Alm. Erbschaft (f), Erbanfall (m), Erbe (n), Fr. Héritage (m), succession (f), İng. Inheritance. Bir kimsenin vefâtı (ölümü) üzerine mevcut mal varlığının kânûnî vârislerine (mîrasçılarına) intikâl etmesi. Ölümle mûrisin malları bir bütün olarak, doğrudan doğruya ve kendiliğinden mîrasçılarına intikâl eder. Mîras bırakan bu kişiye mûris, mîrasçılarına vâris, bu ikisi arasındaki münâsebete de verâset denir.
Mûrisin birden fazla mîrasçısının bulunması hâlinde, bu şahsın tereke malları üzerindeki haklarının tanzimi konusunda iki sistem vardır. Birinci sisteme göre, mîrasçılar mîras hisseleri ölçüsünde, tereke(mûrisin malvarlığı) üzerinde müşterek mülkiyet hakkına sâhiptir. Bunun sonucu serbestçe tasarruf edilebilirler, bunu başkasına satabilirler, üzerinde rehin ve istifâde (faydalanma) hakkı da verebilirler. Bu sistem, İslâm Hukûkunda, eski Türk Hukûkunda, Roma Hukûkunda veFransız Hukûku tarafından kabul edilmiştir. İkinci sistem, Cermen (Alman) Hukûkunun iştirak hâlinde mülkiyet prensibine dayanmaktadır. Her mîrasçının hakkı, tereke bütünü üzerindedir. Bunların idâresi ve üzerindeki tasarruf muâmeleleri mîrasçılar tarafından birlikte yapılır. Mîrasın taksimine kadar, tereke taksim edilmemiş tek bir kişiye âit mal durumundadır. Bu sistem, Alman, İsviçre ve bugünkü Türk Hukûku tarafından kabul edilmiştir.
Mîras ortaklığı: Medenî Kânuna (M.K.) göre, mûrisin birden fazla mîrasçısı bulunduğu takdirde, bunların tereke malları üzerinde iştirak hâlinde mülkiyet hakları vardır. Mûris, vasiyetnâmesinde bunun aksine bir tasarıda bulunmuş olsa bile, bunun bir hükmü yoktur.
Mîras ortaklığı kânundan doğar (Md.518). Mîrasçıların bu ortak hak sâhipliği mîrasın taksimine kadar devam eder. Medenî Kânuna göre, mîrasçılardan herbiri her zaman mîrasın taksimini talep edebilir. Bunu önlemek için, ortaklığın devamı maksadıyla, mîrasçıların aralarında muvâfakatleri alınmak sûretiyle yapılması gerekir. Buna rağmen, mîrasçıların mîrasçı sıfatıyla hâiz bulundukları talep ve dâvâ hakları mahfuzdur. Meselâ yapılan vasiyetnâmenin iptâlini, tenkisini isteyebilir veya mîras sebebiyle istihkak dâvâsı açabilir.
Mîrasın taksiminden önce, mîrasçı kendi hissesini prensip olarak mîrasçı olmayan birine devredemez. Fakat M.K. 612. md.de bunun bir istisnası vardır. Mîrasçı mîras hissesini başkalarına geçirmişse bu hisse ancak mîrasın taksiminden sonra o şahsa geçebilir. O kişi mîrasçı sıfatını kazanamaz, mîrasçılık sıfatından doğan dâvâları alamaz.
Mûrisin malları vârisçileri arasında paylaştırılmadan önce hepsi ortak kullanır. Mülkiyet ve zilyetlik hakları, kullanma, faydalanma hakkı vardır. Bu hak ve yetkilerini karşılıklı olarak anlaşmak sûretiyle kullananlar arasında ihtilâf çıkarsa mîrasçılardan biri mîrasın taksimini talep edebilir.
Mîras henüz taksim edilmemiş durumdayken mîras ortaklığına âit dâvâlar bütün mîrasçılar tarafından açılabilir. Açılan dâvâya mîrasçılardan herbiri şahsen veya temsilcileri vâsıtasıyla katılırlar. Mîrasçılardan biri tarafından açılan dâvâya, diğer mîrasçıların sonradan katılmaları veya muvâfakatlarını bildirmeleri de mümkündür. Mîras ortaklığına tâyin olunan bir temsilcinin vasiyeti tenfiz memurunun veya M.K. 533 ve 572’de belirtilen mîrasına resmen idâresinin lâzım geldiği hallerde, dâvâ, mîras ortaklığı adına bunlardan biri tarafından açılabilir.
Mîras bırakanın alacakları da mîrasçılarına geçer. Bu alacakların tahsili, için de ancak bütün mîrasçılar birlikte dâvâ açabilir. Bir veya birkaç mîrasçının açacağı dâvâ hüküm ifâde etmez. Fakat yapılması gereken ve süreye bağlı işlerde mîrasçılardan birinin dâvâ açması da mümkündür. Ayrıca her mîrasçı mîrasın durumunu öğrenmek için “Tespit Dâvâsı” da açabilir.
Mîrasçılar, ittifakla verecekleri bir kararla mîrasın idâresini bir temsilciye bırakabilirler. Mîrasçılar bu konuda anlaşamazlarsa, mîras bırakanın (müteveffa) son ikâmetgâhı olan yerdeki Sulh Mahkemesi bir temsilci tâyin eder. Fakat mahkemenin bir temsilci seçebilmesi için mîrasçılardan en az birinin bunu talep etmesi gerekir (M.K. md. 581).
Mîrasçıların mesûliyeti: Mîrasçılar, mîras bırakanın bütün borçlarından da mesûldür. Mîrasın tamâmı alacak ve borçlarıyla birlikte bir bütün olarak mîraçsılara intikâl eder. İslâm Hukûkunda, Fransız Medenî Kânununda, Roma Hukûkunda mîrasçı ancak terekeden kendi hissesine düşen mal nispetinde mesul tutulur. Mûrisin borçları tereke mevcudundan fazla olduğu takdirde, borçların terekeyi aşan kısmı sâkıt olur (düşer). Bugünkü Türk Medenî Kânununda ve İsviçre Medenî Kânununda, mûrisin (mîras bırakanın) borçlarından dolayı mîrasçıların müteselsil ve şahsî mesûliyetleri vardır. Mîras bırakanın bütün borçlarından mîrasçıların hepsi teker teker sorumludur. Mîras kalan mal bu borçları ödemeye yetmezse her mîrasçı kendi şahsî gelirinden bu borçları ödemek zorundadır. Alacaklı, alacak hakkını isterse mîrasçıların hepsinden, isterse bir kısmını birinden bir kısmını diğerinden, isterse tamâmını bir tek mîrasçıdan talep edebilir. M.K. md. 616 gereğince mîrasçıların bu şekildeki müteselsil mesûliyetleri mîrasın taksiminden îtibâren 5 yıl sonra düşer. Beş yıllık sürenin geçmesinden sonra mîras bırakanın borçlarından dolayı, mîrasçılar ancak mîras hisselerine düşen borçlardan mesûl olurlar.
Mîrasın taksimi: Mîrasçılar arasındaki iştirak hâlindeki hak sâhipliği münâsebeti (mîras ortaklığı) taksimle sona erer. Her mîrasçı, her zaman mîrasın taksimini, talep edebilir (M.K. md. 583). Mîrasçılardan birisi, mîras ortaklığı devam ederken ölmüşse, ölen mîrasçının mîrasçıları onun yerine mîrasın taksimini talep edebilirler (M.K. md. 583). Mîrasçıların mîrasın taksimini istemeleri belli bir süreyle sınırlı değildir; her zaman mümkündür. Taksim dâvâsı, bütün tereke mallarına şâmil olmalıdır; kısmî taksim dâvâsı açılamaz. Taksim dâvâsına diğer mîrasçılar muhâlefet etseler bile, taksimi önleyemezler. Bir mîrasçının taksim talebine, diğer bütün mîrasçılar muhalefet etmekte iseler, bu takdirde mîrasçılar taksim isteyenin hissesini kendisine vermek veya ödemek sûretiyle mîras ortaklığını aralarında devam ettirebilirler.
Prensip olarak mîrasçılar kendi aralarında anlaşarak mîrası istedikleri gibi paylaşabilirler. Fakat bunun için mîrasçıların bu konuda ittifak etmeleri şarttır. Birisi, muhâlefet ederse karar alınamaz. Bu takdirde, mîrasçılardan birinin talebi üzerine, mîrasın taksimi, selâhiyetli merci tarafından yapılmak icap eder.
Müteveffa ölüme bağlı tasarrufu ile bizzat tâyin etmiş olabilir. Fakat mûris bu çeşit tasarrufları ile mîrasçıların mahfuz hisse haklarını ihlâl edemez. Yâni kânunun mîrasçılara verdiği hisseleri kaldıramaz.
Mîrasçılar arasında anlaşamazlarsa, herbir mîrasçının yetkili merci olan müteveffanın son ikâmetgâhı olan yerdeki Sulh Mahkemesine mürâcaat ederek taksimin yapılmasını talep etme hakkı vardır.
Medenî Kânun, mîrasçılar arasında taksimde “eşitlik” prensibini kabul etmiştir. Bunun anlamı, bütün mirasçıların aynı hukûk kurallarına tâbi olmasıdır. Mîras hisselerinin büyüklüğü veya küçüklüğü kânun hükümlerine veya müteveffanın (mîras bırakanın) vasiyetine göre tespit edilir; bu bakımdan eşitlik zûrurî değildir.
Mîrasın taksimi tarzı: Mîrasın taksim edilebilmesi için, evvelâ tereke (malların) tam bir tespitini yapmak gerekmektedir. Müteveffadan mîrasçılarına intikâl eden malları ve borçları kesin olarak tâyin ve tespit etmek gerekir. Bunun içine müteveffanın mîrasçılarından olan alacakları ve bunlara olan borçları da girer. Buna karşılık, mîras bırakanın vasiyetnâmeyle yaptığı muayyen mal vasiyetleri, vakıflar tereke mamalekinden (mallarından) çıkarılırlar ve mîrasın taksimine dâhil olmazlar.
Mîras taksimine katılan ne kadar mîrasçı varsa o kadar hisse teşkil olunur (M.K. md. 590). Meselâ, mûrisin (mîrası bırakanın) üç çocuğu ve kendisinden önce ölen dördüncü bir oğlundan da üç torunu varsa, burada evvelâ dört hisse teşkili ve ikinci olarak da dördüncü hissenin üç hisseye bölünmesi îcab eder.
Diğer bir misâl: Mîrasçı olarak sağ kalan eş ve mîras bırakanın kendisinden önce ölmüş oğlundan üç torunu varsa, burada evvelâ iki hisse teşkil olunur ve bunu müteâkip fürûa âit hissenin üçe taksimi îcab eder. Buna karşılık, mîrasçılar sağ kalan eş ve mîras bırakanın üç çocuğundan ibâretse, bu takdirde, dört mîrasçı bulunduğundan, dört mîras hissesi teşkili gerekir.
Mîrasçıların mîras haklarının eşit büyüklükte olmaması hâlinde, mîras hisseleri farklı büyüklükte olacaktır. Meselâ, nesebi sahih çocukların yanında, nesebi sahih olmayan bir çocuğun mîrasçı olması veya yarım kan kardeşlerin tam kan kardeşlerle birlikte mîrasçı olmaları hâlinde çeşitli büyüklükte mîras hisseleri teşkili îcab eder.
Mîrasın taksimi, mümkün olduğu derecede aynen taksim yoluyla yâni mal olarak taksim edilmelidir. Bu mümkün değilse paraya çevrilerek taksimi yoluna gidilir.
M.K. md. 592’ye göre, mîrasçılardan birisinin îtirâzı üzerine, âile evrakı ve hâtıra teşkil eden eşyâ satılamaz. Meselâ mîras bırakanın mektupları, âile şeceresine âit resimler, portreler, heykeller , madalya ve takdirnâmeler, diplomalar satılmaz. Bunların mîrasçılardan birine tashihi gerekir.
Mîras bırakanın sağlığında mîrasçılardan birine veya birkaçına bırakmış olduğu mallar ve paralar diğer mîrasçılar tarafından talep edilir. Fakat mîras bırakan o mîrasçıya bıraktığı malların terekeye dâhil olmadığını belirtmişse o mallar geri alınmaz. Meselâ, mîras bırakan mîrasçılarından birine doğum günü, evliliği, imtihanda muvaffakiyet vs. gibi sebeplerle bâzı şeyler hediye etmişse bunlar geri alınmaz.
Mîrasçılar daha mîras bırakanın sağlığında, beklenen mîras hakkını aynı mûrisin diğer bir mîrasçısına veya mîrasçı olmayan bir başka kişiye temlik edebilir (M.K. md. 613).
Mîrasçılar arasında cenin varsa, mîrasın taksimi doğmasına bırakılır (M.K. md. 584). Mîras bırakanın sağ kalan eşi (karı veya koca) diğer mîrasçılarla birlikte mîrasçı olduğunda, dilerse terekenin yarısını intifa hakkını (faydalanma hakkı) veya dilerse dörtte birinin mülkiyetini alır (M.K. md. 444). Karı veya koca, intifa hakkı yerine ona eş değerde olmak üzere her sene verilecek bir gelire bağlanmayı da isteyebilir (md. 445).
Mîrasçının evlât edindiği kişi ve onun çocukları, evlât edinenin ölümü hâlinde onun mîrasçısı olur. Fakat evlât edinen evlâtlığın mîrasçısı olamaz (md. 447).
Mîras bırakanın hiçbir mîrasçısı yoksa mallar devlete (Hazineye) geçer (md. 448).
İslâm Hukûkunda, mîrasın taksimini (verâset) gösteren, vefât eden kimsenin bıraktığı malın kimlere verileceğini ve nasıl dağıtılacağını bildiren ilme “Ferâiz İlmi” denir. (Bkz. Ferâiz)
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.