Zihinsel Disiplin:O konuşurken, Dalai Lama'nın mutluluğu yakalamaya olan yaklaşımında çok hoş bir şey yakaladım. Kesinlikle çok işlevsel ve mantıklıydı: olumlu zihinsel tutumları tanımla ve geliştir; olumsuz zihinsel tutumları tanımla ve ele. Her ne kadar, deneyimlediğimiz çeşidi zihinsel durumları sistemli bir şekilde incelemekle başlama önerisini ilk başta biraz yavan bulmuş olsam da, giderek yürüttüğü mantık ve akıl gücünden etkilenmeye başlamıştım. Ve zihinsel tutumları, duyguları ve arzuları, "Açgözlülük günahtır" ya da "Nefret kötüdür" gibi ahlâkî yargılar düzeyinde sınıflandırmak yerine, duyguları bizi nihai mutluluğu götürüp götürmediklerini temel alarak olumlu ya da olumsuz diye sınıflandırmasından da hoşlanmıştım.
Konuşmamıza ertesi akşam üzeri tekrar başladığımızda, "Mutluluk sadece iyilik ve benzeri olumlu duyguları geliştirmek ise, neden bu kadar fazla sayıda insan mutsuz?" diye sordum.
"Gerçek mutluluğa ulaşmak, bakış açınızda, düşünce tarzınızda bir değişim yapmayı gerektirebilir ve bu da kolay bir şey değildir," dedi. "Farklı durumlardan kaynaklanan pek çok etkenin uygulanmasını gerektirir. Örneğin, sadece bir anahtar, bir sır olduğu ve bunu doğru olarak kullandığınızda her şeyin yolunda gideceği gibi bir düşünceye sahip olmamalısınız. Sağlığınıza özel bir dikkat göstermek de buna benzer; bir ya da iki tür yerine çeşitli vitamin ve besinleri almaya ihtiyacınız vardır. Aynı şekilde, mutluluğa ulaşmak için, değişik ve karmaşık olumsuz zihinsel durumlarla başa çıkmak ve onları yenmek için farklı yaklaşım ve yöntemlere ihtiyacınız vardır. Ve belli olumsuz düşünce tarzlarını aşmak istiyorsanız, bunu sadece belli bir düşünceyi ya da tekniği bir ya da iki kez uygulayarak başarmanız mümkün değildir. Değişim zaman alır. Hatta bedensel değişim bile zaman alır. Örneğin, bir iklimden diğerine geçiş yaptığınızda, beden, yeni ortama uyum sağlamak için zamana ihtiyaç duyar. Aynı şekilde, düşünce yapınızı değiştirmek de zaman alır. Pek çok olumsuz zihinsel özellik vardır, bu nedenle de bunlardan her birini bulmanız ve onları etkisiz hale getirmeniz gerekir. Bu hiç de kolay değildir. Çeşitli tekniklerin sürekli uygulanmasını ve bu tekniklere alışmanız için kendinize zaman tanımanızı gerektirir. Bu bir öğrenme sürecidir.
"Fakat, sanırım zaman geçtikçe, olumlu değişiklikler yapabilirsiniz. Her sabah uyandığınızda, 'Bu günü daha olumlu bir şekilde kullanacağım. Günümü harcamayacağım' diye düşünerek, gerçek bir olumlu güdü (motivasyon) geliştirebilirsiniz. Ve sonra, akşam yatmadan önce, kendinize 'Bu günü istediğim ve planladığını gibi kullandım mı?' diye sorarak yaptıklarınızı gözden geçirin. Eğer sorunun cevabı olumluysa o zaman memnun olabilirsiniz. Eğer sorunun cevabı istediğiniz gibi değilse o zaman, yaptıklarınızdan pişman olup günün bir eleştirisini yapın. Bu yöntem sayesinde, olumlu bakış açısı yaratma becerinizi gittikçe güçlendirebilirsiniz.
"Örneğin, benim durumumda, Budist bir rahip olarak, Budizm'e inanmaktayım ve deneyimlerim sayesinde, Budist çalışmaların bana çok yararlı olduklarını biliyorum. Gene de, alışkanlıklar nedeniyle, geçmiş yaşamlardan gelen kalıntılar yoluyla, öfke ya da bağımlılık gibi şeyler ortaya çıkabilir. Bu durumda ben şu yolu izliyorum: öncelikle uygulamaların olumlu yanları hakkında bilgi sahibi ol, sonra kararlı ol ve onları uygulamaya çalış. İlk başta, bu çalışmaları uygularken olumlu yanlarının etkileri çok az olacaktır, olumsuz etkiler hâlâ çok güçlü olabilirler. Gene de, zaman içinde olumlu çalışmalarda ilerledikçe, olumsuz davranışlar otomatik olarak azalmaya başlarlar. Önceki olumsuz şartlanmayı ya da alışkanlığı yeni bir olumlu şartlanma ile değiştirmeyi içeren D hama çalışması sağlam bir mücadeledir.
"İzlediğimiz yol ya da çalışma ne olursa olsun, düzenli olarak çalışmak ve buna alışmak dışında hiçbir şey bunları daha kolay hale getiremez. Çalışma yoluyla, kendimizi değiştirebiliriz. Budist çalışmaların içinde, rahatsız edici bir olay meydana geldiğinde sakin bir zihin yapısını korumak için kullanılan çeşitli yöntemler vardır. Bu yöntemleri sürekli tekrar ederek, yaşanan rahatsızlıkların olumsuz etkilerinin, tıpkı okyanusun yüzeyinde etkili olan fakat derinlerde etkili olmayan dalgalar gibi, zihnimizin yüzeyinde kalabilecekleri bir noktaya ulaşabiliriz. Ve her ne kadar kendi deneyimlerim pek az da olsa,
Dharma terimini açıklayabilecek pek çok kavram olsa da tam anlamını verecek bir kelime yoktur. Genellikle, Budha'nın öğretisi ve doktrininden bahsedildiğinde kullanılır, yazdı geleneği içerdiği kadar, bu öğretilerin uygulanmasının sonucu olan hayat yolu ve ruhsal kavrayışı da kapsar. Bazen Budist'ler, bu kelimeyi daha genel bir anlamda kullanırlar - genel olarak ruhsal ve dinsel çalışmaları, evrensel ruhsal yasayı ya da bir olayın gerçek doğasını belirtmek için - ve daha özel olarak Budist yolun prensiplerinden ve çalışmalarından bahsetmek istediklerinde Budha dharma kelimesini kullanırlar. Sanskrit bir kelime olan Dharma, etimolojik olarak "tutmak, içine almak" kökünden gelmektedir ve kavram içinde kelime daha geniş bir anlama sahiptir: "İçişinin kendini tutmasına" yarayan ya da dişiyi acı çekmekten ve bunun nedenlerinden koruyan her tür davranış ya da anlayış kendi mütevazı deneyimlerim çerçevesinde bunun çok doğru olduğunu gördüm. Ne zaman kötü bir haber alsam, o anda zihnimin içinde bir karışıklık, rahatsızlık hissederim, fakat bu çabucak kaybolur. Bazen de sinirlenebilir ve öfkelenebilirim, fakat bu da çabucak azalır. Zihnimin derinliklerinde bir etkisi olmaz. Nefret yoktur. Bu, bir gecede değil, sürekli çalışmalar sonucu edinilmiştir."
Bu kesinlikle doğru. Dalai Lama, dört yaşından beri zihnini eğitmek üzerinde uğraşmaktadır.
Zihnin sistemli bir şekilde eğitilmesi, yani, mutluluk duygusunun geliştirilmesi, bilerek ve isteyerek olumlu zihinsel durumlar üzerinde yoğunlaşarak ve olumsuz zihinsel durumlara meydan okuyarak gerçek bir içsel değişimin sağlanması, beynin yapısı ve işlevi sayesinde mümkündür. Doğduğumuzda, beynimiz kalıtımsal olarak bazı içgüdüsel davranış kalıpları ile donatılmıştır; zihinsel, duygusal ve fiziksel olarak, yaşamımızı devam ettirmemizi sağlayan yöntemlerle çevremize cevap verecek şekilde önceden hazırlanmışızdır. Bu temel bilgi donanımları, sayısız sinir hücresinde, etken hale geçme kalıpları, herhangi bir olaya, deneyime ya da düşünceye cevap verilmesini tetikleyen beyin hücrelerinin özel birleşimi olarak kodlanmıştır,. Fakat beynimizdeki yazılım statik ya da değişmez değildir. Beynimiz de uyarlanabilir. Nöro bilimciler, beynin yeni bilgi girişlerine cevap olarak yeni kalıplar, beyin hücrelerinin yeni birleşimler ve nörotransmiterler (beyin hücreleri arasında mesajları taşıyan kimyasal maddeler) yaratabildiğim gözlemlemişlerdir. Gerçekte, beynimiz işlenebilir, değiştirilebilir, yeni düşünce ve deneyimlere uygun olarak bağlantılarını yeniden düzenleyebilir. Ve öğrenmenin bir sonucu olarak, tek tek nöronların işlevleri bile değişmekte, aralarında elektrik sinyallerinin daha belirgin bir şekilde dolaşmasına imkan tanımaktadır. Bilim adamları, beynin doğasında var olan değişme kapasitesini "plastiklik/yoğrulabilirlik" olarak adlandırmaktadır.
Beynin bu bağlantıları değiştirme, yeni nöral bağlantılar kurma becerisi, Doktor Avi Karni ve Doktor Leslie Underleider'in Ulusal Zihinsel Sağlık Enstitüsü'nde (National Institutes of Mental Health) yaptıkları deneylere benzer deneylerle kanıtlanmıştır. Bu deneyde araştırmacılar, deneklerden basit bir motor hareket olan, parmakla vurma egzersizini yapmalarını istemişlerdir ve MRI beyin görüntüsü alarak beynin bu hareketin yapılmasına katılan bölümlerini tanımlamışlardır. Bu parmak egzersizini dört hafta boyunca her gün tekrarlayan denekler, gittikçe daha güçlü ve hızlı yapmaya başlamışlardır. Dört haftalık dönemin sonunda, beyin görüntüsü tekrar alınmış ve bu hareketin yapılması sırasında beynin işe karışan o bölgesinin genişlediği görülmüştür; bu da bu hareketin düzenli ve süreldi olarak yapılmasının yeni sinir hücrelerini devreye soktuğuna ve hareketin yapılmasına katkıda bulunan nöral bağlantıları değiştirdiğine işaret etmektedir.
Beynin bu önemli özelliği, zihnimizi değiştirme olasılığı için psikolojik bir temel oluşturmaktadır. Düşüncelerimizi harekete geçirerek ve yeni düşünme yollarını çalışarak, sinir hücrelerimizi yeniden şekillendirebilir ve beynimizin çalışma tarzını değiştirebiliriz. Bu aynı zamanda, içsel değişimin, öğrenme (yeni bilgi girişi) ile başladığı düşüncesinin temelidir ve olumlu şartlandırmanın (yeni nöral devreler oluşturup) aşamalı olarak (şu anda var olan sinir hücrelerimizin karakteristik hareket kalıplarına karşılık gelen) olumsuz şartlandırmamızın yerini alması disiplinini de işe katmaktadır. Bu nedenle, mutluluk için zihni eğitme olasılığı çok yüksektir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.