Daha önceki bölümlerde, beynimizin önemli özellikleri arasında, resimlerle düşünme yetisinin olduğunu vurgulamıştık. Hatta, zihinsel resimlerle düşünme yetisinin, kelimelere dayalı düşünmeden çok daha önce geliştiğini de belirtmiştik. Zihinsel resimlemenin duygu ve davranışlarımızı, özellikle gelecekte, ne denli etkileyebileceğini "Gözümün önünden hiç gitmiyor" deyimi yeterince özetlemektedir. Bu deyimin içeriğine bakıldığında, tümüyle görsel bir faaliyet kastedilmektedir. Geçmişte karşı karşıya kaldığımız ve yaşandığı şekliyle "resmedilen" belirli bir olayın, artık zihnimizin gözünde yaşamakta olduğunu betimleyen bir tanımdır. Üzerinden zaman geçtikten sonra bile o olayı, gerçekte yaşarken resmettiğimiz gibi zihnimizde canlandırır ve geçmişte hissettiklerimizi, aynı güçte olmasa da, tekrar yaşayabiliriz. Artık bu zihinsel resim, o olayla ilgili gelişmiş olabilecek tüm anlamları, yorumları, düşünceleri ve inançları özetleyen bir uyarıcı haline dönüşmüştür. Üstelik bu resim, aynı olayla ya da bir benzeriyle tekrar karşı karşıya kalacak olursak, neler hissedebileceğimizi şimdiden saptayabilen bir güce de sahip- tir. Örneğin, "gözümüzün önünden gitmeyen olay", yaşandığı zaman kesitinde bir çöküntüye neden olmuş ise, bu olayı daha sonra tekrar zihnimizde resmedildiği şekilde canlandıracak olursak gene çöküntü hissedebiliriz. Çöküntü hissi, yaşanan olayın doğrudan bir ürünü olmaktan çok, zihnimizde oluşturduğumuz resmin özelliklerinin bir ürünü olacaktır. Bu açıdan bakıldığında, bu olayla ilgili olarak zihnimizde oluşturduğumuz resmi çeşitli özellikleri açısından değiştirebilirsek, çöküntü duygusunu azaltmayı, ortadan kaldırmayı veya bir başka duygu haline dönüştürmeyi de başarabiliriz. Bugün, kaygı duygusunun devamını veya gelecekte tekrar yaşanmasını sağlayan birçok resimsel uyarıcılara sahip olabilirsiniz. Kendine özgü özellikleriyle "gözünüzün önünden gitmeyen" ve gitmediği için de, özellikle kişiliğinizin sınanacağı gibi gerçekçi olmayan bir anlamı ve inanışı özetleyen kaygı resimlerine eğilmek ve onları yeni bir düzenlemeye tabi tutmak, kaygıyla baş etme mücadelenizin vazgeçilmez bir aşamasını oluşturmalıdır. Siz beyninize, yeni özelliklere sahip resimler hazırlaması ve bu yeni zihinsel resimlerle kaygıya neden olmuş ortamlara yaklaşması talimatını vermedikçe, o hep daha önceki ve kullana geldiği resimlere başvuracaktır. Unutmayın ki, beyniniz siz vermedikçe, kendi başına alternatif üretmez. Kaygıyla ilgili olarak üretilen zihinsel resimlerin özellikleri, kişiden kişiye farklılık gösterir. Ancak, belirli bazı resim özelliklerinin, çoğu kişide duyguların azalmasına ya da çoğalmasına neden olduğunu biliyoruz. İşte, gelecekte, daha önce kaygı duygusuna neden olmuş durumlara girerken, zihinsel resimlerinizde, bu özelliklerin bazılarını kullanarak düzenleme yapacaksınız. Yalnız bundan önce, zihinsel resimlerin çeşitli özellikleri ile ilgili bir duyarlılık geliştirmenize yararlı olabilecek bazı küçük uygulama ve deneyler yapmanız istenecek. Bu kapsamda verilecek önerileri uyguladığınız
oranda zihinsel resimlerinizi değiştirme yeteneğine sahip olabileceksiniz. Çeşitli resim özellikleri üzerinde tartışma ve uygulama yaptıktan sonra kaygı ile daha etkili bir biçimde mücadele edebilmeniz için belirli bir yöntem üzerinde duracağız. Bu yöntem, birçok resim özelliğini değiştirebilmeyi gerektirir. Bu bakımdan, birazdan tek tek tartışmasını yapacağımız resim özelliklerinin her birini iyice uygulayıp özümsedikten sonra bu yöntemin uygulamasını yapın. PARLAK RESİMLER, LOŞ RESİMLER "Ayşe'nin geleceği parlak gözüküyor" türünden bir ifadeyi herhalde sıklıkla duymuşsunuzdur. Böyle bir ifade, mecazi anlamından öte bir başka şey betimler: Bu deyimdeki sözcükler aslında Ayşe'nin geleceği ile yapılan zihinsel resmin "parlaklığı" ile ilgilidir. Geçmişte sizde olumlu ve yoğun bir duyguya neden olmuş bir deneyim düşünün. Kafanızın içine geriye dönün ve bu olayı o zamanlardaki hoşluğu ile canlandırın ve yaşamaya çalışın. Bu olayın resmini canlandırmada ilk başlarda zorluk çekebilirsiniz. Yılmayın ve deneyin. Zaman zaman, gözleri kapatmak zihinsel resimlerin daha canlı oluşmasına yardımcı olur. Bunu deneyebilirsiniz. Bunun yanı sıra, resmin canlanmasına yardımcı olabilecek ve canlandıktan sonra da kaybolmasını önleyecek bir başka yol da şudur: İçinizden neyi canlandırdığınızı düşüncelerinizle tekrarlayın. Örneğin, liseden mezun olduğunuz günü canlandırmaya çalışıyor iseniz, arada bir, "Lise mezuniyetimi düşünüyorum ve canlandırıyorum" iç-konuşmasını yapın. Kafanızın içinde, zihninizin gözüyle canlandırdığınız bu hoş anıyı seyrederken, zihninizdeki resmin parlaklığını değiştireceksiniz. Resmi parlaklaştırın, yani daha bol ışıklı bir resim haline dönüştürün. Ancak, ayrıntıların kaybolduğu, adeta göz kamaştıracak ölçülerde parlaklaştırmayın. Parlaklaştırma konusunda zorlanıyorsanız şu öneriyi uygulayın: Evinizdeki TV setine gidin. Her TV cihazının parlaklık düğmesi vardır. TV ekranında görüntü varken bu düğmeyi görüntüyü daha parlaklaştıracak yöne çevirin. İşte burada gözlemlediğiniz parlaklaşmanın benzerini zihninizdeki hoş anıyla ilgili resme uygulayın. Ne oldu? Acaba siz de, zihinsel resimlerin daha parlak-laştırılması sonucu, çoğu kişide gözlemleneni yaşadınız mı? Yani, bu deneyimle ilgili duygu halinizde bir yükselme veya çoğalma oldu mu? Çoğunlukla, zihinsel resimlerimizin parlaklığını artırmak, o resimle eşlenmiş duygu halinde yükselmeye; parlaklığı azaltmak -resmi loşlaştırmak veya karartmak- ise duygu halinde azalmaya neden olacaktır. Bunun karşılaştırmasını bizzat yapabilirsiniz. Hoş duyguyla eşlenmiş zihinsel resminizi tekrar canlandırın. İlk önce resmi parlaklaştırın. Aşırı parlak yapmayın; ayrıntılar kaybolmasın. Daha sonra, resmin parlaklığını derece derece azaltın; resmi loşlaştırın. Bu parlaklaştırma ve loşlaştırma uygulamasını yeterince yapabilirseniz, bu resimle ilgili duygu halindeki çoğalma ve azalmaları hissedebilirsiniz. Şimdi de, geçmişinizden, hoş olmayan, sizde yoğun olumsuz duygulara neden olmuş bir deneyim veya olayın resmini kafanızda canlandırın. Bu deneyimin resmini derece derece karartın. Eğer resmin parlaklığını bu şekilde yeterince azaltırsanız, resimle eşlenmiş olumsuz duygu halinde de bir azalmanın olacağını hissedeceksiniz. Parlaklık özelliği ile yaptığınız bu küçük denemeleri kaygı ile bir dener misiniz? Yakın geçmişinizden, kaygıyı yoğun bir şekilde yaşadığınız bir deneyimi düşünün ve kaygının yaşandığı durumu zihninizde canlandırın. Tıpkı bir TV düğmesini çeviriyormuşçasına, bu resmin ilk önce parlaklığını artırın. Daha sonra da resmi loşlaştırın, karartın. Bunu
birkaç kez denedikten sonra, resimle ilgili olarak eşlenmiş kaygı duygusundaki değişimleri gözlemeye çalışın. Resmi loşlaştırmak, kaygı düzeyinde bir düşüşe neden oldu mu? RENKLİ RESİMLER, SİYAH-BEYAZ RESİMLER "Onun renkli bir geçmişi var" ifadesi, gene mecazi anlamının ötesinde, söz konusu kişinin geçmişiyle ilgili zihinde oluşan resmin renkliliğinin bir betimlemesidir. Şimdi okumaya başlayacağınız betimlemeyi kafanızın içinde canlandırmaya çalışın. Kendinizi deniz kenarında bir yerde, sahilde yürüyüş yaparken canlandırın. Etrafınız yemyeşil orman, gökyüzü masmavi, pırıl pırıl ve berrak bir deniz. Ayaklarınızın altında bembeyaz bir kum ve suyun karaya kavuştuğu yerde rengârenk deniz taşları. Deniz, mavi/yeşil karışımı bir renkte. Tepenizde her şeye renk vermiş sıcak bir güneş. Tüm bu görüntüleri canlı renklerle kafanızda canlandırmaya gayret edin. Neler oldu? Bu sahneyi kafanızda canlandırdığınızda, azıcık da olsa hoş bir duygu oluşabildi mi? Şimdi de, yukarıda canlandırdığınız resmi, siyah-beyaz bir resim haline dönüştürmeye çalışın. Bu değişimi gerçekleştirmede zorlanıyor iseniz, gene TV setinizin başına gidin ve ekranda görüntü varken, renk düğmesiyle sağa sola oynayarak, görüntünün rengini siyah-beyaz bir hale dönüştürün. Daha sonra buradan edindiğiniz görsel izlenimleri, kafanızdaki resme aktarın. Resmi renklendirme ve siyah-be-yazlaştırma işini yeterince tekrarlayarak, resimle ilgili duygu halinde meydana gelen değişiklikleri hissetmeye çalışın. Ne oldu? Siz de, çoğu kişide olduğu gibi, resim renklerini kaybedip siyah-beyazlaştıkça, söz konusu duygu halinde bir zayıflama hissettiniz mi?
Renk özelliğinin kaygı duygusuyla ilgili küçük bir denemesini yapalım. Gene, geçmişte yoğun kaygı yaşadığınız bir durumu zihninizde canlandırın. Canlandırdığınız resim renkli mi? Öyleyse, ilk önce renkleri daha canlı yapmaya çalışın. Daha sonra ise derece derece, renklerini kaybettirip siyah-beyaz bir resim haline dönüştürün. Eğer, ilk canlandırdığınız haliyle resim, siyah-beyaz idiyse, siyah-beyaz renkleri daha da koyultun ve daha sonra derece derece renklendirin. Bu işlemleri yeterince tekrarlayarak duygu halinizdeki değişimleri izlemeye çalışın. BÜYÜK RESİMLER, KÜÇÜK RESİMLER Gene, bazı deyim örnekleriyle başlayalım: "Ufacık bir meseleyi kafanda büyütüyorsun!" ya da "Konuyu çok büyütme" ya da "Sen bu işi küçümsüyorsun" türü ifadeleme tarzlarını herhalde duymuşsunuzdur. Diğer özellikler için geçerli olanlar bunlar için de geçerlidir. Yani, büyük veya küçük olanlar belirli olaylarla ilgili oluşturduğumuz resimlerin boyutlarıdır aslında. Bir kez daha geçmişten hoş bir anı düşünün. İlk önce, bu yaşantıyla ilgili resmin boyutlarını gitgide büyütün. Bu işlemi yapmanızı kolaylaştırabilmesi açısından, belirli bir fotoğrafın, çeşitli boyutlarda basılmış alternatiflerini; ya da aynı filmin küçük ve büyük perdede oynadığını; ya da slayt halindeki bir resmin, slayt makinesini geriye aldıkça nasıl büyüdüğünü düşünebilirsiniz. Daha sonra, kafanızda canlandırdığınız bu resmi gitgide küçük boyutlara indirin. Ne oldu? Genelde bu özellik ile resimlerin taşıdığı duygusal ton arasında şöyle bir ilişki vardır: Resimle ilgili duygu halinde, resim boyutlarının büyümesiyle bir artış, küçülmesiyle de bir azalma gözlenebilir. Ancak bazı istisna durumlardan da söz edebiliriz. Bazen, resmin boyutları aşırı büyütülecek olursa,
resimle eşlenmiş olan hoş duygu hali komikleşebilir. Olumsuz bir duygu haliyle eşlenmiş zihinsel bir resmin boyutlarını büyütmeye başlarsak, bu duygu halinde bir artış gözlememiz olağandır. Ancak, boyut büyütmeyi aşırı uçlara taşıyacak olursak, resimle ilgili olumsuz duygunun komik ve saçma bir hale dönüşmesi söz konusu olacaktır. Gelin bu özelliği kaygı durumuyla ilgili olarak deneyelim. Geçmişte yaşadığınız bir kaygı durumunu kafanızın içinde canlandırın. İlk önce bu kaygı resminin boyutlarını derece derece küçültün. O kadar küçük olsun ki, resmin öğelerini birbirlerinden ayırt etmek güçleşsin. Resmi küçülttükçe duygu halinde bir azalma oluyor mu? Daha sonra, resmi büyütmeye başlayın. Gitgide büyütün. Kaygı duygusunda bir artış hissediyor musunuz? Şimdi de, resmin boyutlarını daha da büyütün. Resim gülünç ve saçma gelinceye kadar.
GÖRÜŞ AÇILARI: RESMİN İÇİNDE VE DIŞINDA OLMAK "Olaya benim açımdan bakmıyorsun" cümlesi, kelimesi kelimesine doğrudur. Birisiyle yaptığınız ve haklı olduğunuzu düşündüğünüz bir tartışma hatırlamaya çalışın. Bu tartışmayı hatırladığınız gibi kafanızda canlandırın. Şimdi bu tartışma filmini yeniden oynatacaksınız; ancak bu kez, karşınızdaki kişinin omzunun hemen üstünden, kendinizi tartışırken görecek bir açıdan. Bu açıda kalarak, aynı tartışma olayını zihninizin içinden geçirin. Acaba haklılığınızdan şüphe etmeye başladınız mı? Herhangi bir şeyi, sayısız birçok farklı açıdan görebilirsiniz. Yukarıdaki alıştırmada siz sadece birini denediniz. Aynı olayı, tarafsız bir kişi gibi, kendinizi ve tartışma yaptığınız kişiyi tümüyle görebileceğiniz bir açıdan da görebilirsiniz. Aynı olay, bir tavan ya da taban açısından da görülebilirdi; uzayda bir noktadan veya gelecekte bir zaman kesitinden de bu olayı canlandırabilirdiniz. "İleride bu olaya bakıp güleceksin" deyimi, şimdi yaşanan bir olaya, gelecekteki bir zaman kesitinden bakma davetinden başka bir şey değildir. Geçmişte yaşanmış ya da gelecekte yaşanacak olaylarla ilgili olarak zihnimizde oluşturduğumuz resimlerle ilgili görüş açımız, zihinsel resimlerin önemli özelliklerinden biridir. Temelde, resimlerdeki görüş açılarını göz ve dış açılar olarak ikiye ayırabiliriz. Bu açılarla resimler oluşturma, bu iki açı arasında gidip gelme, yani açı değiştirme yeteneğinizin iyice gelişmesi, kaygıyla baş etmenizde önemli bir yer alacaktır. Bu bakımdan, görüş açılan ile ilgili önerilenleri anlamanın ötesinde uygulamanız, denemeniz son derece önemlidir. Bir parkta, kendinizi bir bankın üzerinde otururken canlandırın. Hemen ilerinizde bir salıncak var. Oturduğunuz yerden, zihninizin gözüyle, kendinizi bu salıncağa biniyor olarak görün. Salıncak, havalanıp aşağıya inerken saçlarınızın ve giysilerinizin geriye doğru uçuştuklarını izleyin. İşte bu canlandırışta kullandığınız açı, dış açıdır. Bir başka deyişle, bu resmin dışına çıkmışsınızdır. Salıncağa binme olayına, gözlerinizin dışında bir açıdan (bu örnekte bankın bulunduğu yer) bakıyorsunuz demektir. Dış bir açı olarak aynı olaya, kuşkusuz birçok başka dış açıdan, örneğin bir ağacın tepesinden, salıncağa daha yakın bir yerden vb. bakılabilir. Şimdi aynı olayı, salıncağa oturmuş olduğunuz yerden canlandırın. Bu açı göz açınızdır. Bir başka deyişle, olayın içine gir-mişsinizdir. Göz açınızdan, ellerinizi iki yanda salıncağın zincirlerini kavramış; ayak ve bacaklarınız önde; toprak zemine doğru inişiniz görülebilmektedir. Artık bu açıdan saçlarınızın ya da giysilerinizin uçuştuğunu göremiyor, ama hissedebiliyorsunuz. Daha önemlisi, resmin içindeyken, göz açı-sındayken yüzünüzü göremiyorsunuz. Şimdi kendinize biraz zaman tanıyarak bu salıncak konusunda, "olayın dışından içine girme ve içinden dışına çıkma" ya da "dış açıdan göz açısına ve göz açısından tekrar dış açıya çıkma"yı kolaylaşana kadar çalışın... Açı değiştirmenin farklılığını hissedebildiniz mi? Şimdi, geçmişte, biri gayet olumlu diğeri olumsuz duygulara neden olmuş iki olay düşünün. Birkaç dakika, bu iki olayı elinizden geldiğince canlı bir şekilde zihninizde resimleyin. Şimdi de, bu iki olayın resimlerine tek tek bakın ve hangi açıdan canlandırdığınızı inceleyin. Hoş duygulara neden olmuş olayda, resmin içinde misiniz (olayı yaşadığınız günkü göz açısı), yoksa dışında mısınız? Aynı soruyu, olumsuz duygulara neden olmuş diğer olayın kafanızdaki resmi için sorun ve açınızı saptayın. İlk önce olumlu duyguyla eşlenmiş olayı ele alalım. Bu olayı tekrar zihninizde canlandırın. Açınız dış bir açıysa, yani olayın dışında iseniz, olayın içine girin, bir başka deyişle, olayı göz açınızdan canlandırın. Eğer ilk canlandırdığınız açı göz açısı ise, olayın dışına çıkın, yani olayı herhangi bir dış açıdan canlandırın. Bu şekilde, olayı dış ve göz açısı arasında gidip gelerek canlandırın... Nasıl? Olayla eşlenmiş duygu halinde bir farklılık hissedebiliyor musunuz? Yukarıdaki paragrafta yaptığınızı bu kez de, olumsuz duygularla eşlenmiş olayla ilgili resimlerde deneyin. Olayı kafanızda ilk kez canlandırdığınızda açınız göz açısıysa, bunu dış açıya geçirip olayın dışına çıkın. Eğer ilk canlandı-rıştaki açı bir dış açıysa, olayın içine girin; göz açısından canlandırın. Bu açı değişikliklerini yeterince deneyin. Nasıl? Duygusal tonunuzda değişim gözlediniz mi? Zihnimizin resimlerindeki açıların, ilgili oldukları olayların yarattığı duygu hali üzerine önemli etkileri vardır. Yukarıdaki deneylerde bu etkiyi yaşamış olabilirsiniz. Geçmişte ya da gelecekte yaşanacak bir olayı göz açısından canlandırdığımız zaman, o olayla ilgili duygu halini olayın yaşandığı zamanki gibi yaşayabiliriz. Bir başka deyişle, olayı yaşadığımız gibi canlandırıyor isek (olayın içinde isek) duygu halini, zihinsel canlandırma durumunda bile yaşayabiliriz. Herhangi bir olayı kafamızda canlandırırken olayın dışında kalıyor isek (dış bir açıdan bakıyor isek), bu takdirde, kendimizi olayla ilgili duygulan yaşarken seyreder, ama canlandırma yaparken bu duygulan yaşamayabiliriz. Kaygı duygusuyla eşlenmiş durumları kafanızda canlandırırken benimsediğiniz açı nedir acaba? Gelecekte karşı karşıya kalacağınız ve geçmişte kaygı duygusuna neden olmuş bir durumu kafanızda canlandırdığınızda, resmin içinde misiniz, yoksa dışında mı? Bir denesenize... Geçmişten bir kaygı olayını kafanızda canlandırın. Resmin içinde mi, dışında mısınız? İçindeyseniz, dışına çıkın. Duygu halinizde bir azalma hissettiniz mi? Yok eğer, ilk canlandırdığınızda resmin dışındaysanız, içine atlayın, yani olayı göz açınızdan görün. Duygu halinizde bir artış hissedebildiniz mi? FİLMİ GERİYE SARMA Zihinsel resimlerle ilgili son bir deneme yapacağız. Gene geçmişten, olumsuz bir duyguya neden olmuş bir olay düşünün ve bu olayı kafanızın içinde canlandırın. Yalnız bu canlandırmayı hareketli ve kareler halinde art arda gelen bir film olarak yapın. Bu filmi kafanızın içinde oynatın ve rahatsızlık duygusuna neden olup olmadığına bakın. Eğer rahatsızlık duymuyorsanız, bir başka anı seçin. Filmi, sonuna kadar getirin ve durdurun. Şimdi, filmi geriye doğru oynatın. Yalnız bunu daha hızlı yapın. Tıpkı oynamakta olan bir video filmini ekranda görüntü kaybolmadan hızlı bir şekilde geriye alırmış gibi. Şimdi filmi tekrar normal hızında oynatın. Yine hızlı bir şekilde geriye alın. Her şey gerisin geriye gitsin, birkaç saniye içinde... Şimdi de, filmi tekrar seyredin. Bu anıyla ilgili duygunuz, filmi geriye doğru hızlı bir şekilde oynattıktan sonra değişti mi? Öyle olması beklenir. Şu cümleyi (Sen ne yaparsan yap, durum değişmez) tersten okuyalım; Değişmez durum, yap yaparsan ne sen! Gördüğünüz gibi anlamı aynı değil. YENİ BİR KAYGI FİLMİ Zihinsel resimlerimizin, amaçlarımız açısından önem taşıyan bazı özellikleri üzerinde durduk. Bu bölümde, şimdiye kadar denemesini yaptığınız özelliklerin çoğunu kullanarak bir uygulama tanımı yapılacak. Bu bölümü ilk önce dikkatlice okuyun. Tarifi yapılan uygulama önerilerinin çoğu daha önce tek tek ele alınan özelliklerle ilgilidir. Eğer zorlandığınız özellikler varsa, bu zorluğu aşana kadar daha önceki uygulamaları tekrarlayın. Resimleri renklendirme ile siyah-beyazlaştırma arasında değiştirebiliyor musunuz? Resimlerin içine girip dışına çıkabiliyor ve daha sonra tekrar içine girebiliyor musunuz? Bir filmi geriye oynatabiliyor musunuz? Bu sorulara gönül rahatlığıyla cevap verdikten sonra, tanımlanacak olan yeni kaygı filmi uygulamasına geçebilirsiniz. Zihinsel resimlerle ilgili düzenlemenin hiçbir surette içerikle ilgilenmediğini, şimdiye kadar yapılan tartışma ve uygulamalarda herhalde fark etmişsinizdir. Bu düzenleme, tam anlamıyla zihinsel resimlerin özelliklerinde sağlanacak değişimlerle ilgilidir. Hiç şüphesiz, sizin hali hazırda kaygı duygusuyla ilgili olarak oynata geldiğiniz kendine özgü bir film ya da resimleriniz vardır ve gene hiç şüphesiz, her seferinde bu filmi oynatıyorsunuzdur. Zihinsel resimlerde düzenleme yapmanın amacı, kaygıya neden olmuş ya da olacak durumlara her zamankinden farklı bir film seyrederek yaklaşmaktır. Yani, oyunun kurallarını ve dolayısıyla anlamını değiştirmektir. Her ne kadar sizin kendinize özgü kaygı filminizin özellikleri bizce bilinmiyorsa da, aşağıda sunulan yeni kaygı filmi, oyunun kurallarını kesinlikle değiştirecektir. Yeni kaygı filmini uygulamakta ilk başlarda zorlanabilirsiniz. Bunu sorun etmeyin. Bu filmi, tüm aşamalarıyla iyice özümseyin ve sonra uygulamaya koyun. 1. İlk önce kendinizi bir sinema salonunun ortasında bir yerde oturur bir şekilde canlandırın. (Aşina olduğunuz bir sinema salonu düşünebilirsiniz) Göz açınızı kullanarak perdeye bakıyorsunuz. Birazdan kendinizi siyah-beyaz bir filmde seyredeceksiniz. Perdede ilk başta, kendinizi kaygı tepkisini göstermeden hemen önce, siyah-beyaz ve hareketsiz bir film karesinde görüyorsunuz. 2. Şimdi, perde üzerinde bu siyah-beyaz hareketsiz resim karesi dururken, sinema salonunun ortasında oturan "siz" adeta vücudunuzdan çıkıp salonun en gerisindeki projeksiyon odasına gidiyorsunuz. Projeksiyon odasının küçük penceresinden, salonun ortasında oturan "sizi" perde üzerindeki, kaygı .tepkisini göstermeden hemen önceki siyah-beyaz film karesinde gene "sizi" seyrederken, görebiliyorsunuz. Yani, kendinizi seyredişinizi seyrediyorsunuz. Projeksiyon odasının penceresindeki göz açınız, salonun ortasındaki "sizi", perdedeki "sizi" seyrederken seyrediyor. Artık, salondaki ve perdedeki "sizin" dışındasınız. 3. Şimdi de, perdede gördüğünüz siyah-beyaz hareketsiz kareyi, hareketli bir siyah-beyaz filme dönüştürün ve filmde yaşanan kaygı tepkisini sonuna kadar seyredin ve ' tepkinin hemen sonrasında bir slayt karesi olarak durdurun. Yani, film orada donsun. 4. Toparlayalım: Projeksiyon odasının küçük penceresinden kendinizi, kaygı tepkisinin bitiminden hemen sonra gösteren siyah-beyaz donmuş film karesinde seyrederken seyrediyorsunuz. Şimdi de, projeksiyon odasındaki açıdan, slayt olarak durdurduğunuz filmin içine girecek ve filmi renklendirerek, geriye doğru bir-iki saniye içinde oynatacaksınız. Artık, filmin bir oyuncusu olacaksınız ve her şey geriye doğru oynayacak. Varsa, insanlar geriye doğru yürüyecek, her şey tersine oluşacak. Tıpkı bir video kasetini geriye sararken olduğu gibi. Tek fark, siz bu filmin içinde olacaksınız. Beynin son derece hızlı öğrenen bir organ olduğunu ve yeni öğrenme alternatifleri verilmedikçe, daha öncekileri kullanmaya devam edeceğini vurgulamıştık. Zihinsel düzenleme bölümünde size sunduğumuz bilgiler ve öneriler yadırganmış olabilir. Öyle ya, hangimiz ve kaçımız resimlerimizin renkli olup olmadığını ya da hangi açıyı kullandığını veya parlak mı, yoksa loş mu olduğunu durup incelemişizdir? Beyin, çevresel uyarıcılarla ilgili çoğu öğrenmeyi böylesi özelliklere dayalı zihin resimlerinde özetler. Bu özetleri değiştirmesini ondan istemiyorsanız, o bildiğini okuyacaktır. Onun sizi yönlendirmesi yerine, siz onu yönlendirin. Yukarıda sunduğumuz yeni kaygı filmini yeterince özümseyip uygulayabilirseniz, şaşırtıcı ölçüde hızlı sonuç alabilirsiniz.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.