Yemin - Bilgiler
24/12/2013 0:00
Alm. Schwur, Eid (m), Fr. Serment (m), İng. Oath. Allahü teâlânın adını anarak yapılan ahd ve verilen teminat. Yemin lügatte “kuvvet” demektir. Sözün, niyetin, işi yapmak veya yapmamak arzusunun kuvvetli olduğunu gösterir. Yemin yerine half, hilf ve kasem kelimeleri de kullanılır. Silahlı kuvvetlere katılan her askere hizmeti tam, noksansız ve başarıyla yapacağına dâir içirilen “and” ile hukuk dâvâları esnâsında taraflardan birinin, olayın doğru olup olmadığı husûsunda yaptırılan and içmeye ve nâmusuyla kuvvetlendirmesine de yemin denir. Yemin kelimesinin Türkçe karşılığı “and”dır.

Türk hukuk sisteminde yemin: Gerek devlet idâresinde gerek hukuk sisteminde, yemine pekçok yerde mürâcaat edilmektedir. Anayasanın 81. maddesi, Meclis üyelerinin (milletvekillerinin); 103. maddesi, Cumhurbaşkanının yemin etmesini düzenlemiştir.

Kezâ, Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve muhâkeme usûlleri hakkındaki kânunun 10. maddesi, Yüksek Hâkimler Kurulu Kânunu 25. maddesi bu mahkeme üyelerinin yemini hakkında hüküm getirmiştir.

Cezâ mahkemelerinde şâhitlere, açıklama yapmalarından önce yemin ettirilmektedir.

Hukuk mahkemelerinde yemin bir ispat vâsıtasıdır. Suç muhâkemelerinde ise yeminin ispat vâsıtası olduğu durumlar çok azdır. Bu mahkemelerde yemin, doğru söylemeye zorlama bakımından yardımcı görevi olan bir vâsıta olmaktadır. Hukuk mahkemelerinde bu bakımdan yemin hâkimin takdirine bırakılmıştır. Hâkim yemine lüzum görmez ve iki taraftan biri de ihtiyaç duymazsa, şâhit yeminsiz dinlenmektedir. Bunların dışında asker ocağına alınan kişilere, yüksek okulları bitiren talebelere diploma verilirken, vazifelerini gereği gibi yapacaklarına ve dürüstlükten ayrılmayacaklarına dâir yemin ettirilmektedir.

Mahkemelerdeki yemin sırasında herkesin ayağa kalkması, yemine önem kazandırmak maksadıyladır. Yeminin ehemmiyeti hakkında hâkimin şâhide açıklamada bulunması kânun tarafından hükme bağlanmıştır.

Hemen hemen bütün memleketlerin idâre ve hukuk sistemlerinde yemin veya and içme müessesesi vardır. Meselâ ABD Cumhurbaşkanı vazifeye başlarken, başsavcı ve elinde İncil olan râhip karşısında el kaldırarak yemin etmektedir.

İslâm dîninde yemin ve hükümleri: Dînimizde yemin etmek üç türlü yapılır. Allahü teâlanın isimleriyle, küfre sebep olan şeyi şarta bağlamakla ve talak, boşamayı şart etmekle (Şart olsun, demekle) yemin edilir. Allahü teâlânın isimleriyle yemin, ya harfle veya kelimeyle olur. İsmin başında (bi, tâ, ve) harflerinden biri söylenip, ismin sonu esre okunursa yemin olur. Yâni (vallâhi, billâhi, tallahi) denilerek söylenen söz yemin olur. Yalnız Allahü teâlânın isimlerinden, Halîm, Alîm, Cevad gibi, insanlar için de kullanılan bir isimle yemin ederken Allahü teâlânın ismi olduğuna niyyet etmek lâzım olur. Yemin etmek âdet hâlini alan bâzı sıfatları ile de yemin câizdir. Allahü teâlânın kudreti veya azameti, rahmeti için demek gibi. Kur’ân, Peygamber, Kâ’be için diyerek yemin olmaz. Nâmusum üzerine söz veriyorum, şerefim üzerine doğru söylüyorum demek, İslâmiyette yemin değildir. Canın için, başın için gibi yemin etmek ise uygun değildir. Allah için yemin ediyorum demek, yemin olur. Kasem ediyorum, half ediyorum, yemin ediyorum veya ... ederim, yâhut eşhedü diyerek, Allahü teâlânın ismini söylemek de yemin olur. Ahdım olsun, nezrim olsun demek yemin olur.

Birine eğer bunu yaparsan kâfirsin veya Yahûdîsin yâhut Hıristiyansın veya Allahsızsın gibi küfre sebep olan her şey demek veya bunları ... olacaksın veya ol diye söylemek, hepsi yemin olur. Karşısındaki kimse o işi yapınca, yemin bozulur. Bunları yemin niyetiyle söyledi ise, yemin eden keffâret verir.

Yemin ederken inşaallah derse, yemin olmaz.

Mushaf hakkı için demek veya Mushafa elini koymak yâhut Mushafı gösterip, bunun hakkı için demek, yemin olur. Çünkü, böyle yemin âdet olmuştur. Haram işlemek, ibâdet yapmamak için yemin eden bozar. Sonra keffâret verir.

İslâmiyetin hükme bağladığı üç çeşit yemin vardır:

1. Yemin-i gâmus: “Günâha ve Cehenneme sokucu” yemindir. Geçmişteki bir şey için bile bile yalan söylemek sûretiyle yemin etmektir. Çok büyük günâhtır. Çünkü böyle yemin eden biri yalanına Allahü teâlâyı şâhit tutmak istemiş, O’nun adını istismar etmiştir. (Kişinin ödemediği bir borcu için bile bile “Vallâhi ödedim!” demesi gibi.) Bu çeşit yeminler, kefâretle dahi bağışlanmayacak kadar büyük günâhtır. Pişman olunca tövbe, istiğfâr edilir. Keffâret lâzım gelmez.

2. Yemin-i mün’akide: Gelecekte yapacağım veya yapmayacağım diyerek yalan yere yapılan yemindir. “Vallâhi yarın şuraya gideceğim.” yâhut “Vallâhi şu kimse ile konuşmayacağım.” şeklinde yapılan yemindir.

Yemin-i mün’akide üç şekilde olur. Üçüncüde yemini bozunca keffâret vermek lâzımdır. Yemini bozmadan önce keffâret verilmez:

a. Zamânı bildirilmez. Ahmed’i döveceğim diye yemin edince, ikisi de sağ kaldıkça dövmezse, yemin bozulmaz. Biri ölünce bozulur. Çünkü, yapacağım diye yemin edince, ölünceye kadar dövmezse, sonsuz olarak bozulmaz. Çünkü yapmaması hemen vâcib olur. Bir kere döverse, bozulur. Keffâret verir ve yemin biter. İkinci defâ döverse, bir daha keffâret vermez.

b. Zaman bildirilendir. Zamânı gelmeden bozarsa keffâret lâzım olur. Zamânı gelmeden önce ölürse, yemin bozulmaz.

c. Şarta bağlı yemindir. Yemin ettiği şeyin yapılıp yapılmamasını, kendinin veya başkasının birşeyi yapmaya hazırlanırken, bunun yapılmaması için (Eğer bunu yaparsan...) veya oturan ikinci bir kimseye bir şey yaptırmak için (Eğer bunu yapmazsan...) dedikten sonra başka bir şeye yemin etmektir.

3. Yemin-i lağv. “Boş yere” yemindir. Yanlışlıkla veya doğru olduğu zannıyla yemin etmektir. Kişinin borcunu ödememiş olduğu halde, ödediğini zannederek “Vallâhi ben borcumu ödedim.” diye yemin etmesi böyledir. Burada kasıt yoktur. Bu şekildeki yemine günâh da, keffâret de yoktur. Tövbe edilerek Allahü teâlâdan af dilemesi istenir.

Üç yeminde de, unutarak, zorlanarak yemin etmek veya yemini bozmak bunları bilerek, isteyerek yapmak gibidir.

Yeminlerde niyet: Herhangi bir kimsenin istediği için yapılan yeminlerde yemin eden kişi, karşısındakini yanıltmak için başka şeylere niyet ederek yemin edemez. Bu düşüncelerle yemin etse dahi yemin, yemin ettiren kişinin düşüncesine göre değerlendirilir. Daha önce yukarıda izah edildiği gibi yalan yere yapılan yemin (yemin-i gâmus) için keffâret yoktur. Çünkü keffâret bu çeşit yeminlerin günâhını gidermez. Böyle yeminler, büyük günâhtır. Halkımız arasında yaygın olduğu gibi; yemin ederken bir ayağı kaldırmanın veya kalpten yemin konusundan değişik bir şey geçirmenin, düşünmenin dînimizde yeri yoktur. Bunlar tamâmen yalan olan ve tatbik edilen önemli hususlardır.

Yemin keffâreti: Yemin keffâreti, bozulan bir yeminin dînî vebâlinden yemin edeni kurtarmak için yapılır. Bu keffâret usûlü, İslâm dîninin Müslümanlara gösterdiği kolaylıklardan biridir. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde Mâide sûresinin 89. âyeti kerîmesinde meâlen:

“Allah yeminlerinizdeki hatâdan (lagv) dolayı sizi sorumlu tutmaz. Fakat (geleceğe dönük) yaptığınız yeminlerden sorumlu tutar. Bunun keffâreti (cezâsı) çoluk-çocuğunuza yedirdiklerinizin ortalamasından olmak üzere on fakiri yedirmek veya on fakiri giydirmek veya köle âzâd etmektir. Kim bunları bulamazsa üç gün oruç tutar. Yemin ettiğinde onların keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyunuz, böylece Cenâb-ı Allah size âyetlerini açıklar. Belki siz de şükredersiniz.” buyurmaktadır.

Geleceğe âit olan bir işi yapacağım veya yapmayacağım şeklinde yapılan yeminler bozulduğu zaman keffâret (cezâ) verilmesi lâzımdır. Yalan yere yapılan yeminler, genelde bir hakkın çiğnenmesine sebep olur. Bunun için yemin eden kimsenin üzerine kul hakkı geçer. Bundan dolayı hak sâhibinden helallık dilemesi lâzımdır. Keffâret (cezâ) ise kul hakkı değil, Allahü teâlânın hakkını affettirmek içindir.

Yukarıdaki âyet-i kerîmede açık olarak belirtildiğine göre; yemini bozan kişi yemin keffâreti için, bir köle âzâd eder. Yâhut, zekât alması câiz olan, erkek veya kadın on fakire bütün bedeni örtecek kadar, bir kat çamaşır verir veya her gün on fakiri iki kere doyurmakla da olur. Bu üçünden birini yapamayan fakir, üç gün ard arda oruç tutar. Yemin keffâretini geciktirmek günâhtır. Çeştili yeminlerin keffâretleri ayrı yapılır. “Vallâhi, verrahmâni, verrahîmi şu işi yapmam.” dese üç yemin olur. O işi yaparsa, üç keffâret lâzım olur. Doyurmak yerine fülus (kâğıt para) da verilir. Keffâret yaparken niyet etmek lâzımdır.

Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Tüccarın, pazarcıların çoğu fâcirdir.” Sebebini sorduklarında; “Alışverişleri helâl olmaz. Çünkü çok yemin ederek günâha girerler ve yalan söylerler.” buyurdu. Bir hadîs-i şerîfte; “Yalan yere yemin ederek, birinin malını alan kimse kıyâmet günü, Allahü teâlâyı gazaplı görecektir.” buyuruldu.

Dînimizde yemin etmeye gerektiği zaman izin verilmekle berâber, ağzı yemin etmeye alıştırmak ve dünyâ işleri için yemin etmeyi âdet hâline getirmek uygun görülmez.

Önceki
Önceki Konu:
Korucu
Sonraki
Sonraki Konu:
Abdullah Bin Zeyd

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu