Yusuf Atılgan (Manisa, 27 Haziran [nüfus kaydında 25 Ağustos] 1921- İstanbul, 9 Ekim 1989) Romancı, öykücü.
Tam adı Yusuf Ziya Atılgan. Nevzat Çorum ve Ziya Atılgan imzalarını da kullandı. Avniye Hanım ile tahsildar Hamdi Atılgan'ın oğlu. Manisa Ortaokulu'nu (1936), parasız yatılı olarak Balıkesir Lisesi'ni (1939) ve ikinci sınıftan sonra askeri öğrenci olarak devam ettiği İÜEF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1944). A. N. Tarlan yönetiminde hazırladığı bitirme tezinin konusu "Tokatlı Kâni, Sanat, Şahsiyet ve Psikoloji" idi. O dönemde Akşehir'de bulunan Maltepe Askeri Lisesi'nde bir yıl edebiyat öğretmenliği yaptı (1945). Üniversite öğrenciliği sırasında Komünist Partisi'ne katılarak faaliyette bulunduğu iddiasıyla sıkıyönetim mahkemesince tutuklanarak Ceza Kanunu'nun 141. maddesi uyarınca hapse mahkûm edildi. Altı ay Sansaryan Hanı'nda, dört ay da Tophane Cezaevi'nde olmak üzere on ay hapis yattı. Tahliye olduktan (25 Ocak 1946) sonra doğduğu yer olan Manisa'nın Hacırahmanlı köyüne yerleşti; burada evlenerek uzun süre çiftçilik yaptı. Hacırahmanlı Spor Kulübü'nün kurucuları arasında yer aldı (1950). 1976'da tiyatro oyuncusu Serpil Gence ile ikinci evliliğini yaparak İstanbul'a yerleşti; bir çocuğu oldu. 1980'den sonra, Ü. Tamer'in isteğiyle, Milliyet (daha sonra Karacan) Yayınları'nda danışmanlık ve çevirmenlik, kısa bir süre de Can Yayınları'nda redaktörlük yaptı. Üzerinde çalıştığı "Canistan" adlı romanını tamamlayamadan kalp krizi sonucu Moda'daki evinde öldü; Bülbülderesi Mezarlığı'nda (Üsküdar) toprağa verildi. Hacırahmanlı Belediyesi tarafından "Yusuf Atılgan Halk Kitaplığı" kuruldu (1990). Hakkında yazılan yazı ve röportajlar ve kendisine adanan yazılar ölümünün ardından bazı "Perşembeci Dostları" tarafından Yusuf Atılgan'a Armağan adlı kitapta derlendi.
Tercüman gazetesinin 1955'te açtığı öykü yarışmasında birincilik ödülü alan "Evdeki" (Nevzat Çorum adıyla) ve aynı yarışmada dokuzunculuk ödülü alan "Kümesin Ötesi" (Ziya Atılgan adıyla) adlı yapıtları yayımlanan ilk öyküleri oldu (Tercüman gazetesi); son öyküsü "Eylemci" ise 1987'de yayımlandı (Gergedan dergisi). "Ölü Su" adlı şiiri Yazı (1978), "Ayrılık" adlı şiiri ise Milliyet Sanat'ta (1980), S. Kierkegaard'dan çevirdiği bazı pasajları Değişim dergisinde (1961-62) yayımlandı.
İlk romanı Aylak Adam'la modern Türk edebiyatı içinde çok önemli bir yere sahip olan Y. Atılgan, özellikle yabancılaşma ve bunun zorunlu sonucu yalnızlık temasını başarıyla işleyen bir yazar olarak tanındı. Geçimini ailesinden kalan mirasla, herhangi bir işte çalışmak ihtiyacı duymadan sağlayan; kendi tanımıyla "zengin değil ama paralı" bir adam olarak hemen hiçbir sorumluluk üstlenmeden bohem bir hayat yaşayan ve "gerçek sevgiyi arayan" C. adlı genç bir adamın anlatıldığı Aylak Adam, öncelikle, Türk edebiyatında çağdaş bireyi olanca trajedisiyle yansıtabilen bir ilk roman olarak öne çıkar. Romanda, "ku-ya-ra" (kumda yatma rahatlığı) ve "a-da-ko" (ağaç dalı kompleksi) kavramlaştırmalarıyla iletilmeye çalışan birey durumları, aynı zamanda bireyin trajedisini de oluşturan gerçeklikler olarak, bireyin özgürlüksüzlüğü, yabancılaşması ve yalnızlığına farklı bir perspektif getirir. C.'ye göre: "Bütün çağların trajedisi(dir) bu, Ku-ya-ra: 'Kumda yatma rahatlığı.' A-da-ko: 'Ağaç dalı kompleksi'. Şimdi kumda yattığım için kuyara diyorum. Daha da genişletilebilir. Kuyara, alışılmış tatların sürüp gitmesindeki rahatlıktır. Düşünmeden uyuyuvermek. Biteviye geçen günlerin kolaylığı. Ya adako? Ağaç dalındaki, gövdeden ayrılma eğilimini farkettin mi bilmem? Hep öteye öteye uzar. Gövdenin toprağa kök salmış rahatlığından bir kaçıştır bu. Özgürlüğe susamışlıktır. Buna ben 'ağaç dalı kompleksi' diyorum. Genç hastalığıdır. Çoğunlukla Kuyara dişidir. Adako erkek. Pek seyrek cins değiştirdikleri de olur. Ağaç dalı kompleksine tutulmuş kişi tedirgindir. İnsanların ağaç dallarını budayıp gövdeye yaklaştırdıkları gibi, yakınları onun içindeki bu Adako'yu da budarlar. Onu gövdeden ayırmamak için ellerinden geleni yaparlar. Kimi insana ne yapılsa yararı olmaz. Asi daldır o. Ayrılır. Balta işlemez ona." Ancak romanın sonu, C.'nin kesin yenilgisiyle gelir çünkü bireyin gövdeden ayrılmak biçiminde dışavurduğu özgürlük isyanı ve öylece kazandığı asi karakter, aynı zamanda gövde (hayat, toplum) tarafından alaşağı edilmesi gereken bir karakterdir; çünkü aykırıdır, uyumsuzdur ve bu yönüyle bünye dışına atılması gerekir. İkinci roman Anayurt Oteli ise, Aylak Adam'ın C. tipiyle iletmeye çalıştığı kentli bireyin yalnızlığını, Zebercet tipiyle kasabaya; ama daha önemli olarak da yalnızlığın kimsesizlik olarak biçimlendiği bir çıkışsızlığa, bunalıma, giderek de cinayet ve intiharla sonuçlanan bir trajediye taşır. Aylak Adam'ın C.'si gibi Anayurt Oteli'nin Zebercet'i de esas olarak sevgiyi aramaktadır ancak Zebercet'in yaşadığı sevgi açlığı C.'nin yaşadığıyla kıyaslandığında katıksızdır ve bir dizi cinsel problemle de bütünlenerek bunalım düzlemine taşınır. Yusuf Atılgan'ın ölümünden sonra yayımlanan "bitmemiş" romanı Canistan ise romanın yaşandığı zaman dilimi ve coğrafya göz önünde bulundurulduğunda "birey"den, dolayısıyla da birey planında yaşanan çelişki ve açmazdan bağımsızdır; Y. Atılgan, Canistan'da, insan gerçekliğine daha dolaysız, hatta güdüsel bir düzlemde yaklaşmaya çalışır. Bu çerçeveden bakıldığında, Aylak Adam'ı kentin, Anayurt Oteli'ni kasabanın ve Canistan'ı köyün romanı saymak gibi bir değerlendirmeden yola çıkılabilir ki bu, Y. Atılgan'ın yazı serüvenine olduğu kadar, Türk romanının serüvenine de farklı bir perspektif getirir. Canistan, "köy romanı" gerçekliğine Y. Atılgan'ın kaleminden, Türk edebiyatında örneğine daha önceki örneklerde hiç rastlanmayan biçimde şiddet öğesi ve cinselliğin şiirsel katkısını getirir. Bu çerçeveden bakıldığında Canistan, aynı zamanda "can"a, bu da demek ki insana (hayata) yazılmış bir destan niteliğindedir. 1921 yılında bir yaz gecesi başlayan Canistan, geriye dönüşler aracılığıyla 1906'ya kadar gidip yeniden 1921 yılına dönerek, Meşrutiyet'ten Kurtuluş Savaşı'na uzayan bir süreçte ve "Duruşma", "Yargıç", "Tanık" bölümlerinde ağırlıklı olarak "Tokuç Ali , Selim ve Kadir"in hikâyesini anlatır; kitabın yazılmadan kalan son bölümünün adı ise "Sanık"tır.
S. Kierkegaard gibi varoluşçu filozoflardan psikanalize, J. Joyce ve W. Faulkner'dan modern dünya edebiyatının ve sinemasının diğer yapıtlarına uzanan bir yelpazede değerlendirilebilecek olan Aylak Adam ile Anayurt Oteli'nin kahramanları hakkında pek çok inceleme-çözümleme yapılmıştır. Örneğin E. Batur, Anayurt Oteli'yle W. Faulkner'ın Ses ve Öfke romanı ilişkisi üzerinde dururken H. Yavuz, L. Cavani'nin "Gece Bekçisi" filmi arasında birtakım paralellikler bulmuştur. Ü. Onart ise birtakım "ahlaki" değerlendirmelere maruz kalan Anayurt Oteli için "Türk yazınının 'lanetlenmiş' romanlarından biri" tanımını kullanmış ve "özgürlük, olanak, eylem, neden, suç ve sorumluluk" bağlamında romanın düşünsel boyutlarını irdelemiştir.
Anayurt Oteli'nde iletişimsizlik, yaşamın anlamsızlığı, olayların rasyonel bir biçimde açıklanamayacağı, davranışların nedeninin bilinemeyeceği tezi işlenirken, B. Moran'a göre bu tez romanın biçimine de yansımıştır. Y. Atılgan ilk romanı Aylak Adam'da klasik anlatı yöntemlerinden yararlanırken Anayurt Oteli'ni daha değişik bir yöntemle, "Saçma kavramının göstergesi olarak" kurmaya çalışmıştır. "Ne karakter çizmede, ne olay örgüsü kurmada ne de kullandığı anlatıcı konusunda geleneksel roman konvansiyonlarına uymuş yazar. Atılgan Aylak Adam'ı bir roman olarak, Anayurt Oteli'ni ise bir tür anti-roman olarak yazmış diyebiliriz" (B. Moran). Yusuf Atılgan'ın tek öykü kitabı Varlık ve a dergilerinde yayımladığı, gene çağdaş bireyin yalnızlık ve açmazları çerçevesinde örülmüş, ağırlıklı olarak iç gözlem ve deneyime yaslanan öyküler toplamı olan Bodur Minareden Öteye adlı öyküler toplamıdır. Ekmek Elden Süt Memeden adlı bir de çocuk kitabı bulunan Yusuf Atılgan, anılan bu kitaplar dışında yazdıklarını yayımlamamıştır. Çağdaş bireyi aşk ve yalnızlık temaları çerçevesinde ve dildeki yalınlığının çarpıcılığıyla ileten Yusuf Atılgan, ele aldığı konular kadar o konulara yaklaşım biçimi ve işleyişiyle de farklılaşmış ve Türk romanında modern anlatının öncüleri arasında yer almıştır.
Anayurt Oteli 1987'de Ömer Kavur tarafından aynı adla sinemaya aktarıldı; büyük beğeni toplayan film birçok ulusal ve uluslararası festivalde ödüller aldı.
Ödül: "Evdeki" öyküsüyle 1955 Tercüman Gazetesi Hikâye Yarışması (Nevzat Çorum adıyla, birincilik); "Kümesin Ötesi" öyküsüyle 1955 Tercüman Gazetesi Hikâye yarışması (Ziya Atılgan adıyla, dokuzunculuk); Aylak Adam ile 1957-58 Yunus Nadi Roman Armağanı (ikincilik).
Öykü: Bodur Minareden Öte, İst.: a Dergisi, 1960; Eylemci, (Bütün öyküleri) İst.: Simavi, 1993; Bütün Öyküleri (Bodur Minareden Öte ve Ekmek Elden Süt Memeden) İst.: Yapı Kredi, 2000.
Çocuk Kitabı: Ekmek Elden Süt Memeden, İst.: Cem, 1981.
Çeviri: Toplumda Sanat (K. Baynes), İst.: Milliyet, 1980.
Kaynaklar: Necatigil, İsimler, 60-61; Necatigil, Eserler, 30-31, 43; "Atılgan, Yusuf", TDEA, I, 224; Özkırımlı, TEA, I, 156; Yusuf Atılgan'a Armağan, (haz. T. Yüksel, E. Canberk, A. Hatipoğlu, Y. Çotuksöken, M. S. Koz) İst., 1992; N. Gürbilek, "Taşra Sıkıntısı", Yer Değiştiren Gölge, İst., 1995, s. 42-67; Özgüç, II, 252-253; E. Batur, "Yusuf Atılgan, Bir Profil Denemesi", kitap-lık, S. 41 (Mayıs-Haziran 2000); O. Demiralp, "Bir Ayrıntının Ardında", aynı yerde; İ. Ertürk, "Yusuf Atılgan'ın Sinema Salonlarında Bir Gezi Denemesi", aynı yerde.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.