularına uygun olarak noter vasiyetnâmeyi hazırlar. Resmî memur, hazırlamış olduğu vasiyetnâme metnini, iki şâhit önünde, vasiyetçiye okur. Okunan senedin arzu ve iradesine uygun bulunduğunu vasiyetçi iki şâhit önünde resmî memura beyan eder. Daha sonra resmî memur târih koyarak vasiyetnâmeyi imzâlar. Bu tip resmî vasiyetnâmede vasiyetçinin imzâsı yoktur. Daha sonra iki şâhit bir şerh vererek imzâlarlar. Bu şerhte vasiyetçinin vasiyet ehliyetinin bulunduğu, vasiyetnâmenin kendileri önünde vasiyetçinin yüzüne karşı okunduğu, vasiyetçinin okunan metni son arzularına uygun bulduğu yazılır. Bunlardan herhangi birinin şerhte bulunmaması, bir iptâl sebebidir.
Yabancı ülkelerde Türklerin, Türkiye’de ise yabancıların resmî vasiyetnâme temin etmeleri mümkündür. Vasiyetnâmeyi tanzim eden resmî memur, resmî vasiyetin aslını veya tasdikli bir sûretini muhâfaza etmekle mükelleftir (Md. 484).
3. Sözlü vasiyetnâme: Sözlü vasiyetnâme (Md. 486-488), istisnâî nitelikte bir vasiyet şeklidir. Normal hâllerde yapılabilecek vasiyetnâme şekilleri, el yazısı ve resmî vasiyetnâmedir. Sözlü vasiyetnâme ise, ancak fevkalâde hallerde (olağanüstü durumlarda), el yazısı veya resmî vasiyetnâmenin yapılmadığı durumlarda başvurulabilir. Bu sebeple bu tip vasiyetnâme, zarûretten doğan bir vasiyetnâme olarak nitelendirilebilir. Ölüm hâli vs. gibi.
Böyle olağanüstü hâllerde, vasiyetçinin vasiyetini iki şahit önünde söylemesi ve bunun yazılı bir vesika hâlinde tanzimi husûsunda bu şahısları yetkilendirmesi gerekir. Şâhitler bu işi kabul edip vasiyetnâme tanzim etmek zorunda değillerdir. Şâhitler bunu kabul ettikleri takdirde, kânunun kendilerine düşen mükellefiyetleri yerine getirmek ve kânundaki şartlara uymak sûretiyle, sözlü vasiyetnâmenin sonraki formalitelerini îfâ etmek zorundadırlar. Kusurlu olarak bunu yerine getiremezlerse, bunun sonuçlarından sorumlu olurlar.
İki şâhit, vasiyetçinin söylemiş olduğu son arzu ve tasarruflarını yazılı olarak derhâl tespit ederler. Sonra bu yazılı vesikayı hâkime verirler. Şâhitler isterlerse, vasiyetçinin sözle yaptığı ölüme bağlı tasarrufları yazıyla tespit etmeden doğrudan doğruya hâkime giderek sözlü olarak da bildirebilirler.
M.K. 487. madde askerler hakkında özel bir düzenleme getirmiştir. Sözlü vasiyetnâme yapmak zorunda kalan askerin, iki şâhit önünde son arzusunu bildiren bu tür bir vasiyeti hâkime hemen bildirmesi güç olduğundan, kânun, bunun bir teğmene veya daha üst derecede bir subaya tevdi edilebileceğini, hükme bağlamıştır. Sözlü vasiyette bulunduktan sonra, vasiyetçi iyileşir. Fevkalâde hâl sona ererse, yapılan sözlü vasiyetnâme geçersiz kalır. M.K. 488’e göre, olağanüstü hâlin sona ermesinden bir ay sonra, eğer vasiyetçi hayatta ise, sözlü vasiyetin hükmü kalmaz.
Vasiyetten geri dönme: Vasiyetnâme tek taraflı, bir hukûkî muâmele olduğu için vasiyetçi ölmeden önce istediği zaman vasiyetinden vazgeçebilir. Vasiyetçi, vasiyetnâmeden istediği zaman vazgeçebildiği hâlde, mîras mukâvelesinden istediği zaman vazgeçemez. Zîra, bu iki taraflı bir tasarruftur.
İslâm hukûkunda vasiyet: İslâm Hukûkunda vasiyet bâzı hâllerde farz, bâzan sünnet, bâzan da müstahabdır. Eskiden her Müslüman, bir vasiyet yazardı. Burada evlâdına, ahbabına son nasihatlerini bildirirdi. Kendinde hakkı bulunanlarla, helâllaşılmasını, vereceklerini, borçlarının ödenmesini, iskât, hac yapılmasını isterler; cenâze hizmetindeki ve defnden önceki isteklerini bildirirlerdi. Zevcesine (hanımına) olan mehr-i müeccel (Bkz. Mehr) borcunun ödenmesi için vasiyet etmesine çok dikkat edilirdi. Bu isteklerinin İslâmî hükümlere uygun olması için, âdil iki şâhit yanında bir vâsi seçerdi.
Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Vasiyet etmek istediği bir şeyi olup da vasiyeti başucunda yazılı olmadan iki gece geçirmek müminin harcı değildir.”
Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gâzinin vefât edeceği zaman oğlu Orhan Beye gönderdiği meşhur vasiyetnâmesinin özü şöyledir:
(Allahü teâlânın emirlerine muhâlif bir iş işlemiyesin. Bilmediğini şeriat ulemâsından sorup anlıyasın. İyice bilmeyince bir işe başlamayasın. Sana itaat edenleri hoş tutasın. Askerlerine ihsanı eksik etmiyesin ki, insan ihsanın kulcağızıdır. Zâlim olma. Âlemi adâletle şenlendir ve Allah için cihâdı terk etmeyerek beni şâd et. Ulemâya riâyet eyle ki, şeriat işleri nizam bulsun. Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbâl ve hilm göster. Askerine ve malına gurur getirip, şeriat ehlinden uzaklaşma. Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allah’ın dînini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik dâvâsı değildir. Sana da bunlar yaraşır. Dâimâ herkese ihsânda bulun. Memleket işlerini noksansız gör. Hepinizi Allahü teâlâya emânet ediyorum). Osmanlı sultanları bu vasiyetnâmeye candan sarılmış, devletin 600 sene hiç değişmeyen anayasası olmuştur.
Bir vasiyetnâme misâli: İstanbul şehrinde Gedikpaşa semtinde oturan bezzâz (manifaturacı) Osman Efendi meclis-i şer’i şerîf-i enverde veAhmed Ağanın yanında der ki: “Allahü teâlânın emriyle vefât ettiğim zaman, bıraktığım malın hepsi ve bütün alacaklarım alınarak, önce âdet üzere techiz (donatma) ve tekfinim (kefenlenme) yapılıp, sonra, borcum çıkarsa, bunları ödeyip geriye kalan üçte biri ayrılsın. Bu ayrılan sülüs içinden şu kadar kuruşla namaz iskâti ve oruç, yemin ve adaklarım için keffâretim yapılsın. Dînimize uygun olarak iskât apılıp, Müslüman fakirlere dağıtılsın. Şu kadar kuruşu ile tatlı (helva ve lokma) pişirilip, fakirlere yedirilsin. Şu kadar kuruşu ile kabrim yapılsın. Bu arta kalanını da, seçtiğim vasim, dilediği hayrat ve hasenâta harc etsin, diye vasiyet etti. Bu vasiyetimi yerine getirmeğe yanımdaki Ahmed Ağayı seçtim ve tâyin eyledim, dedi. Ahmed Ağa da bu vasiyeti dinleyip kabul etti ve hepsini en iyi şekilde yapmayı üzerine aldı. Biz de hazır bulunup gördük, işittik ve şâhit olduk.”
İmzâ imzâ şâhit şâhit
Hasanoğlu Osman, Ali oğlu Ahmed, Süleyman oğlu Ömer, Veli oğlu Bekir.
İslâm Hukûkuna göre, malının üçte birini hayırlı işlerde kullanması için biri vasî tâyin edilip, vasî de bu kadar malı hayırlı işlere verse, ölünün vârisleri, bu malı nerelere verdin diye soramazlar. Vârislerin mahfuz hissesi (saklı payı) techiz ve borçların tasfiyesinden sonra kalan terekenin üçte ikisidir. Eğer vasiyet terekenin üçte birini aşıyorsa artan kısımla ilgili icrâ vârislerin kabûlüne bağlıdır. Vasî tâyin etmeden ölen kimsenin vasiyetini yerine getirmek için, hâkim bir vasî tâyin eder.
İslâm Hukûkuna göre de, bir kimse vasiyetinden dönebilir. Vasiyetini inkâr etmesi iptâl sayılmaz. Vasiyette bulunan kimsenin vasiyetini yerine getirmeyi taahhüt eden kimse, o kişinin ölümünden sonra bu işi yapmayı reddedemez. Emin olmayan fâsık (açıkça günah işleyen mümin) veya zımmî (İslâm devleti uyruğundaki gayri müslim)vasî yapılırsa, hâkim bunları değiştirir. Ücretle vasî yapmak câiz değildir. Fakat söylemiş olduğu ücret ona vasiyet edilirse o zaman o ücreti alabilir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.